Güncel bir CHP yazısı

AK Parti’yi pupa yelken konjonktürel iç ve dış rüzgarlar oldukça güvenli limanlarda kurdurmuştu. AK Parti sadece Erdoğan liderliğinde bir siyasi hareket değildi. 1908 ve 1960 mağduru bir toplumsal dinamiğin de karşılığıydı. Bu iç-dış rüzgarları şöyle sıralayabiliriz: 

Batı güvenlik ve ekonomik sisteminin İslam ve demokrasinin uyumuna ilişkin bir model arayışı, BOP projesi, AB sürecinin talepkârlığı, Kemal Derviş reformları, dünyada para bolluğu etkisi, Milli Görüş mahalle belediyeciliği hizmet modeli başarıları, toplumda TSK-İslamcı sosyoloji gerginliğinin yorgunluğu ve çözüm arayışları. 

Ne yazık ki bu olumlu faktörler bir uzlaşma dinamiği ile değerlendirilemedi. Yok sayıldı, siyaseten doğal yok oluş süreci hızla işlemeye başlandı. Şimdi ise siyaset bilimciler AK Parti’den sonra oluşacak merkez boşluk nasıl doldurulabilecek tartışmalarını yapıyorlar.

İstatistiklere göre son belediye seçimlerinde AK Parti seçmeninin yaklaşık yüzde 5’i CHP’ye geçti. Altılı Masa projesi hayal kırıklığından sonra tek başına bu başarıyı yakalaması, CHP’nin bu uzlaşmacı söylemi ve partinin lideri Özgür Özel’in ritmik çok yönlü diplomasisi ile AKP’den boşalacak merkezi demokratikleştirerek bir yeniyi mi inşa edecek beklentilerini de beraberinde getirdi.

Ancak geçenlerde CHP’nin yeni genç kuşağının temsilcisi sayabileceğimiz Deniz Yücel, son cuma hutbesine ilişkin basın açıklamasıyla siyasetçi sınıfı anlamında partide genç veya yaşlı kuşak pek bir şeyin değişmeyeceğinin umutsuzluğunu kamuoyuna göstermiş oldu. Bu da son seçimde yüzde 5 AKP seçmeninin CHP’de görmek istedikleri odağın aslında sadece bir yanılsama olduğunu hatırlattı. Bazılarımız, “İslamcı tutarsızlığı ile zaten dinin önemi kalmamakta olan bir toplumda, CHP’li genç kuşak siyasetçi bilmeden de olsa dini değerleri aşağılasa ne fark eder?” diyebilir.

Bence her şeye rağmen oldukça fark eder. Burada sorun dini bir kavramı aşağılamadan ziyade, bir siyasetçinin ait olduğu toplumsal coğrafya ve halkın bir kültürel aidiyetine karşı adeta uzaylı gibi ilgisizliğin getirdiği bilgisizliğin yabancılaşmasından kaynaklanıyor. Düşünün ki ABD Başkanı bile Ramazan’da iftara katılıp ne konuşacağının danışmanlığını alırken CHP söylev içeriğinde bir ABD Başkanı kadar bile olamıyor. Sorun kültürel bir düşmanlık değil; bu ülkenin yabancısı olma sorunudur. Bu toplum Turan Dursunlar veya Aziz Nesinlerin ateistliğini kaldırabilir, zira burada kültürel bir yabancılık söz konusu mevzu bahis değil. Ancak güven duymak istedikleri alternatif hangi tür siyasetçi olursa olsun yabancılığını asla kaldıramaz.

CHP ve mahalle ilişkisine ilişkin radikal çabalar Gürsel Tekin’in il başkanlığı döneminde çarşaflı hanımlara rozet ile başlamıştı. Merhum Baykal da dolaylı destekledi ancak söylem değişikliğine gitmedi. Kılıçdaroğlu ise bu toplumsal dinamiği doğru kavradı, söylem ve eylem tutarlılığı ile süreci başlattı. Partisinde bonservisleri elinde toplumsal karşılığı olmayan sağ siyasetçilere yer verdi ancak fonksiyonel görevler veremedi. Ayrıca Kılıçdaroğlu, tarihsel CHP imajının bazı kendini derin sayanların hoşuna gitmese de demokratikleşmesine ve bugünkü algıya ulaşmasında büyük katkılar sağladı.

Toplumsal siyasi matematik zaten muhafazakâr bir CHP istemiyor. İstenen, toplumun değerlerini ve adetlerinin aidiyetinin içinde ona uzaylı gibi kültürel yabancılık duymayan, iletişim kurabileceği esneyebilen sosyal demokrat bir CHP. Ne yazık ki gençleştirilen bu yeni CHP Genel Merkezi şimdilik seçmene bu güveni vermekten uzak duruyor. Ancak başta İstanbul ve bazı Anadolu CHP yerel yönetimleri ise halkla temas ve dokunabilme noktasında bu eleştiriyi hak etmiyor. Belki de bu yüzde 5’in duyduğu güvende, bu yabancılığı hissettirmeyen yerel yönetimlerin yaklaşımının önemli payı vardır.

CHP merkezde iddialı olmak istiyorsa yerel yönetim deneyimi ve mahalleye dokunmaları ile öğrenen bir parti dinamiğini işletime koymalı. Özgür Özel’in haklı olarak oluşturduğu genç siyasetçi ekibinin ve kendisinin yerel CHP tecrübesinden en azından çok şeyler öğrenmesi bu yabancılığı üstünden atması gerekiyor.

Fuzuli’nin meşhur “ol mahiler ki derya içre deryayı bilmezler” beyiti misali, CHP merkez genç kuşak siyasetçilerinin belki de yetişme tarzı ile yabancı kaldıkları içinden geldikleri toplumun değer-kültür bilgisini öncelikle merak etmeleri gerekiyor.

Bu gidişte CHP Genel Merkezi’nin dini konular ve toplum ilişkilerinde oldukça başının ağarmaya devam edeceği gözüküyor…