DIŞİŞLERİ Bakanı Hakan Fidan’ın geçen hafta ‘Sky News Arabia’ isimli TV kanalına verdiği mülakatında ilginç bir önerisiyle karşılaştım.
Fidan, açıklamalarında İsrail’in Gazze’ye saldırısıyla ortaya çıkan son krize iki devletli kalıcı bir çözüm bulunması sonrasında girilecek dönemde Türkiye ile Arap ülkelerinin bir “güvenlik ittifakı” oluşturmaları ihtiyacından söz ediyor.
Fidan, daha önce Filistin sorununa bulunacak çözümde Türkiye’nin garantörlük rolü üstlenmesi meselesini sıkça dile getirmişti.
Buna karşılık, bilebildiğim kadarıyla, Türkiye’nin bölgede bir “güvenlik ittifakı”na dahil olması konusu kamuoyu önünde ilk kez bu kadar kuvvetli ifadelerle ortaya konuyor kendisi tarafından.
‘ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HAZIRIZ’
Önce konunun mülakat sırasında nasıl ortaya çıktığına bakalım. Fidan’ın konuştuğu ‘Sky News Arabia’, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Londra merkezli SKY Group’un ortak oldukları, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine seslenen bir kanal.
Fidan, bu mülakatta Türkiye’nin Arap dünyası karşısındaki gündemiyle ilgili hemen hemen her önemli başlık üzerindeki pozisyonlarına açıklık getiriyor.
Bu çerçevede kendisine Türkiye’nin savaş sonrası dönemde bölgede görevlendirilecek “bir barış gücüne ya da bir başka güce katkıda bulunması” konusu soruluyor.
Fidan, Türkiye’nin zaten iki devletli çözüm olması çerçevesinde garantörlük mekanizması formülünü öne sürmüş olduğunu hatırlatıyor, bu durumda İsrail’in güvenliği meselesinin de gündeme geldiğine dikkat çekerek şöyle diyor:
“Evet, Filistinlilere de devlet verilirse biz diğer İslam ülkeleriyle konuştuk, başka ülkelerle de konuştuk, Türkiye de dahil başka ülkeler, bu devletin ve barış anlaşmasının ayakta kalması için elini taşın altına koymaya hazırız. Bunda bir sıkıntımız yok.”
ÖZELLİKLE ARAP ÜLKELERİYLE İTTİFAK...
Bakan, daha sonra Türkiye’nin Arap dünyası ile ilişkilerinin içinde bulunduğu durumu değerlendiriyor. Bu çerçevede “elhamdülillah” diyerek, “Arap kardeşlerimizle ilişkilerin mükemmel bir düzeye ulaşmakta olduğunu”belirterek, şöyle konuşuyor:
“İhtilafların olması normal ama yetişkin, olgun devletlerin bunları belli bir stratejik çerçeve içerisinde olgun bir şekilde yönetmesi gerekiyor. Çünkü bölgede çok saygın diğer devletler de var ve bu devletlerle her zaman aynı şekilde düşünmeyebiliyoruz ama bizim kardeşliğimizi, aramızdaki bağları unutmamamız lazım ve bölgede bir ittifak mekanizması kurmayla ilgili ihtiyacı unutmamamız lazım.”
Ardından “yeni güvenlik krizleri yaşamamak” için konuyu yeniden ittifak meselesine getiriyor şu sözleriyle:
“Bakın, Irak’ta işgal oldu, Suriye’de iç savaş çıktı, Yemen’de olan olayları biliyorsunuz, şu anda Gazze ve bölgedeki bütün ülkeler diken üstünde. Herkesin bir güvenlik ihtiyacı var, herkesin kalkınma yolunda attığı adımlar var. Bizim bu güvenlik ihtiyacına yönelik Türkiye olarak özellikle Arap ülkeleriyle ittifak kurarak bölgedeki güvenlik sorununu kökünden çözecek bir perspektifimiz var.”
İRAN’A GİDEN HASSAS MESAJ
Fidan’ın ittifak meselesinden söz ederken “özellikle Arap ülkeleriyle...” şeklinde bir vurgu yapma ihtiyacını duyuyor. Bu vurgudan, bölgesel ittifaka daha çok Arap dünyası bağlamında yaklaştığını anlıyoruz.
Altı çizilmesi gereken ve aslında buradaki sözlerini belli ölçülerde tamamladığını düşündüğüm bir husus da kendisinin İran’ı ilgilendiren bazı ifadeleri oldu.
