Varan 1: Kime var kime yok

Artık hiç şüphem yok, kesin eminim Cumhurbaşkanı Erdoğan bizimle dalga geçiyor, kafa buluyor, eğleniyor.

Aksi mümkün değil.

Her konuşması, her açıklaması çok net bir “alay etme” operasyonu ve muhtemelen evde, yani Saraylarında oturup tepkilere bakıyor ve ailece kıs kıs gülüyorlar.

Mesela Paris’te İstanbul ve İstanbul’un olimpiyat adaylığı tanıtımı için birkaç günlüğüne bir yer kiralayan İBB Başkanı İmamoğlu ve yine voleybolcu kadınlarımızın maçlarına giden CHP’yi eleştiriyor, müsriflikle suçluyor.

CHP’li ekip Paris’te biraz uzun kalmış olabilir, ona bir şey diyemem de müsriflik suçlaması gerçekten komik oluyor.

Muhalefetin yönetimindeki  Belediyeye “SGK’ya ödemeye para yok ama Paris’e gitmeye para var” diyen bir Cumhurbaşkanı, ABD’ye bir Boeing 747, bir Airbus A 340, bir Airbus A 330, bir Airbus A 319 ile giden ve ayrıca sanki ABD New York’taki daimi temsilcimizin ya da Washington Büyükelçimizin zırhlı makam otomobilleri yokmuş gibi askerî kargo uçağı ile makam aracı filosu götürürken ve tüm yabancı ülke gezilerini benzer bir şatafatla yaparken kendisine “Para var ama emekliye, asgari ücretliye para yok” denilmesini ya göze alıyordur ya da dalga geçiyordur.

Daha önce burada yazdığım gibi senede birkaç gün kalınan Gökova’daki devasa yazlık saraya, hiç gidilmeyen Ahlat’taki kışlık saraya her yıl milyarlar harcayan ve kışlık saraydan bahsetmemize bile gerek olmayan bir debdebenin sahibi olimpiyat tanıtımı için 200 bin euro harcanmasını israf olarak tanımlıyorsa “SGK‘ya yok, ilaca yok ama size var” denmesinden ya çekinmiyordur ya da emin olun bizimle dalga geçiyordur.

Muhtemelen bin küsur odalı evde, altın varak duvarlara bakarak kıs kıs gülüyordur.

Varan 2: Nal meyvesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece israf konusunda dalga geçiyor olsa iyi.

Bizimle her alanda kafa buluyor.

Paris Olimpiyatları, Türkiye’nin 100 küsur yıllık olimpiyat tarihindeki en başarısız olimpiyatlarından biri.

Türkiye, modern olimpiyatlar tarihinde hiç bu kadar başarısız olmadı.

Madalya sıralamasında 61.’yiz.

1996 Atlanta’yı 19, 2000 Sydney’i 26, 2004 Atina’yı 22, 2008 Pekin’i 42, 2012 Londra’yı 46, 2016 Rio’yu 41, 2020 Tokyo’yu 35. sırada tamamlamışız.

Paris’te ise tak bir altın madalya bile alamadan 61. sıradayız.

Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp “Sporda yaptığımız yatırımların meyvesini topluyoruz” diyor kasıla kasıla.

Hal böyle iken, yakın ve hatta uzak tarihimizin en berbat olimpiyat sonuçlarını alırken, bu üzücü durumu meyve toplamak olarak adlandırıyorsa bizimle kesinlikle dalga geçiyor ve Saraylarında oturup kıs kıs gülüyorlardır.

Çünkü toplanılan şeyin meyve değil, nal olduğu çok açık.

Ya da daha korkunç bir ihtimal daha var.

O da Cumhurbaşkanı’na gerçek durum hakkında bilgi verilmiyor ve olimpiyatlarda çok başarılı olduğumuz söyleniyor olabilir.

Böyle bir durumda bizimle dalga geçiyor olmasını tercih ederim.

