AKP Hatay Milletvekili ve TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı Hüseyin Yayman, TikTok'un da kapatılmasını istedi.
Yayman Bey'in söylediğine göre bunu "milletimiz" istiyormuş.
Milletimizin bunu istediğini Yayman Bey nereden biliyor derseniz, Cem Yılmaz gibi ifade edecek olursam "kaynak kıçım"!
Yayman Bey'in mabadının araştırmacılık ve istihbarat yeteneğinin düzeyini tam olarak elbette bilebilmemize imkân yok; ancak kendisi şöyle söylüyor:
"TikTok meselesi, Türkiye için bir ulusal güvenlik meselesidir. Yapılan paylaşımlar o kadar tuhaf, o kadar gerçeklikten kopuk ki, bunları onaylamak mümkün değil. TikTok'un kapatılması, erişim engelinin getirilmesi noktasında komisyon olarak bir tavrımız yoktur, bu Bilgi Teknolojileri Kurumu'nun (BTK) tavrıdır. Ama bana komisyon başkanı olarak sorsanız, siyaset milletle beraber yapılır. Milletimiz, TikTok'un kapatılmasını istiyor."
Buradan anlıyoruz ki sosyal medyada bir paylaşım yapacaksanız, bu Yayman Bey ve benzeri zevatın onayından geçebilecek paylaşımlar olmalı.
Bu beylerin onayını alabilmeniz için de onların algısına göre tuhaf olmayan ve onların gerçekliklerine uygun paylaşımlar yapmalısınız.
"Benim algım ve benim gerçekliğim bunu tuhaf bulmuyor" deme hakkınız yok, çünkü bu beylerin rejiminde sizlerin ne yaptığınızın ne dediğinizin ne istediğinizin bir önemi yok.
Onlar milletin ne istediğini, milletten daha iyi bildiklerine inanıyorlar ve bundan eminler.
Kusura bakmasın ama bu bakış, Stalin, Hitler, Mussolini, Mao, Franco, Ruhullah, Ayetullah gibi karakterlere özgü bir bakış.
Kimin ne izleyebileceğine, neyi okuyabileceğine, nasıl konuşabileceğine yöneticilerin karar verdiği rejimlerin başı bunlar.
Belli ki Yayman Bey de kendi amirine bakarak bunlara özeniyor.
TikTok'ta ya da başka sosyal medya mecralarında bunların beğenmediği paylaşımları yapanlar ise zaten "milletten" sayılmıyorlar.
Milletten sayılmadıklarına göre, yaptıklarının yasaklanması da bunların zihin dünyasında çok normal.
Türkiye sınırlarını kevgire çeviren yasa dışı göç bir güvenlik meselesi değil ama TikTok'ta dans ettiğin videoyu yayınlarsan ulusal güvenlik acayip tehlikeye giriyor.
Türkiye'nin dört bir yanını mafya sarmış, bu ulusal güvenlik tehdidi değil ama TikTok'ta erik toplarken videonu yayınlarsan aman ha, son bağımsız Türk devletinin köküne kibrit suyu ekmeye hazırlanıyorsun demektir.
Devlet kadroları, depremi bir hareketiyle durdurup Doğu'ya yollayan tarikat şeyhlerinin müritleriyle doldurulurken ulusal güvenlik sapasağlam ama TikTok'ta millet gülsün diye komiklik yapmak ulusal güvenlik sorunu!
Anlayın memleket ne halde! Hapşırsanız ulusal güvenlik tehlikeye giriyor.
Bu parti iktidara gelirken mücadele edeceğini söylediği 3 Y'den biri de "yasakçılık" idi.
"Yolsuzluk" ve "yoksulluk" bahsinde geldikleri yeri gördük.
"Yasakçılık" bahsinde de 2 Y'den geri kalmak istemediklerini anlıyorum.
Atatürk, "özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir" demişti.
Bunların cibilliyetinde ise yasakçılık belli ki önemli bir yer tutuyor.
Belli ki Taliban'a, İranlı mollalara filan özeniyorlar, yakında müzik yasak, radyo yasak derlerse hiç şaşırmayın.
* * *
"Sürdürülebilir yolsuzluk" için baskı şart!
Çünkü "sürdürülebilir yolsuzluk" için, kontrol altında medya ve baskı altına alınmış sivil toplum kuruluşları gerekir
İstanbul Planlama Ajansı (İPA), Türkiye'nin Şeffaflık Karnesi Raporu'nu yayımladı.
İPA Başkanı Dr. Buğra Gökçe, Türkiye'nin yolsuzluklarla mücadele konusunda 180 ülke arasında 115. sırada olduğunu belirtiyor.
"Hukukun üstünlüğü açısından Türkiye, ülkelerin yüzde 65'inden daha olumsuz bir noktada" diyor.
Raporda, Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün Yolsuzluk Algı Endeksi ve Dünya Bankası'nın Yönetişim Endeksi verileri değerlendirilmiş.
Kamu ihalelerinde rekabetçi – şeffaf ihale eğiliminin yüzde 50'nin altına düştüğü belirtiliyor.
Türkiye son on yılda yolsuzlukla mücadelede 180 ülke içinde 115. sıraya kadar gerilemeyi başarmış durumda.
Yani "Yüce Rabbim verdikçe veriyor, cepler dolup taşıyor" Türkiye de yolsuzluk liginde küme düşmeye doğru hızla ilerliyor.
Erdoğan rejiminin baskıcı karakterinin giderek daha da görünür olması ve artık bu partiye oy vermiş insanları bile bezdirmeye başlamasının nedeni bu.
Çünkü "sürdürülebilir yolsuzluk" için, kontrol altında medya ve baskı altına alınmış sivil toplum kuruluşları gerekir.
Kamu bankalarının olanaklarıyla medyanın tek sesli hale getirilmesi çabasının gerisinde de bu var.
AKP'nin "3 Y ile mücedele" vaadinde, "Yolsuzluk" Y'sinin serencamı da işte böyle!