31 Mart seçim sonuçlarının ve seçimlerin üzerinden geçen dört ay boyunca yapılan kamuoyu yoklamalarının önümüzdeki seçimlerin de kaybedebileceğini göstermesine rağmen Erdoğan, 2018 ve 2023 seçimlerini kazandıran “Cumhur İttifakı ve …” denklemini bozmaya niyetli görünmüyor.
Seçimin ardından bir ara “acaba” dedirten normalleşme ve yumuşama hamleleri geride kalmış, Erdoğan milli ve yerli rejim ve onun muhafızı olarak Cumhur İttifakı’yla devam etmeye karar vermiş görünüyor. En azından bir süre daha.
Seçim kaybettirebilecek görüntüsüne karşın Cumhur İttifakı’yla devam etme kararı aslında anlaşılmaz değil. Değil, çünkü evvela seçime daha var. Seçime kadar geçecek zaman zarfında bugün seçimleri kaybettirecek gibi görünen siyasi tablo değişebilir. Olmadı, Cumhur İttifakı’yla devam kararı gözden geçirilebilir. Ancak Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’yla devam kararını anlaşılır kılanın bu türden bir dönüş yapabilme imkânından çok yatkınlıklar ve mecburiyetler olduğunu düşünüyorum. Bir de bu yatkınlık ve mecburiyetlere “rağmen” ya da bunlardan dolayı var olan imkânlar.
İzah edeyim:
“Biz bu otoriter rejimi çok sevdik”
Mecburiyet kısmı açık. Cumhur İttifakı’yla devam etmek teknik olarak dört sene boyunca iktidarda olmanın garanti belgesiyken, AK Parti’yi eritip önümüzdeki seçimde seçilme şansını azaltıyor diye MHP’den “kurtulmaya çalışmak” Erdoğan açısından bilinmez sulara açılmak demek. Ancak, Erdoğan’ı ve tabii ekibini Cumhur İttifakı’yla devam etmeye sevk eden bu mecburiyet kadar belki ondan da çok kendi yatkınlıkları.
Lafı uzatmadan söylemek gerekirse: Erdoğan Cumhur İttifakı’yla devam ediyor, çünkü Cumhur İttifakı’nı mümkün kılıp Türkiye siyasetinin ana aktörü haline getiren yerli ve milli rejimi çok seviyor. Erdoğan, Cumhur İttifakı’yla devam ediyor çünkü yerli ve milli rejim ambalajına sarılmış tek adam rejimini, İslamcılık, milliyetçilik ve Batı karşıtlığı sac ayaklarına oturan otoriter Türkiye’yi işin normali, suyun mecrasında akması, suyun mecrasına dönmesi olarak görüyor.
Bir de bu yatkınlık durumunu sürdürmeyi kolaylaştıran imkânlar var. Hem de az sayıda olmayan, kuvvetli imkânlar. İmkânların ilki küresel durumla ilgili. Malum, zaman zaman tersi işaretler verse de küresel vaziyet uzun zamandır Erdoğan benzeri otokratları, Türkiye benzeri otoriter rejimleri hazmetmekte zorlanmıyor, zorlanmak bir yana canlı tutuyor. 1991 sonrasında oluşan tek kutuplu dünyanın yerini “çok-kutuplu” bir dünyaya bırakmakta oluşu Erdoğan ve benzerlerine ve milli ve yerli rejim ve türevlerine epey bir hareket alanı bırakıyor. Küresel liderlik iddiasındaki ABD ve Batı’nın kapsayıcı bir küresel vizyon geliştirebilmek bir yana Gazze’deki soykırımı bile durduramamaları da bu hareket alanını genişletiyor.
İkinci imkân da ulusal durumla ilgili. Ülkenin iki yüz senede ağır ağır oluşturduğu kurumsal düzenek lime lime edilmiş ve ekonomi neredeyse duvara toslamış olmakla beraber Erdoğan’ın ve yerli ve milli rejiminin kılçıksız seçmen desteği halen yüzde kırk civarında. Bu da şu demek: Başka yerlerde olduğu gibi Türkiye’de de otoriter rejimin alıcısı çok. Kalabalıklardan gördüğü teveccüh ve aldığı onay da Erdoğan’a Cumhur İttifakı’yla ve banisi olduğu milli ve yerli rejimle devam etmek çizgisinde kalmaya imkân veriyor.
Bir de ekipler, kadrolar var tabii ki. Cumhur İttifakı’yla temsil olunan milli ve yerli rejimi, otoriter Türkiye’yi işin normali, suyun mecrasında akması, suyun mecrasına dönmesi olarak görmekte Erdoğan yalnız değil. Erdoğan’ın bu hissiyatını paylaşan geniş bir kadro, kalabalık ekipler var. Aralarında milli ve yerli rejim harici ihtimalleri düşünenleri ayaklarını denk almaya davet eden, Erdoğan’dan çok Erdoğancıların olduğu bir ekip.
Özetle, Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’yla devam kararının ardında mecburiyetler kadar yatkınlıklar ve bu ikisinden türeyen imkânlar var. Demek istediğim bu.