Spor telefonla desteklenmez

Olimpiyatları 61. sırada tamamlamamızı eleştirmek başka bir şeydir, burada Türkiye’yi temsil eden sporcularımızı kutlamak ise başka bir şeydir.

Tüm sporcularımıza, alanlarında gümüş, bronz madalya alan ve hatta ilk 10’a, ilk 20’ye giden tüm sporcularımıza teşekkür borçluyuz.

Kolay değildir dünyada herhangi bir dalda, herhangi bir alanda, herhangi bir meslek grubunda ilk 2, 3, 4 hatta ilk 10 arasında olmak.

Büyük bir özveri, azim, çalışma ve adanmışlık gerektirir.

Bu yüzden de orada ilk sıralarda yer alan, hatta barajı aşarak katılma başarısı gösteren tüm sporcularımıza minnettarız.

Benim eleştirim sisteme, sporda bir sistem kuramayanlara, 80 milyonluk ülkede başarılı sporcu çıkmasını, üç beş gencin ve onların ailelerinin özverilerine bırakanlara.

Takımları, sporları ve sporcuları bile kutuplaştıranlara.

Bir takımı kutlarken bile takım içinde ayrımcılık yapanlara.

Sporu ülkede ve eğitimde bir olmazsa olmaz haline getirmeyenlere, bir yaşam biçime dönüştürmeyenlere.

Paris’te pek çok farklı branşta federasyon yöneticileri, federasyon temsilcileri ile karşılaştık.

İktidarın federasyonlarda partizanlığını görünce bu başarının bile mucize olduğunu anlıyorsunuz aslında.

Biz bu duruma sebep olanlara kızıyoruz, bu iktidara rağmen mucizeyi gerçekleştirenlere değil.

Spora destek, başarı kazanan sporcuya telefon açmakla olmaz.

Bunu anlamayacak kafalarla hiç olmaz. 

Keşke biz de yapabilsek

Açılışına geldiğim Paris Olimpiyatları’nın kapanış töreni için de yine Paris’teyim.

Önceki gün atletizm finallerine, dün de Fransa-ABD arasındaki basketbol finaline gittim.

Bu akşam da kapanış seremonisi için inşallah bir kez daha Stade de France’da olacağım.

Siftahı 1998 Dünya Kupası ile yaptığım bu stada muhtemelen bu son gelişim olacak.

Paris, yine çok kalabalık değil, Paris’te yollar yine kapalı, Parisliler hâlâ şehre dönmemişler.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC), oyunları organize eden Paris’in eleştirilecek çok tarafı var ama bir yandan da haklarını teslim etmek gerekiyor.

Mesleğe spor yazarı olarak başlamış ve pek çok olimpiyatı yerinde izlemiş bir gazeteci olarak Paris 2024 kadar, olimpiyat oyunlarını kentle bütünleştirmiş bir başka şehir görmediğimi itiraf etmeliyim.

Olimpiyatı tüm kente, büyük başarı ile yaymışlar.

Müsabakaları biraz da şartları ve hatta sabırları zorlayarak kentin tüm tarihi öneme sahip ya da simgesel noktalarına yaymışlar, kent içinde pek çok portatif spor sahası ve tribünler inşa ederek Eyfel’in altını, Concorde Meydanı’nı, Invalides’i spor alanına çevirmişler.

Yeni bir bina yapmaya pek gerek duymamış, eski ama muhteşem Bercy Arena’yı, 30 yıllık Stade de France’ı kullanarak şahane bir iş çıkarmışlar.   

Olimpiyat duygusunu tüm kente yayıp, damarlarına işlemişler.

Benzer bir organizasyonu İstanbul’da hayal ettiğim zaman bizim de Paris’ten aşağı kalmayacağımızı düşünüyorum.

Keşke 2036’yı alabilsek.

Ama İstanbul Belediyesi’nin tanıtım toplantısında, Spor Bakanı’nın gelmediği bir ülkeye olimpiyat vereceklerini hiç ama hiç zannetmiyorum.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Sporu sevmeyenler sporda başarı beklemediği zaman.