Bahçeli’nin art arda gelen “ayağınızı denk alın, güç bende” çıkışları, sarayın “milli hukuk, milli yargı” heveslilerinin AK Parti’nin en fazla “Kavala bırakılsa iyi olur” diye fısıldayan ‘mahcup-demokratlarını’ bastırması, Soylu’nun yeniden ‘aile resmine’ girmesi ve son olarak Erdoğan’ın zamanın AK Partili belediyelerinin ödemediği borçları şimdinin CHP belediyelerinden tahsil edip bu belediyeleri çalışamaz kılacak işlere kalkışacak görünmesi, hepsi birden aynı şeye işaret ediyor: Erdoğan, aday olacak olsun olmasın, bir sonraki seçime de Cumhur İttifakı’yla ve 2016 sonrasında kurduğu siyasi denklemle girmeye hazırlanıyor.
“Başka ihtimal mi vardı” sorusuna cevabım şu olur: Evet ve halen de olabilir. Başka ihtimal hiç olmadı diye düşünmenin 31 Mart’ın yol açtığı tabloyu hafifsemek olacağını söyleyip, gelişmeleri nasıl gördüğüme geçeyim. 31 Mart’tan sonra yapılanlara ve yapılmayanlara, söylenenlere ve söylenmeyenlere bakınca gördüğüm şu: Erdoğan 31 Mart sonrasında oluşan risk, imkân ve ihtimalleri tarttıktan sonra bugün düşmüş göründüğü yola düştü. 31 Mart’ın yarattığı tabloyla beraber Erdoğan, zaman zaman sanıldığı ve Bahçeli’nin de “yapabiliyorsan buyur yap” modunda söylediği üzere, CHP’yle birlikte yeni bir Türkiye, yeni bir anayasa imkânını yoklamadı belki ama bu ihtimali yokluyormuş izlenimiyle bir vadede MHP’ye bağımlılıktan kurtulmasını sağlayabilecek bir ihtimal olup olmadığını anlamaya çalıştı. Erdoğan, 31 Mart tablosu karşısında, pek muhtemelen, en yüksek oyu alan adayın ilk turda ya da yüzde 40’ı alan adayın ilk ya da ikinci turda cumhurbaşkanı olmasını sağlayabilecek ve bu vesileyle AK Parti’yi ve Erdoğan’ı iktidar katında yalnızlaştırabilecek bir imkânın olup olmadığına baktı ve olmadığına kani olunca da 2016 sonrasında kurduğu siyasi denklemin konforunda kalmaya karar verdi. Öte yandan, halen konforlu görünmekle beraber, 31 Mart tablosunun işaret ettiği üzere, artık riskli de olduğundan, Erdoğan içinde kalmaya karar verdiği “Cumhur İttifakı ve …” denklemini yenisiyle değiştirme imkânını yoklamaya devam edebilir. Ancak, artık risk üretmekle beraber mevcut “Cumhur İttifakı ve …” denkleminden daha konforlusunu bulma ihtimali giderek zayıfladığından Erdoğan’ın bir sonraki seçime bu riskli ve fakat daha konforlu denklemle gireceğini varsaymak daha doğru görünüyor.
Peki, bütün bu vaziyetin, Erdoğan’ın 2016 sonrasında kurduğu denklemle devam edecek olmasının CHP için manası ne? Bir sonraki seçim de “Cumhur İttifakı ve …” denklemiyle gerçekleşecekse, denklemin diğer tarafındaki başat aktör olarak CHP’nin ne yapması lazım gelir? Kısa yoldan cevabım şu: 31 Mart’ın üzerine taş koyması. Uzun cevabıma gelince…
31 Mart’ın Üzerine Taş Koymak
Erdoğan’ın önümüzdeki seçime sözünü ettiğim denklemle girecek görünmesi CHP açısından şöyle değerlendirilebilir: 31 Mart’a da aynı denklemle girip kaybettiğine göre sorun olmaz, artık seçimleri bekleyebiliriz. Ne var ki, neredeyse bütün bir 2022 senesi boyunca seçmenin yüzde 60 kadarının karşı göründüğü Erdoğan 2023 seçimlerine de aynı denklemle girmiş ve seçimleri kazanmıştı. 2023 seçimlerinden sonra CHP’de yönetim ve genel başkanlık değişikliği yaşanmasa, İYİ Parti herkesin gözleri önünde siyasi intihara kalkışmasa ve Erdoğan’ın elinde dağıtabilecek biraz daha kaynak kalmış olsa, pek muhtemelen 31 Mart’taki tablo yine oluşmazdı. Dolayısıyla, 31 Mart biri diğerine zıt iki şeyi birden gösteriyor: “Cumhur İttifakı ve …” denkleminde Erdoğan ve Cumhur İttifakı seçimleri kaybedebilir ve lakin seçmenin yüzde 60’a yakınının iktidar değişikliği istediği bir tabloda bile Erdoğan ve Cumhur İttifakı seçimleri kazanabiliyor. Özetle, CHP açısından 31 Mart tablosuna bakarak “Cumhur İttifakı ve …” denkleminde kaybeden Erdoğan, “artık seçimleri bekleyelim” denecek bir durum yok. 2022’ye rağmen 2023’te alınan sonucun tekrar etmemesi için CHP’nin 31 Mart’ın üzerine taş koyması gerekiyor.
