Hangi Mavi Vatan?

Geçtiğimiz yıl Türkiye’de yaşanan çifte deprem ve Yunanistan’daki tren kazasından sonra başlayan, bu seferki Türk-Yunan yakınlaşması bir buçuk yıldır kazaya uğramadı. Her iki tarafta da Türk-Yunan ilişkilerinin normalleşmesinden hoşnut olmayan çevrelerin tahriklerine karşın pozitif gündeme odaklı olumlu hava şimdilik devam ediyor. Bu süre içerisinde uzun süredir toplanamayan Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi (YDİK) toplantısı geçen yıl 7 Aralık'ta Atina’da yapıldı. Bu vesileyle Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan’ı ziyaret etti. YDİK toplantısı sırasında yeni dönemin davranış kurallarını ve yol haritasını belirleyen Atina Mutabakatı imzalandı. Başbakan Mitsotakis bu yıl 13 Mayıs’ta Türkiye’ye geldi. Güven arttırıcı önlemler çerçevesinde askeri makamlar arasında çok sayıda temaslar gerçekleştirildi. Türk-Yunan İş Konseyi yeniden canlandırıldı. Dışişleri bakan yardımcıları arasındaki istişareler sürdürüldü.

20 Temmuz Barış Harekatı'nın 50.yıl kutlamaları

Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50.yıldönümü kutlamaları Savunma Bakanı densiz Dendias’ın Ada’da yaptığı açıklamalar hariç tutulacak olursa, yeni bir gerginliğe yol açmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dendias’a yönelik ifadelerinden NATO Zirvesi vesilesiyle Vaşington’da yapılan son Erdoğan-Mitsotakis görüşmesinde  20 Temmuz kutlamalarının da gündeme geldiği ve iki liderin bu konuda bir anlayış birliğine vardıkları anlaşılıyor. Nitekim iki lider aynı saatlerde Kıbrıs’ta bulunmadılar. Başbakan Mitsotakis, 20 Temmuz günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıldıktan sonra akşam saatlerinde Ada’ya intikal etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Ey Yunanistan” diye yüksek tondan hararetli bir konuşma yapmadı. Federal sistemin çözüm olmadığını söylerken yine iki devletli çözüm sözcüğünü kullanmadı. Gevşek bir konfederasyona kapıyı açık bıraktı.

Doğu Akdeniz’de başlamadan önlenen kriz

Asıl krizin kapısından, 20 Temmuz’dan sonra Girit ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında denizaltından kablo çekilmesi çalışmalarında bir İtalyan gemisinin izin almadan Türk kıta sahanlığına girmesi sırasında dönüldü. Bölgeye savaş gemileri gönderildi, karşılıklı NAVTEX’ler yayınlandı. İki gün boyunca yoğun bir diplomasi trafiği yaşandıktan sonra İtalyan gemisi Türkiye’den izin alarak çalışmalarına devam etti. Denizde herhangi bir gerginlik yaşanmadı. Her iki ülke de hukuki tutumlarını  korudular. İşbirliklerinden dolayı birbirlerine teşekkür ettiler. Demek ki diyalog kanalları açık olduğunda pekala bazı krizler daha fazla tırmanmadan önlenebiliyormuş.

Mavi Vatan tartışmaları 

Türk-Yunan ilişkilerini ilgilendiren esas kıyamet, geçen hafta TBMM’de Somali tezkeresinin görüşülmesi sırasında CHP adına söz alan İstanbul Milletvekili Namık Tan’ın konuşmasında, bence hiç gerek olmadığı halde Mavi Vatan'a "masal" olarak atıfta bulunmasıyla koptu. O günden bu güne eline mikrofonu geçiren politikacı, kalemi alan gazeteci Namık Tan’a saldırmaya başladı. Bu saldırıların kolay kolay da sona ermeyeceği görülüyor. Hatta birileri 100.yaşında hala sabah kalktığında ”Ben ülkeme nasıl faydalı olabilirim ?” diye kafa yoran emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’a, Vaşington Büyükelçiliği sırasında dik duruşuyla dikkat çeken Dışişleri'nin  sayılan ve sevilen eski Müsteşarı Faruk Loloğlu’na dil uzatarak cahillikle suçlayacak kadar ipin ucunu kaçırdı. Kimse ”nedir bu Mavi Vatan? “diye sormuyor. İş "sen mi daha çok Mavi Vatancısın, ben mi?" tartışmasına dönüştü.

