AKP'nin ve Erdoğan'ın geleceği tartışılıyor

Türkiye'de 2002'den beri iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) ve 2018'den itibaren ülkeyi tüm yetkilere sahip Tek Adam rejimiyle yönetmekte olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu noktaya nasıl eriştiğini açıklayan faktörler arasında, AKP yandaşı küçük bir azınlığa büyük olanaklar sağlayan ekonomi politikasının belirleyici rolü olduğu da giderek daha iyi anlaşılıyor. 

İsviçre'nin ve dünyanın önde gelen bankalarından UBS her yıl dünyadaki servet dağılımının son durumunu yansıtan Küresel Servet Raporu'nu (World Wealth Report) yayımlıyor. UBS'in 2024 raporu yeni yayınlamdı ve Sözcü Gazetesi'nin köşe yazarı Dr. Nedim Türkmen bu yılki UBS raporunun önemli sonuçlarını köşesine taşıdı. 

AKP'nin yarattığı servet patlaması

Nedim Türkmen'in UBS 2024 Raporu'ndan derlediği verilere göre Türkiye 2022-23 yılları arasında kişi başına düşen servette TL bazında yüzde 157'lik, dolar bazında yüzde 63'lik bir muazzam bir değer artışı gerçekleştirmiş ve raporda yer verilen bütün diğer ülkeleri açık farkla geride bırakmış. Kişi başına düşen ortalama servet artışında Türkiye'den sonra gelen Rusya ve Katar'da yüzde 20'lik artışlar yaşanırken ABD'deki ortalama servet artışı ise yüzde 2.5'de kalmış bu dönemde. 

Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP) 2001 yılının Ağustos ayında, Türkiye'yi yönetme iddiasındaki diğer partilerin ülkeyi bir kez daha derin bir ekonomik çıkmaza sürüklediği ortamda kuruldu. AKP kuruluş sürecinde farklı bir profil sergileyerek, IMF programını destekleyerek, ayrıca Batı'nın ekonomik sistemini ve çoğulcu demokrasi modelini benimseyeceği izlenimini vererek hem dış dünyaya, hem de bıkkınlık içindeki seçmene umut aşılamayı başardı ve 3 Kasım 2002'de yapılan genel seçimi kazanarak tek başına iktidara geldi. AKP'nin yükseliş sürecini yakından izleyen gazeteci-yazar Mehmet Ocaktan'ın AKP'nin iktidar olma sürecinde yazdıkları bugünlere nasıl gelindiğini anlatıyor.

AKP'nin ilk yılları aldatıcıydı

AKP'yi kuruluşundan itibaren izlemiş olan gazeteci ve yazar Mehmet Ocaktan'a göre o günlerin yasaklı Türkiye'sinde geniş kesimlerin rüzgarını arkasına alan AK Parti'nin ülkedeTürkiye'de yeni bir rüzgar estirdi. Hukuk, demokrasi, özgürlükler ve ekonomik kalkınma yolunda yeni umutlar yeşermeye başladı. Ocaktan'a göre o dönemde AKP'ye gönül veren insanlar tam bir özveri içinde çalıştıkları gibi herhangi bir rant beklentisi içinde de değillerdi. Onların tek istediği, yıllarca kendilerine tepeden bakan ceberrut devlet anlayışının yerine adaletli, merhametli, hakka-hukuka riayet eden insanların iktidara gelmesi ve devletin toplumu kucaklamasıydı. 

AKP nasıl savruldu?

Ocaktan şimdi yaşamakta olduğu büyük düş kırıklığını da şöyle anlatıyor: "Ama sonra gördük ki AK Parti ile yola çıkanların bir bölümü ve yolda kervana katılanların kahir ekseriyeti, iktidarın gölgesinde o güne kadar hiç tanımadıkları çok cazip imkanları keşfettiler ve hep birlikte gözü kapalı, harem-helal demeden rant tarlalarına daldılar. 

Ocaktan geçen hafta Karar Gazetesi'nde yayımlanan yazısının son bölümünde de, AK Parti'nin hukuk devletini neredeyse tümden yok ederek Türkiye'nin Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 178 ülke arasında her sene gerileyerek 148. sıraya düşmesine, şeffaflık ve ifade özgürlüğü endekslerinde de son sıralara yerleşmesine yol açtığını belirterek şu çarpıcı sonuca varıyor: "Maalesef AK Parti şimdi öyle bir savrulma yaşıyor ki yolsuzluğa, yalana fetvalar ürettiriyor, açılan bu kapıdan türeyen imtiyazlı yandaş zenginler, kimseye nasip olmayan imkanlarla sayısız vergi aflarına mazhar oluyorlar ve her gün kazandıkları yeni ihalelerle servetlerine servet katıyorlar." 

Mehmet Ocaktan yazısının son paragrafında da şu saptamayı yapıyor:

"AK Parti neyi kaybettiğinin farkında mı bilinmez ama hukuk, özgürlük ve refah düzeyi yüksek bir Türkiye için AK Parti'ye gönül veren milyonlar adalete ve kalkınmaya hasret kaldılar. Çünkü o AK Parti şimdilerde kendisine umut bağlayanları döndürüp dolaştırıp sonunda çok eleştirdiği o 'tek parti' durağına geri götürmekle meşgul." 

Erdoğan sosyolojisi eriyor mu?

Bu gidişatın AKP'nin hatta bir sonraki aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceğine gölge düşürecek boyutlar kazanmasından endişe duyanlar arasında Erdoğan'ın yakınındaki kimselerin de bulunduğu ve rahatsız olmaya başladığı söyleniyor. Barış Pehlivan'ın 28 Temmuz tarihli Cumhuriyet'te yazdığına göre, Erdoğan'ın yakın çevresindeki bazı önemli isimler de bu gidişattan kaygı duyuyor. 

Bunlardan biri olan Mücahit Binici şunları söylüyor: "Benim derdim şu: Sokağın konuştuğu bu eksikliklerin telafi edilmesinde elimizdeki en büyük güç Cumhurbaşkanımızın kendisi. Ben eleştirel yaklaşımlarla beyefendiyi buluşturarak eksikliklerin giderilmesi noktasında mesafe alınmasına kaktı sağlamak istiyorum. Diyorum ki Türkiye'de Erdoğan sosyolojisi eriyor, dikkat edin buna."