31 Mart’ın üzerine konabilecek taşları ilk etapta iki grupta toplamak mümkün: Kimlikle, imajla ilgili olanlar ve icraatla ilgili olanlar.
Herkesin CHP’si
Malum CHP epey bir zamandır “Herkes için CHP” sloganını kullanıyor. Böyle olmakla beraber CHP çok uzun zamandan sonra ilk kez 31 Mart’ta yüzde 25 tavanını delebildi ve CHP’li olmayanların da partisi, ‘herkesin evi’ olabildi. CHP, 31 Mart seçimlerinde 2023’ün ‘herkesi bir araya getiren’ 6’lı Masa’sının yerini almakla kalmadı, 6’lı Masa’da yer açılmayan Kürtlerin de epey bir kısmının desteğini aldı. Hem de yönetimini ve genel başkanını değiştirmenin dışında çok bir şey yapmadan; en azından yönetim değişikliğinin üzerinden sadece birkaç ay sonra oylarını bir anda yüzde 40 kadar artırmasını açıklayabilecek kadar bir şey yapmadan. Söylemek istediğim şu: 31 Mart seçimlerinde seçmenler CHP çok bir şey yapmadan, hatta biraz CHP’ye rağmen, 6’lı Masa’dan da büyük bir masayı CHP’de kurdu ve CHP’nin senelerdir arzulayıp da yapamadığını yaptı, CHP’yi herkesin evi kıldı. Şimdi, CHP’nin evvela bu durumu sürdürebilmesi, bu durumu süreklileştirebilecek bir hüviyet, bir çehre edinmesi gerekiyor.
31 Mart sonrasında CHP genel başkanının CHP’nin herkesin evi olarak kalabilmesi için özel bir çaba sarfettiği kesin. Lakin, CHP’nin herkesin evi olarak kalabilmesi niyet beyanından, genel başkanın sözlerinden fazlasını gerektiriyor. Malum, herkes için CHP fikrini, CHP’yi CHP’li olmayanlara açık tutmayı en çok Kemal Kılıçdaroğlu telaffuz etmişti ve lakin onun zamanında CHP herkesin evi olamamıştı. Şimdi olmasının sebebi CHP ve CHP’deki yönetim değişikliği demek de zor, çünkü ortada bu minvalde dişe dokunur bir CHP faaliyeti yok. CHP, daha ziyade Erdoğan’ın yarattığı ekonomik tablo, İYİ Parti’nin siyasi intiharı ve Kürtlerin “Batı metropollerinde kendimize oy vermemizin bize bir faydası yok, bari CHP’ye olsun” demesinin sonucunda herkesin evi oldu. Seçmenler biraz CHP’ye rağmen, biraz da can havliyle CHP’yi herkesin evi kıldı.