Bakan, mülakat sırasında “İran’ın bölgedeki elinin daha fazla uzaması konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin endişesi var mı bu konuda?” şeklinde bir soruyla da karşılaşıyor. Körfez ülkelerinin İran kaynaklı tehdide ilişkin algılarını yansıtıyor Arap gazetecinin bu sorusu.
Fidan, diplomatik bir yanıt veriyor:
“Biz bölgede herhangi bir ülkenin bölgenin tamamında ve diğer ülkeler üzerinde normal işbirliği dışında farklı yöntemlerle etki oluşturmasını, bölgede rahatsız edici unsur oluşturmasını tabii ki desteklemiyoruz, hangi ülke bunu yaparsa yapsın. Bunun için bölgede çok ciddi bir bölgesel güvenlik işbirliği yapısının oluşturulması fikrine sahibiz. Dolayısıyla, bölgesel işbirliği artarsa, bölgesel ülkelerin birbirine olan güvenini, itimadını biz yükseltirsek, bölgede zayıf alan kalmaz.”
Dışişleri Bakanı, bu sözleriyle de İran’ın adını geçirmeden, bu ülkenin normal işbirliğinin dışına çıkan siyasi, askeri nüfuz arayışlarına, hamlelerine sıcak bakmadığını hissettirmiş oluyor.
İlginçtir ki, doğrudan İran’ı konu alan bir soruya yanıtında da bölgesel güvenlik işbirliği, yani ittifak meselesini gündeme getirmiş oluyor Fidan.
‘YENİ YAPACAĞIMIZ İTTİFAKLARLA...’
Fidan, aslında ‘bölgesel güvenlik işbirliği’ konusunu daha önce çok genel ifadelerle birkaç kez kayda geçirmişti. Örneğin, geçen 5 Mayıs’ta ‘Al Arabia’ isimli yine BAE merkezli bir başka kanala mülakatında, “bölgede ortak savunma ve teknoloji alanında yeni ittifaklar olup olmayacağı” yolundaki bir soruya “Elbette görebiliriz...” karşılığını vermiş, ardından yine “işbirliği mekanizmaları” gibi genel bir kavram üzerinden konuşmuştu.
Keza, geçen 15 Mayıs’ta NTV’ye verdiği mülakatta da dış politikadaki hedeflerden söz ederken, “Yeni yapacağımız ittifaklarla da bölgede kurumsallaşmış bir yapıya gidilmesi ve küresel gelişmelere etki edilmesini” bunlar arasında saymıştı.
Bu arada, Fidan’ın çok sıkça “bölgesel sahiplenme” kavramını da vurguladığını da belirtmeliyiz. Bu kavram da bölge ülkelerinin güvenlik ihtiyaçlarını dışarıdan başka (ABD, Rusya gibi) aktörleri çağırmadan, onlara yaslanma ihtiyacını duymadan kendi aralarında gidecekleri işbirliği düzenlemeleriyle karşılamaları gereğini ön plana getiriyor.
TÜRKİYE’YE NE GİBİ SORUMLULUKLAR GETİRİR?
Fidan’ın “Özellikle Arap ülkeleriyle ittifak kurarak bölgedeki güvenlik sorununu kökünden çözecek bir perspektifimiz var” dediğine göre, son mülakatında da gündeme getirdiği bu düşünceleri Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarıyla yaptığı görüşmelerde de muhataplarına telaffuz etmekte olduğu tahmin edilebilir.
Buna karşılık, Gazze krizine bir çözüm bulunmadığı sürece bu konuda yol alınabilmesi pek mümkün görünmüyor.
Her halükârda, Fidan’ın önümüzdeki döneme ilişkin ortaya attığı ittifak meselesinin kapsamı önemli bir tartışma konusu olarak beliriyor. Yapılabilecek ittifak düzenlemelerinin Türkiye açısından güvenlik alanında ne gibi sorumluluklar doğurabileceği, bunların zaten üstlenilmiş olan mevcut ittifak yükümlülükleri bakımından ne anlama geleceği sorularının; bu alanda atılabilecek adımların artılarının, eksilerinin etraflıca konuşulmasında yarar var.
Bundan iki üç yıl öncesine kadar bölge ülkelerinin büyük bir bölümüyle çatışma halinde olan Türkiye’nin, bugün Arap dünyası ile güvenlik ittifakına gitmesinin konuşulduğu bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.