Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, ay başında Fransız Büyükelçiliği bünyesinde faaliyet gösteren okullara karşı açtığı savaşta cepheyi genişletiyor. Bu hafta başında da Türkiye’deki 12 yabancı okulun hukuki dayanağı bulunmadığını, Anayasanın 90.maddesine atıfla, uluslararası sözleşme yapılması gerektiğini söylemiş. Türkiye’de Fransa’nın yanı sıra Amerika’nın İngiltere’nin, Almanya’nın, İran’ın ve kardeş Pakistan’ın sefaret okulları olduğunu biliyorum. Acaba 12’lik hedefte bir asrı aşkın bir süredir Türkiye’de bulunan başka yabancı okullar da mı var?
Benim bildiğim bu sorunun çözümü için uluslararası sözleşme değil, ilgili ülkelerle mevcut kültürel anlaşmaların gözden geçirilmesi, ya da ikili düzeyde yeni anlaşmalar imzalanması gerekir. Anayasanın 90.maddesi milletlerarası anlaşmaları uygun bulma başlığını taşır. AB’ye uyum çerçevesinde 2004 yılında yapılan değişiklikle maddenin sonuna, ”usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla aynı konudaki kanunların farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümlerinin geçerli olacağına” ilişkin bir cümle eklendi. Eğitim ile uzaktan yakından bir ilgisi olmayan bir Anayasa maddesi. Şimdi bu tartışmaları bir kenara bırakıp bir de Türkiye’deki eğitimin hal-i pür melaline bakalım.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin
Yüksek öğretim kurumları sınav sonuçları
“Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi(ÖSYM)” tarafından, her yıl yapılan Yüksek Öğretim Kurumları Sınav (YKS) sonuçları, 16 Temmuz tarihinde açıklandı. Kayıt yaptıran 3.120.870 adaydan 2.819.362’si sınavlara iştirak etmiş. 2 Ağustos’a kadar sınavı kazanan öğrencilerden tercihlerini yapmaları isteniyor.
Bu yılki YKS sınavlarının ayrı bir anlamı var. AK Parti hükümetinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından imam hatiplilerin önünü açmak için 2012-13 öğretim yılında uygulamaya konulan 4+4+4 eğitim sisteminin ilk mezunları bu sene YKS sınavlarına girdiler. Sonuçlar maalesef Türk eğitim sisteminin geleceği açısından hiç de umut verici bir tablo sergilemiyor. Sınava katılanlardan 64.000 öğrenci tek bir soruya bile doğru cevap verememiş, sıfır çekmiş. Hemen hemen tüm dallarda doğru cevap sayılarında düşüşler var. Matematikteki, alan yeterlilik testinde sorulan 40 soruda doğru cevap ortalaması 7.2’den 5.3’e inmiş. Sınava katılanların %25’ine tekabül eden 700 bin öğrenci tek bir matematik sorusunu bile doğru cevaplayamamış. Kimya ve Fizik testlerinde doğru cevap oranlarında düşüşler görülüyor. Sözel sınavlarda da durum çok farklı değil. Türkçe temel yeterlilik testindeki doğru cevap ortalaması %50’nin biraz üzerinde. Sosyal bilimlerde 20 sorudan doğru cevaplanan soru sayısı ortalaması 8.3.
OECD’nin PİSA test sonuçları
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), öğrencilerin bilgi ve becerilerini ölçmek için her üç yılda bir testler yapıyor. PİSA adı verilen bu testlerde 15 yaş grubundaki gençlerin okuma, matematik ve fen (bilim) seviyeleri değerlendiriliyor. 2022 yılındaki son PİSA testine 81 ülkeden öğrenciler katılmış. Türkiye,2018 yılındaki bir bir önceki testlere göre 1-2 basamak yukarı çıkmış olsa da hala her üç kategoride de OECD ortalamasının altında. İlk sırada Singapur yer alıyor. PİSA’da güçlü performans gösteren diğer ülkeler arasında Tayvan, Japonya, Finlandiya, Güney Kore ve Estonya var. Bu ülkelerin hepsi üç ana kategorinin her birinde ilk 10’a girmiş.
