AK Parti transferlerle güçlenir mi?

Şu iktidar lügatını artık biliyoruz...

Hüda Par, BBP ve DSP gibi partiler AK Parti listesinden seçime girerse bu, ilkelerde birlik ve beraberlik oluyor.

Fakat Saadet, DEVA, Gelecek gibi parti adayları CHP listesinden seçilirse bu, milli irade hırsızlığı ve tokatçılığıydı.

Şu iktidar pratiğini de artık biliyoruz...

CHP’den İYİ Parti’ye, önü kesilemesin diye milletvekili transferi yapılırsa bu, kirli transfer pazarı kurmaktır ve milli iradeye saygısızlıktır. Demokratik destek ve dayanışma değildir.

Yine... Seçildiği AK Parti’den ayrılanlar, belediye başkanlığı veya milletvekilliğinden de ayrılmaz, başka partiye geçerse seçmeni kandırmaktır. Milli iradeyi dolandırmaktır.

Fakat 2020’de AK Parti, her hafta grup toplantısında 5 ayrı partiden belediye başkanı transferine başladığında demokrasi şöleniydi. Milletvekili transfer ettiğindeyse milli irade dayanışmasıydı, davul zurnayla kutlanmalıydı.

Baskıyla, sıkıştırarak, mali kıskaca alıp destek vaadiyle başka partili başkanları AK Parti’ye katılmaya zorlamak, milli iradeye saygısızlık değildi.

Seçimle gelmiş AK Partili bazı büyükşehir belediye başkanlarını, 2017’de seçimsiz gitmeye zorlamak da sandığa, seçmene dürüstlüktendi.

Başka partilerin seçimde aldığı belediyelere kayyum atayarak sandık sonuçlarını sandıksız değiştirmek, kazanmadığı belediyeleri kendi yönetmek de gayet demokratikti. Demokrasi, öyle sandıktan ibaret sanılmamalıydı.

Muhalefet yaptığında siyasi ahlâksızlık. AK Parti yaptığındaysa siyaseten büyümek, güçlenmektir.

Gelelim sadede...

AK Parti, bugün kuruluş yıl dönümünü yeni milletvekili ve belediye başkanlarının katılımıyla kutlayacak. İYİ Parti’den ayrılan 2 milletvekiliyle 15 belediye başkanının transferi bekleniyor.

Peki bu; AK Parti’yi yine büyütür, yine güçlendirir mi?

Değil birkaç vekil, birkaç belediye başkanı... Kendisinden ayrılanların kurduğu bir parti, tabelasını indirip AK Parti’ye komple geri katılsa da faydası olur mu?

Oy kaybını durdurup uçağın burnunu yeniden yukarı kaldırmak istiyorlar. Düşüşten tekrar yükselişe geçmenin yolunu arıyorlar.

Pekâlâ da bu ikili, çifte standartlı, her yanı tutarsız siyaset anlayışından kurtulmadan olacak şey mi?

Yeni katılımları, daha büyük bir değişim ve yenileşmenin parçası olarak sunacaklarına dair bir belirti yok.

Hatalarını ve sapmalarını fark ettiklerini, yanlışlarından döneceklerini göstermeden mi?

Kaybettikleri millet desteğini geri kazanmaları, büyümeleri, güçlenmeleri, toparlanmaları böyle ne mümkün!

TREN TERS İSTİKAMETE GİDİYORSA İNENLER NİYE GERİ BİNSİN?

Bugün yıl dönümünü kutladıkları kuruluş iddiaları ve ilkeleri; tüzüklerinde, programlarında yazıyordu.

Dün Karar’da Taha Akyol özetle hatırlattı, unutanlar o yazıya bakabilir.

Şöyle yola çıkmıştı AK Parti:

“Toplumları ve devletleri tahrip eden yozlaşma, yolsuzluk, usulsüzlük, çıkarcılık, kayırmacılık, hukuk önünde ve fırsat açısından eşitsizlik, ırkçılık, partizanlık, despotluk gibi olumsuzluklar partimizin en yoğun mücadele alanlarıdır…”

Kaldı mı, görüyor musunuz öyle bir mücadele?

Yolsuzlukla mücadelede savcıların yetkisi genişletilecek, yolsuzluk iddialarında ‘dokunulmazlık’ olmayacaktı.

Oldu mu?

Ya Avrupa Birliği hedefi? Türkiye’yi evrensel demokrasi ve hukuk standartlarına kavuşturma sözü? İstikamet hâlâ Brüksel mi?

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi filan hayata geçirildi mi, AİHM kararları tanınıyor mu?

Merkez Bankası bağımsız mı; duyan var mı?

Partilerde lider sultası bitirildi, söz verildiği üzere “siyasal gücün bir kişinin veya grubun elinde yoğunlaşmasına” izin verilmiyor mu? Tek başlılığa bunun için mi geçildi?

Sorun, yolcularda değil ki inenleri yeniden toplayarak çözesiniz. Sorun, trenin nereye kalktığında...

Brüksel’e, diye binip Moskova’ya, Pekin’e gidiyormuş, ters istikamete döndü, aynı yolun yolcusu değilmişiz, diye inenleri tekrar bindirseniz... İstikameti düzeltmeden...

Sormazlar mı; ne değişti, kirli transfer pazarı kurmadan nasıl anlaştınız?

Al-ver yoksa bir izah istemez mi millet?