Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas Siyasi Büro Başkanı Haniye'nin öldürülmesi üzerine Türkiye'nin gösterdiği tepkideki aşırılıkları eleştirenlere çok kızdı.

"Ev zencileri" diye yeni bir kavram icat etti.

Bu iyi bir şey mi kötü mü, önce anlayamadım. Geçmişte kendisi gibi düşünenleri de "zenci" diye tanımladığını hatırlayınca, "ev zencisi" olmanın belki de iyi bir şey olduğunu düşündüm ancak bu düşüncemi kafamdan kovmam için çok beklemedim.

Çünkü Cumhurbaşkanı'nı, kendisi gibi düşünmeyenlere iyi sözlerle hitap etmek gibi bir huyunun olmadığını bilecek kadar tanıyoruz.

"Zenci" kelimesini kullanmak zaten sorunlu, bu kavrama bir de "yabancı uşaklığı" anlamında "ev zencisi" açılımı getirmek daha da sorunlu ve ırkçı bir bakıştan kaynaklanan hakaret içeriyor.

Nitekim aynı konuşmasında Haniye'nin öldürülmesinden sonra Türkiye'nin izlediği yolu eleştirenleri "bazı cibilliyeti bozuk olanlar bizim ona gösterdiğimiz bu ilgiyi kabul edemiyor" diye eleştirdi.

Burada da "cibilliyeti bozuk" deyimini hakaret olarak kullanıyor.

"Cibilliyet" yaratılıştan gelen huy ve karakter anlamına gelen bir sözcük.

Karşıtı "cibilliyetsiz" oluyor ki Erdoğan'ın bunun yerine "cibilliyeti bozuk" demeyi tercih etmiş.

"Yaratılıştan gelen huy ve karakteri bozuk" anlamında!

Arada bir "yaratılanı yaratandan dolayı sevdiğini" filan da söylüyor ama belli ki o söz içselleştirilmiş bir düşünceye karşılık gelmiyor.

Tabii hepimizin cibilliyeti, tanımı gereği ve doğal olarak farklı. Mesela bana göre de Erdoğan'ın cibilliyet sorunu var.

Neden derseniz, bana göre de onun yaradılıştan gelen huy ve karakteri benim tanıdığım başka insanlarınkinden ve benden farklı.

Hakaret etmeden konuşmak, bir fikri başı sonu belli, düzgün cümlelerle açıklamak ve eleştiriyi nezaket sınırları içinde tutmak konusunda "yaradılışından gelen huy ve karakter" farklılığını yadırgıyorum.

Sonuç olarak hepimizin aynı şeyi düşünmesi gerekmiyor. Türkiye'nin uzun vadeli çıkarları açısından bakarsak, Haniye konusundaki tepkinin aşırılığı çıplak bir şekilde önümüzde duruyor.

Daha önce Sisi'ye karşı Mursi için gösterilen tepki de tıpkı bugünkü gibi aşırıydı ve Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarını zedeledi. Şimdi barışacağız diye Sisi'nin önünde bir takla atmadığımız kalıyor. Aynı durum Suriye iç savaşı ve Esad'la olan şahsi kavgası için de geçerli.

Bugünkü İsrail yönetimi kuşkusuz ki soykırım ve etnik temizlik suçuyla günün birinde mutlaka yargılanacak ve mahkûm olacak.

Bunun için nutuk atmak, mitinglerde bağırıp çağırmak, eline kılıç alıp cami minberine çıkmak değil, uluslararası hukukun bütün yollarını sonuna kadar kullanmaya gayret etmek gerek. Diplomasiyi bunun için kullanmak, herkesle konuşabiliyor olmak, barışçı bir cibilliyete sahip olmak gerekiyor.

"Yurtta hukuk, cihanda hukuk" diyeyim, bu bahsi kapatayım en iyisi!

* * *

Bizimkisi "analog faşizm"!

Bu ülkeyi yöneten insan "dijital faşizmden" yakınıyor. Gerçekten çok tuhaf bir ülkede yaşıyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Instagram'ın erişime kapatılması ile ilgili eleştirileri yanıtlarken sosyal medya şirketlerini de eleştirdi.

Filistinli kurbanlar için yapılan sınırlamaları "dijital faşizm" olarak niteledi.

Sosyal medya şirketlerinin kullandıkları algoritmaları, daha çok demokrasi için değil, daha çok kâr için düzenlediklerine kuşku yok. İsrail yönetiminin Filistin'de işlediği insanlık suçlarının örtbas edilmesi gibi siyasi amaçlı sınırlamalar uyguladıkları da bir sır değil.