Türk üniversitelerinin durumu
Orta öğretimde durum böyle de, Yüksek öğretimde sicilimiz çok mu iyi? Türkiye’de mevcut devlet ve vakıf Üniversitelerinin sayısı toplamda 208’i buluyor. Nasıl, olur olmaz yerlerde büyükelçilikler açıp büyükelçilik sayısı açısından ilk beşe girdik diye böbürleniyorsak, Türkiye’de de her ilde içleri boş Üniversiteler açıp Dünya’da ilk 25’e girmişiz.
Yüksek öğretimde en saygın derecelendirme kuruluşu olarak bilinen “Times Higher Education” ın 2024 yılı en iyi Üniversiteler listesinde maalesef ilk 300’de tek bir Türk Üniversitesi yok. İlk 500 arasına da sadece üç vakıf üniversitesi girebilmiş. Sıralamada dikkate alınan en önemli kriterlerden biri üniversitede görevli akademisyenler tarafından yapılan yayınlar. Şimdilerde üniversitelerimizde bırakın yabancı dilde yayın yapanı doğru dürüst bir lisan konuşabilen akademisyen mumla aranıyor. Üç büyük şehir haricindeki Üniversitelerin çoğunda kadrolar boş, doldurulamıyor. YKS sınavlarında başarılı olup da bir şekilde Üniversiteye kapağı atanların çoğu, mezun olduktan sonra işsizler ordusuna katılıyor.
Çözüm “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”
Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim kalitesini düzeltmek için eğitim alanında başarılı olan Finlandiya, Danimarka, Singapur gibi ülkelerdeki “en iyi uygulamaları” örnek almak varken, çareyi, ”Türkiye Yüzyılı Maarif Modelini”nde bulmuş. ”Türkiye Yüzyılı” geçen sene cumhuriyetin 100.yıl kutlamalarını gölgelemek için ortaya atılan bir vizyon. Anlaşılan bu sene de her bakanlık Türkiye vizyonunu kendisine şiar edinerek görevden vazife çıkarıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı da AK Parti hükümetlerince 22 yılda dört defa değiştirilen eğitim müfredatını “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında bir kez daha yeniledi. Eğitim sendikalarından,STK’lardan ve velilerden gelen yoğun tepkilere karşın 27 Mayıs’ta Bakan tarafından onaylanan yeni müfredatın önümüzdeki öğretim yılından itibaren kademeli olarak yürürlüğe girmesi öngörülüyor.
Milli Eğitim Bakanı yeni müfredatı okumayanların yorumda bulunmamasını istemiş.Yeni müfredat toplam 3 bin 234 sayfa uzunluğundaki 27 metinden oluşuyor.Sizin benim gibilerin okuması mümkün değil. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın modelin kamuya açıklandığı gün dile getirdiği,”Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, milletimizin tarihini, kültürünü, değerlerini birikimlerini merkeze alan bir bakış açısıyla hazırlandı” sözleri yeni müfredatın içeriği hakkında bir fikir veriyor.
Yeni müfredatta yüzde 35 oranında seyreltme yapılmış. Bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu bir çağda seçici bir yaklaşımla yapılmadıysa, öğrencilerin bilgi bombardımanından kurtarılması doğru bir karar. Ancak bir yandan seyreltme yapılırken, Kut’ül Amare'nin anılacak önemli günler arasına dahil edilmesi, mavi vatan gibi tartışmalı kavramların müfredata eklenmesi, evrimin yerini yaratılış teorisinin alması, din ve ahlak kültürü derslerinin sayısının artırılması Türk öğrencilerinin ve üniversitelerinin uluslararası sıralamalardaki yerlerinin yükseltilmesine ne gibi bir katkıda bulunacak? İnsan sormadan edemiyor.
Galiba yine Mersin'e değil de, tersine gidiyoruz...