Gazze: Türkiye davaya katılıyor, İsrail yeni saldırı planlıyor

Kısaca hatırlatalım: Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail’i Gazze’de Filistinlileri soykırım amacıyla yürüttüğü harekât nedeniyle mahkûm ettirmek için Uluslararası Adalet Divanına (UAD) başvurmuştu. 11 Ocak’ta toplanan Divan 26 Ocak’ta Güney Afrika’nın talep ettiği ateşkes çağrısında bulunmamış, ama “acil” insani durum saptamasıyla İsrail’i Gazze’de “soykırımı önlemek için” önlem almaya çağırmış, bir ay içinde bu önlemleri mahkemeye sunmasını istemişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise soykırımı önleme önlemleri bir yana, Gazze’ye hava ve kara birlikleriyle yeni bir saldırı planını kabineye sunuyor. Hedef Gazze’nin kuzeyindeki saldırılardan kaçan yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin sığındığı, Mısır sınırına yakın Refah şehri. Birleşmiş Milletler Netanyahu’nun bu planına tepki gösterdi. Hatta ABD Başkanı Joe Biden bile İsrail’in refah harekâtına karşı olduğunu söyledi. Ama bunun üzerine ABD 20 Ocak’ta BM Güvenlik Konseyinde Gazze’de acil insani ateşkes karar teklifini (üçüncü defa) veto ederek her koşulda İsrail savaş yönetiminin arkasında olduğunu gösterdi.

Türkiye davaya katılıyor

İsrail’e Batılı hükümetleri olmasa bile dünyayı ayağa kaldıran eylemlerinde cesaret veren de zaten ABD yönetimin bu kayıtsız şartsız desteği. İsrail’in 7 Ekim’de 1200 İsraillinin öldürüldüğü Hamas saldırısı ardından başlattığı Gazze operasyonunda şimdiye dek şimdiye öldürülenlerin sayısı çoğu sivil olmak üzere 30 bin, yaralı sayısıysa 70 bini buldu.

UAD 26 Şubat’ta, tam da Güney Afrika’nın açtığı davadaki kararın birinci ayında yeniden toplanıyor. Bu defa BM’nin 30 Aralık 2022’de İsrail’in Filistin topraklarını işgal/ilhak uygulamalarının ve Kudüs’ün nüfus yapısını ve statüsünü değiştirmeye yönelik eylemlerinin hukuki sonuçları konusunda Uluslararası Adalet Divanı’ndan talep ettiği görüş gündemde.

Türkiye davaya İsrail’e karşı katılıp görüş bildiren 57 ülke ve uluslararası kuruluş arasında. 26 Şubat’ta Dışişleri Bakan Yardımcısı, Büyükelçi Ahmet Yıldız  Türkiye’nin görüşünü bildiren bir sunum yapacak. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta Yıldız’ı Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi atandığını da hatırlatalım. BM Daimi Temsilcisi Sedat Önal da Vaşington Büyükelçisi oluyor.

Türkiye’nin hız verdiği Gazze diplomasisiyse UAD’deki davaya müdahaleyle sınırlı değil.

Gazze diplomasisi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçtiğimiz 10 gün içinde katıldığı iki önemli uluslararası toplantı, Münih Güvenlik Konferansı ve G20 Dışişleri Bakanları Konferansında yaptığı ikili temasların odağında İsrail’in Gazze operasyonunun durdurulması ve insani yardımların Gazze’ye ulaştırılması vardı.

ABD’den Rusya’ya Mısır’a dek geniş çerçevede yapılan temaslar arasında dikkat çeken ayrıntı, Fidan’ın Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Barebock ile biri Münih, diğeri Rio de Janerio olmak üzere üç gün arayla iki defa bir araya gelmesiydi. Münih ve Rio arasında, Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret eden Amerikalı Senatörler Jeanne Shaheen ve Chris Murphy ile görüşmesini de saymak gerekiyor. Bu görüşmede Fidan, F-16 anlaşmasında payı olan senatörlerden ABD’nin İsrail üzerindeki etkisini kullanmasını istedi.

Türkiye’nin UAD’deki davaya neden daha önce müdahil olmadığı iç politikada tartışma konusu oldu. Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu -YetkinReport’a ayrıntılarıyla anlattığı üzere- hatta bu davanın Güney Afrika yerine Türkiye tarafından açılmış olması gerektiğini öne sürdü.

Gazze felaketi

İsrail hükümeti, Gazze’de sivil halkı gözetmeden yürüttüğü askeri operasyonlarına devamda en büyük desteği ABD’den alıyor.

Bu ifadeyi aslında ABD ve diğer G7 ülkeleri (Japonya, İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, İtalya) diye düzeltmek lazım. Çünkü Avrupa Birliği hükümetlerinin ABD ve İsrail’e destek vermekte tam bir görüş birliği içinde olmadığı da görülüyor. Örneğin İspanya, Portekiz, İsveç ve Hollanda gibi ülkeler Filistinlilerin haklarından yana duruyor. Bu durum AB’nin daha İsrail yanlısı bir tutum almasını frenlerken, Batılı yönetimlerde de Gazze’de ateşkes sağlanması ve insani yardım ulaştırılması yönünde kamuoyu hareketliliği insan hakları temelinde artıyor.

Bu çerçevede Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanındaki davaya müdahalesi doğru yönde atılmış bir diplomatik ve hukuki adım sayılmalı.