“Tarih okuttuğunuz, dünya gösterdiğiniz, mazi kararttığınız, istikbal aydınlattığınız, siyaset güttüğünüz, eser verdiğiniz, ruh mayalandırdığınız, hayat yaşadığınız gibi değildir. Bu milletin tarihi 1923’te başlamıyor. Bizi yoktan var eden siz değilsiniz”
Yukarıdaki satırları 1949 yılında Büyük Doğu Dergisi’nin 5. Cildi’nde Necip Fazıl Kısakürek, mevcut ‘Kemalist rejime’ karşı dile getiriyor. (1) Türkiye’de muhafazakarların en önem verdiği, iktidarın önde gelen isimlerinin dikkatle izlediği, referans aldığı ‘ideolog’lardan Kısakürek’in o gün yazdığı bu satırları alıp bugüne uygulamak aslında mümkün. Başlangıç kısmını aynen koruyarak:
“Bu milletin tarihi 2001 ve 2002’de (AKP’nin kuruluşu ya da 2022 AKP iktidarı) başlamıyor. Bizi yoktan var eden siz değilsiniz.”
Önümüzdeki hafta, 14 Ağustos AKP’nin kuruluşunun 23'üncü yılı… Geçen yıl parti kurucularından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Milletin bağrından doğan bir siyasi hareket’ olarak tarif ettiği oluşumu ‘artık Türkiye’de hiçbir şey aynı olmayacak” sözüyle başlattıklarını hatırlatmıştı. Gerçekten de ‘aynı olmadı’ hiçbir şey. Ancak bugün gelinen noktada ‘farklı’ olarak yapılanlar memleketi; başta demokrasi ve hukuk alanında dünyanın en geri ülkelerinin arasına savuran, dış politikadaki tutarsızlıklar yüzünden duyulan saygı ve güven azalmış, ekonomideki yanlış politikalarla milyonları yoksullaşmış, başta kırmızı bültenle aranan uyuşturucu baronları yerli-yabancı kriminal grupların sayısı patlama yapmış, eğitimi içerik olarak zayıflatılırken, bilimi-bilgiyi değersizleştirmiş, en kritik kararlar küçük bir grup içinde alınıp, iki dudak arasına hapsedilmiş hale getirdi.
"Erdemliler Hareketi", Erdoğan'ın liderliği 14 Ağustos 2001'de "AK Parti" adıyla siyaset sahnesine çıktı
Üstelik dünyanın büyük bir kaos yaşadığı bir dönemde:
-İsrail devletinin Gazze’deki soykırımı, İran’da gerçekleştirdiği suikast, savaşın Ortadoğu’ya yayılma olasılığı;
-ABD seçimlerinde Harris atak yapsa da hala sağ popülist-demokrasi-kurumlar-göçmen karşıtı Trump’ın şansının olması;
-Rusya’nın Ukrayna işgalinin-savaşın sürmesi, nükleer silah kullanma cümlelerinin daha sık dile getirilmesi; (iki gün önce Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov’un nükleer tehdit nedeniyle dünyadaki gerilimin derecesini simgeleyen ‘kıyamet saatine iki dakika kaldığını’ fakat sürecin geri döndürülemez olmadığını söylemesi)…
-Avrupa’da yayılan göçmen karşıtlığının İngiltere’de sokaklarda ‘renk ve inanca’ saldırıya dönüşmesi…
-Dünyanın tamamını kapsayacak yeni bir finansal kasırganın başlaması…
-İklim krizinin etkilerinin her geçen gün daha çok hissedilmeye başlaması….
Dünyada giderek belirsizlikler-kaos artarken içerinde ortağı MHP ile birlikte her geçen gün toplumun sesine kulağını kapatan, baskıyı artıran bir rejimin yürütücüsü oldular. Dedim ya, sekiz gün sonra AKP’nin kuruluşunun 23'üncü yılı... Kurucuların neredeyse tamamının partiden ayrıldığı ya da uzaklaştırıldığı, ilk günler verilen siyasi sözlerin neredeyse tamamen tersinin yapıldığı günler. Hepimizin bildiği ‘3Y’den; yani kuruluştaki yoksulluk, yasaklar, yolsuzluk mücadelesi verme taahhüdünden bahsetmeyeceğim sadece. 3 Kasım 2002’de iktidara gelmeden önce açıkladıkları programdan sadece iki kısmı buraya aynen aktaracağım:
-Çoğunluğun oyunu alanlar iktidara gelir, tüm ülkenin ya da yerel yönetimlerin sorumluluğunu üstlenirler. Ancak yarışı kazanmak ve iktidara gelmek çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz... Çağdaş demokrasinin en çok önemsenen niteliklerinden biri çoğunluğun hiçbir şart altında temel hak ve hürriyetleri tartışma konusu yapmaması ve azınlıkta bulunanların hak ve özgürlüklerine saygılı olmasıdır. Azınlıkta kalan görüşlerin ve muhalefet hakkının anayasa ile güvence altına alınması demokrasinin çoğulcu niteliğini pekiştiren bir unsur olarak kabul edilmektedir.
-Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı ve Helsinki Nihai Senedi olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin insan hakları alanında getirdiği standartlar uygulamaya geçirilecektir... İnsan hakları alanında faaliyet gösteren gönüllü kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri dikkate alınacak, devlet organları ile bu kuruluşlar arasında sıkı bir işbirliği oluşturulacaktır. İnsan hakları ihlallerinin tespiti, çözüm önerilerinin geliştirilmesi, insan hakları eğitimi ve kolluk güçlerinin denetimi konularında bu kuruluşların katılımına ağırlık verilecektir...
Bu konuda geniş bir haber analiz için Doğan Akın’ın yazısı iyi bir referans.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan
Bugün ne iktidar gibi düşünmeyenin söz hakkı ya da sözünü söylediği zaman hukuki güvenliği var ne de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin (mesela AİHM) çoğunun gereği yerine getiriliyor. İçeride Anayasa Mahkemesi zaten çoktan ‘ciddiye alınmayan-kararlarına uyulmayan bir yapı’ haline getirildi. AKP uzun süredir parti gücünü kaybeden ama liderin yani Erdoğan’ın varlığıyla süren bir yapı. Partinin de liderinin de oylarında düşüş gözüküyor.
23’üncü kuruluş yıldönümünde AKP’ye değişik partilerden milletvekilleri ve belediye başkanlarının transferlerinin duyurulacağı söyleniyor. Bir nevi yeni bir moral arayışı ya da kamuoyuna biz hala güçlüyüz mesajı. Ancak AKP ve Erdoğan’ın oy kaybının temelinde; başta toplumda daha görünür hale getirdiği muhafazakâr kadınların ekonomi konusunda yaşadığı olumsuzluklar ve onlarla iletişimin kopması olmak üzere çok daha derin konular var. Yaşanan cinayetlere ‘siyasi gereklilik’ nedeniyle suskun kalınmasından-geçiştirilmeye çalışılmasından siyasi gerekçelerle özgürlüklerini kaybedenlerin-ailelerinin yarattığı toplumsal vicdandaki kanamaya. ‘Katil-diktatör’ diye anılan dışarıdaki liderlerle diyalog aranırken içeriye baskıyı artırmaya… Mukaddesatçılığın, yani milliyetçilik, muhafazakarlık, İslamcılığın zamana ve duruma göre yer değiştiren oranlarda ‘içeriğinden-özünden çok siyaseten kullanıldığının’ oy veren kitleler tarafından da artık algılanmasına… Osmanlı’da başlayan modernleşme ve reform sürecinde, modernleşmeyi İslamileştirme amacıyla İslami siyasallaştırma çalışmalarının devamına…(2) Karlofça’dan beri süren ‘sulhlaşma’, ‘fetihten vazgeçme’ dönemecinden farklı tavır göstermeye… (3)
Çeyrek asra yaklaşan, yaş almayan, yaşlanan, toplumu okuyamayan, toplumdan kopan bir parti. Bakalım nereye doğru evrilecek?
Kaynak:
1-Kapanmayan Hesap: Mukeddesatçı/İslamcı Anlatıda Cumhuriyet Algısı (Ertuğrul Meşe) Cumhuriyet Tarihini Yeniden Okumak kitap bölümü
2-Batı İslamı Çok Sevmişti (Nuray Mert)
3-Ali Yaycıoğlu/ Tarih ve Toplum sayı 18:
Buradaki yazıda özet olarak şunu söylüyor: Karlofça ile Osmanlı Devleti Macaristan ve Mora Yarımadası dahil büyük toprak kayıplarına uğrar. Ama diğer yandan bu geniş katılımlı kongre ile Osmanlı Devleti bir yönüyle Avrupa diplomatik düzeninin bir parçası olur; Osmanlı Devleti’nin fetihçi siyaseti formel olarak son bulur; imparatorluk statükoyu, sınır güvenliğini ve sulhu önceleyen bir devlete doğru dönüşür.