Vikipedi’ye soracak olursanız, Mavi Vatan Türkiye Cumhuriyeti’nin Karadeniz, Akdeniz ve Ege’de ilan ettiği deniz yetki alanları (karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge) anlamına geliyor. Daha bilimsel tanımı ise  denizlerde uluslararası hukuktan kaynaklanan egemen hak ve yetkilerin korunması. Bu anlamıyla sadece Türkiye’nin değil, denize kıyısı olan her ülkenin bir mavi vatanı vardır. Türkiye’deki 85 milyon insan ayrım gözetmeden Mavi Vatancıdır. Karada, denizde. havada vatanını korumak için gerektiğinde canını verir. Mavi Vatan öyle iddia edildiği gibi son yıllarda geliştirilmiş bir doktrin de değil. Türkiye, bu hak ve yetkilerini  1970’li yıllardan bu yana  kararlılıkla korumaktadır. Türkiye’nin savunduğu hukuki tezlerin temelleri bu dönemde atılmıştır. İşin doğrusunu öğrenmek isteyenler rahmetli Büyükelçi Deniz Bölükbaşı’nın 2004 yılında yayınladığı 1000 sayfalık “Ege İhtilafları“ kitabına  baksınlar.

 

Türkiye’nin Mavi Vatanı

Türkiye’nin Mavi Vatanı bellidir. Doğu Akdeniz’deki sınırları, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği'nin 18 Mart 2020 tarihli notasıyla Birleşmiş Milletler’e bildirilmiştir. Notanın ekinde  Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan haritası da mevcuttur. Bu harita Türkiye’nin Libya ile imzaladığı sınırlandırma anlaşmasını da içeriyor. Bunun dışında çizilen haritalar kişilerin şahsi görüşlerini yansıtır, resmi bir niteliği yoktur.

Türkiye'nin BM'ye sunduğu haritada Doğu Akdeniz'deki Mavi Vatan

Türkiye’nin Karadeniz’de Mavi Vatan'ın sınırlarıyla ilgili bir sorunu bulunmuyor. Deniz yetki alanları  Karadeniz'e sahildar ülkelerle geçmişte yapılan anlaşmalarla belirlenmiş. İtiraz eden ülke yok.

Türkiye,Ege için resmi bir harita vermedi. Ancak 1970’li yıllardan bu yana Ege’de kıta sahanlığının Türk-Yunan ana karaları arasındaki ortay hatta göre belirlenmesini, bir başka ifadeyle ülkemize yakın Yunan adalarına kıta sahanlığı  hakkı verilmemesini savunuyor. Türkiye’nin uluslararası mahkeme kararlarıyla desteklenen bu tutumu Doğu Akdeniz için de geçerlidir. Biz nasıl Yunanistan’ın  Mısır’la imzaladığı deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşmayı  tanımıyorsak, Yunanistan da bizim Libya ile vardığımız mutabakatı kabul etmiyor. Uluslararası deniz hukuku, ihtilaf halinde sorunların görüşmeler yoluyla çözümlenmesi gerektiğini öngörür. Bir diğer olasılık da Lahey Adalet Divanı'na gidilmesidir ki belirli koşullarla Türkiye bu yolu dışlamıyor. Neticede Ege ve Doğu Akdenizde’ki egemen hak ve yetkilerimizin sınırları, Karadeniz’de olduğu gibi ileride görüşmeler yoluyla, bu olmadığı takdirde mahkeme yoluyla nihai hale getirilecektir. Bu noktaya gelene kadar da Türkiye pozisyonunu kararlılıkla korumaya devam etmeli. Son İtalyan gemisi hadisesinde de bunu yaptığı görülüyor.

Vatanseverlik kimsenin tekelinde değil

Her meslek dalında olduğu gibi diplomatlar da zaman zaman hatalar yapabilir. Büyükelçiler arasında farklı düşünenler çıkabilir. Ama kimse yıllarca dışişlerinin süzgecinden geçmiş, kariyerleri boyunca mesai saati nedir bilmeyen,  vatanları için en yakın arkadaşlarını şehit vermiş  büyükelçilerimizin vatanseverliklerinden şüphe etmesin.

Devletin ortak aklını ve geleneklerini yok sayıp kişisel egolarla ve popülist söylemlerle vatanseverlik olmaz.  Vatanseverlik hiçbir kimsenin, zümrenin veya meslek grubunun tekelinde de değildir.