Herkesin evi olarak kalması için CHP’nin sahiden herkesin evi kılınması gerekiyor. 31 Mart’ın üzerine taş eklemenin bir yolu buradan geçiyor. Bu da CHP kimliğinin, CHP imajının en azından 31 Mart’ta oluşan siyasi tabloyu kalıcı kılacak kadar güncellenmesini gerektiriyor. Bugünkü şartlarda iki enstrüman CHP’nin kimlik ve imajının sözünü ettiğim seviyede güncellenmesini sağlamaya katkıda bulunabilir: CHP mühürlü yeni bir Türkiye teklifi geliştirmek ve yüzde 25’lik CHP’yle özdeşlemişlerin dışında kalan yüzlerin CHP’nin yüzleri arasına girmesini sağlamak. CHP’liler de herhalde şunu kabul edecektir: Yönetim ve genel başkanlık değişikliğine rağmen CHP ne önceki dönemdekinden farklı bir Türkiye teklifi geliştirmiş ne de kamuoyuna “CHP herkesin evi oldu” dedirtecek türden yeni yüzleri vitrinine çıkarmış durumda. Yönetim ve genel başkanlığı değişikliğine rağmen CHP halen herkesin pek iyi bildiği meseleleri kamuoyuna bir kez daha anlatmaktan vazgeçmiş ve yüzde 25’lik CHP’yle özdeşleşenlerin haricinde isimler bulup çıkarabilmiş değil. 31 Mart’ın üzerine taş koyma işine buradan başlanabilir. CHP yeni bir Türkiye teklifi ve yeni sima ve kadrolarla kimlik ve imajını güncelleyebilir. Seçmenin 6’lı Masa’dan daha büyüğünü CHP’de kurma jestine karşılık vermenin bir yolu bu olabilir. CHP bu karşı-jest yoluyla sahiden herkesin evi kılınabilir.
CHP Hükümeti
Kanıtlaması, delillendirmesi zor lakin 2022’de seçmenin yüzde 60’ı istemediği halde Erdoğan’ın 2023 seçimlerini kazanması ne Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğiyle ilgiliydi ne de seçmenin montaj videolara kanmasıyla. Dediğim gibi, delillendirmesi zor ancak söz konusu ‘mucizenin’ ardında seçmenin yedi yardımcısıyla Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’yi daha iyi yöneteceğine ikna edilememesi vardı. 31 Mart seçimlerini önde bitirmesine rağmen CHP’ye oy verenler de dahil seçmenlerin önemlice bir kısmının savunma, dış işleri, ulaşım ve altyapı gibi ağır icraat alanlarında halen AK Parti’nin CHP’den daha başarılı olacağını düşünüyor olması ve seçmende artık öfke ve kaygı uyandırmamakla beraber güven ve umut da uyandıramaması CHP ve icraat, CHP ve iyi yönetim, hülasa bir CHP hükümeti meselesinin ciddiyetle düşünülmesi gerektiğini gösteriyor. Demem o ki, 31 Mart’ın üzerine taş koymanın bir yolu da CHP’nin iyi bir icraat hükümeti oluşturabileceğine, Türkiye’yi layığınca yönetebileceğine seçmenleri inandırmaktan geçiyor. 31 Mart’ın üzerine taş koymanın bir yolu da artık kaygı ve öfke uyandırmayan CHP’nin güven ve umut uyandırabilmesinin yolunu bulmaktan geçiyor. Hülasa, 31 Mart’ın üzerine taş koyabilmesi için CHP’nin Türkiye’yi yönetebilecek birikime ve ehliyetli kadrolara sahip olduğunu göstermesi lazım.
CHP’nin mevcut gölge kabinesi bu ihtiyacı gidermek yolunda atılmış iyi bir adım olmakla beraber bu kabinenin bugüne kadarki performansı CHP ülkeyi daha iyi yönetebilir fikrini oluşturmaya yetmiş görünmüyor. Bu durumda CHP’nin mevcut gölge kabinesini bir tür izleme enstrümanı gibi konumlandırıp, kamuoyunca bilgisine ve ehliyetine güvenilebilecek birkaç ‘büyük’ ismi CHP’de öne çıkarmak, bu isimleri icraat teklifleri yapmaya davet etmek işe yarayabilir. İş dünyasından, sivil toplumdan, üniversitelerden, bürokrasiden ehliyetli isimleri kadrosuna katmak “CHP ülkeyi layığınca yönetebilir” fikrinin gelişmesine katkıda bulunabilir. Uzun lafın kısası, 31 Mart’ın üzerine taş koymanın bir yolu da bir “CHP hükümet edebilir” kanaatini oluşturmaktan geçiyor.
CHP olur da herkesin CHP’si olursa ve izleyen değil de icraat teklif eden bir kabine oluşturabilirse 31 Mart’ın üzerine taş koyabilir, Erdoğan’ın “Cumhur İttifakı ve …” denkleminde seçimleri kazanabilir. Gördüklerim bunlar.