Ama bu durum, bugün Türkiye'de "analog faşizm" altında yaşadığımız gerçeğini değiştirmiyor.

Dijital faşizme karşı analog faşizm gibi bir saçmalığın içindeyiz!

Sosyal medyanın Filistin konulu sansürüne karşı, sosyal medyayı tümden sansür etmeye yönelik bir tuhaflık!

Sosyal medyayı içerik kaldırdığı için dijital faşizmle suçlayacaksak, sadece bedelini ödeyenlerin izleyebileceği filmler, diziler için video streaming platformlarına cezalar kesen, içerik kaldırtan RTÜK'ü ne yapacağız?

Bundan da kötüsü var: Yönettiğiniz ülkede, halkın kendisini temsil etmesi için seçtiği Milletvekili, Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olarak hâlâ hapiste.

Hukukun yerini keyfilik almış, Anayasa'nın tanıdığı hak ve özgürlükler kullanılamıyor.

Bu ülkeyi yöneten insan "dijital faşizmden" yakınıyor.

Gerçekten çok tuhaf bir ülkede yaşıyoruz. 

President Recep Tayyip Erdoğan was furious with those who criticized Turkey's excessive response to the killing of Hamas Political Bureau Chairman Haniyeh.

He invented a new term, "house negroes."

I couldn't understand at first whether this was a good thing or a bad thing. When I remembered that he had described those who thought like him as "niggers" in the past, I thought that maybe being a "house nigger" was a good thing, but it didn't take long for me to get this thought out of my head.

Because we know the President well enough to know that he is not in the habit of using kind words to address those who do not think like him.

Using the word "negro" is already problematic, adding the term "house negro" to this concept in the sense of "foreign servant" is even more problematic and contains an insult stemming from a racist perspective.

Indeed, in the same speech, he criticized those who criticized the path Turkey followed after Haniye was killed, saying "some people with bad dispositions cannot accept the interest we show her."

Here too he uses the term "bad-looking" as an insult.

"Cibilliyet" is a word that means innate character and temperament.

Its opposite is "without character", but Erdoğan preferred to say "with a bad character" instead.

In the sense of "having a bad temperament and character from birth"!

He occasionally says that he "loves the created because of the Creator" but apparently that statement does not correspond to an internalized thought.

Of course, we all have different personalities, by definition and naturally. For example, in my opinion, Erdoğan also has a personality problem.

If you ask why, in my opinion, his innate temperament and character are different from those of other people I know and from me.

I find the "innate temperament and character" difference strange when it comes to speaking without insulting, explaining an idea with clear beginning and end, and keeping criticism within the boundaries of politeness.

In conclusion, we do not all have to think the same way. If we look at it from the perspective of Turkey's long-term interests, the extremity of the reaction regarding Haniyeh stands out clearly before us.

The reaction shown to Sisi for Morsi was just as extreme as today and damaged Turkey's long-term interests. Now we are not doing a somersault in front of Sisi by saying we will make peace. The same applies to the Syrian civil war and his personal fight with Assad.

The current Israeli administration will undoubtedly be tried and convicted one day for the crimes of genocide and ethnic cleansing.

To achieve this, it is necessary not to make speeches, shout at rallies, or take a sword and go to the mosque pulpit, but to try to use all the means of international law to the fullest. It is necessary to use diplomacy for this, to be able to talk to everyone, and to have a peaceful disposition.

I'd better say "Law at home, law in the world" and close this topic!

* * *

Ours is "analog fascism"!

The person who runs this country complains about "digital fascism." We live in a very strange country indeed

President Recep Tayyip Erdoğan responded to criticism regarding the closure of Instagram, while also criticizing social media companies.

He described the restrictions imposed on Palestinian victims as "digital fascism."

There is no doubt that social media companies use algorithms to improve profits, not democracy. It is also no secret that they impose restrictions for political purposes, such as covering up the Israeli government’s crimes against humanity in Palestine.

But this situation does not change the fact that we live under "analog fascism" in Turkey today.

We are in a nonsense like digital fascism versus analog fascism!

Against the censorship of social media on Palestine, here is a strange attempt to censor social media altogether!

If we are going to accuse social media of digital fascism because it removes content, what are we going to do about RTÜK, which imposes fines on video streaming platforms and removes content for movies and series that can only be watched by those who pay for them?

It's even worse than that: In the country you govern, the Member of Parliament elected by the people to represent them is still in prison, contrary to the Constitutional Court's decisions.

Arbitrariness has taken the place of law, and the rights and freedoms granted by the Constitution cannot be used.

The person running this country complains about "digital fascism."

We live in a very strange country indeed.