Eski Erdoğan
Ne var ki, şu da var: Bu imkânlar 31 Mart’ın açığa çıkardığı önümüzdeki seçimin kaybedilme ihtimalini ortadan kaldırmıyor. Nitekim, Erdoğan da bunu bildiğinden ağır ağır da olsa bir şeyler yapıyor. Şimdiye kadar yapılanlara bakıldığında, Erdoğan şu türden adımlarla önümüzdeki seçimin kaybedilme ihtimalini azaltabileceğini düşünüyor görünüyor:
Şimşek’in orta vadeli planıyla ekonomiyi olabildiğince toparlamak;
AK Parti’den ama daha çok da MHP’den kaçacak seçmenin sığınabileceği Cumhur İttifakı içi yeni adresler oluşturmak. Seçim sonrasında yaptığı görüşmelerden anlaşılan Erdoğan muhalefetin içine el atarak yeni Oğanlar bulmaya çalışıyor. AK Parti’den kaçan muhafazakâr seçmenin sığındığı YRP gibi MHP’den kaçabilecek milliyetçi seçmenin de sığınabileceği ve lakin seçim günü geldiğinde Cumhur İttifakı sınırlarında kalacak yeni adreslerin oluşmasını teşvik etmek Erdoğan’ın yapacağı işlerden olacağa benziyor;
2028 seçimlerine biz ve onlar ayrımıyla gidilmesini sağlayacak yeni tutamaklar oluşturmak, mevcutları kuvvetlendirmek. Sokak hayvanları, LGBTİ, Gazze, Batıcılık bu tutamakların bugünlerde en göz önünde olanları malum.
Zamanı geldiğinde bunlara Suriye, YPG vb. bildik tutamakların ekleneceğini tahmin etmek zor değil.
Hülasa, Erdoğan’ın devam kararı ve devam kararının ardından yaptıkları ve yapabilecekleri tek bir şeye işaret ediyor: Erdoğan, eski Erdoğan. İşaretler, Erdoğan’ın önümüzdeki seçimlere bildiğimiz “eski Erdoğan” olarak, deyim yerindeyse kazanan kadroyu bozmadan, banisi olduğu milli ve yerli rejimin muhafızı olarak gireceğini, muhafızlık rolünü de bir yandan bildik kutuplaştırmacılığıyla bir yandan da yine bildik pragmatizmiyle ifa edeceğini gösteriyor.
Yeni CHP
Erdoğan, eski Erdoğan olarak girdiği 31 Mart seçimlerini kaybettiğine göre başta CHP olmak üzere muhalefetin “gelsin o zaman seçimler” diyebileceği bir vaziyetin olmadığı açık olsa gerek. Birkaç sebepten ötürü. Evvela, CHP’nin etrafında, Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı’nın kemiksiz ve az dikişli yüzde kırkına denk düşen bir yüzde kırk henüz yok malum. 2023 seçimlerinin bir sene öncesinde olduğu gibi yine muhalefet cenahında bir yüzde altmış kadar seçmen var ama (benzetmeyi devam ettirecek olursam) kemikli ve çok dikişli türden bir yüzde altmış bu. CHP yüzde otuzun üzerinde ve birinci parti olmaya devam ediyor. Ancak belediye seçimlerinde CHP adaylarının etrafında toplanan ve CHP’li olmayan seçmenlerin önümüzdeki seçimlerde aynı tutumu alacaklarının bir garantisi olmadığı gibi CHP’nin Türkiye’yi daha iyi yöneteceğine dönük güven ve ümit halen çok kuvvetli değil. CHP etrafındaki hal buyken Şimşek’in ekonomi programının “Reis yine halledecek galiba” duygusu yaratma ihtimali zayıf da olsa var ve Erdoğan kaçacak seçmenleri için yeni Oğanlar bulabilir. Bir de kutuplaştırma yoluyla kemiksiz yüzde kırkının etrafına yeni seçmenler yığma ihtimali var tabii. Hülasa, Erdoğan, “eski Erdoğan” olarak yeni seçimlere girebilir ama CHP’nin ve muhalefetin aynı lüksü var görünmüyor. Önümüzdeki seçimleri muhalefetin kazanmasının yolu CHP’nin “eski Erdoğan’a karşı yeni CHP” denklemini kurmasından geçiyor.
Bu denklemi kurabilmek için yapılacak çok şey var, buna şüphe yok. Lakin, öncelikle yapılması gerekenlerin tepesinde bana kalırsa şu üç şey var:
Türkiye ekonomisini toparlayacağı güvenini uyandıran bir program ve kadro oluşturmak
Geniş kalabalıkların kaygı ve böbürlenme duygularına aynı anda hitap edebilecek bir uluslararası siyaset ve güvenlik politikası geliştirmek
Erdoğan’ın iyi becerdiği kültür savaşlarını ve kutuplaştırma işini yatıştırıp, etkisizleştirecek bir “yeni biz” fikrini geliştirmek.
İlki bildiğim işlerden değil. İkincisi ve üçüncüsü üzerine diyeceklerim de sonraki bir yazıya kalsın.