E-ticaret yasası yapamayanlar Anayasa mı yapacak!

İktidar partisi AKP, yeni bir Anayasa’dan söz etmeye başladığı günden beri hep uyarıyorum.

“Aman sakın. Bunlara bir kez daha Anayasa falan yaptırmayın. Bunlar bırakın Anayasa’yı doğru düzgün yasa bile yapmayı beceremiyorlar. Birkaç sene önce yapılmış en iyi Anayasa dedikleri Anayasa’yı üzerinden bir dönem geçmeden tartışmaya açmaları bir yana, şimdiye kadar yaptıkları tüm yasaları yürürlüğe girmelerinden hemen sonra tekrar tekrar değiştirerek düzeltmeye çalıştılar. Bu AKP Anayasa falan yapamaz” diyorum.

Siz siz olun benim bu uyarımı ciddiye alın.

Çünkü AKP’nin yasa falan yapamadığını, bazen cehaletten bazen de kötü niyetten dolayı yaptıkları tüm yasaların kısa sürede yap boz tahtasına döndüğünü görüyoruz.

Bunun son örneği 2 yıl kadar önce çıkardıkları E-Ticaret Yasası.

Bu yasa ilk gündeme geldiğinde, yasanın son derece hatalı bir biçimde ve tek bir firmayı hedefe koyarak yapıldığını, yasaların bazı firmaların çıkarları için diğer firmaları zora sokacak şekilde değil, piyasaya adalet getirecek şekilde yapılması gerektiğini yazdım.

Bu fikrimi farklı biçimlerde birkaç kez tekrarladım. Çünkü yasa çok açık ve haksız biçimde Trendyol’u hedef alıyordu.

Ancak daha sonra bu yazılarıma devam etmedim. Nedeni ise Trendyol’un reklam adı altında medya kuruluşlarına çok ciddi paralar dağıtması idi. Benim samimiyetle inancımı yazdığım yazıların, üfleyerek döndürülen pervanelerin arasına girmesini istemedim. Trendyol, hakkını aramak isterken ortamı kirletmişti. O dönemde şirket reklam adı altında yüz milyonlar dağıttı.

Ancak dönemin Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Nuh dedi peygamber demedi.

İktidara göre yasa kusursuzdu, yaptıkları her şey gibi muhteşemdi, daha iyisi yapılamazdı.

Yasa Trendyol’un en aleyhine şekilde çıktı.

Şimdi aradan hemen hemen iki sene geçti ve AKP’nin yaptığı her şey gibi muhteşem olan yasa bir kez daha değiştiriliyor.

Bu kez de tam aksine, Trendyol’a fazla kıyak yapılarak.

İktidar tarafından “kusursuz” olarak nitelendiği halde, şimdi “yenilenecek” olan yasa ile bu kez piyasanın hakim markası Trendyol’a büyük kıyak yapılıyor ve şirketin ödemesi gereken vergiler yüzde 70-80 oranında azaltılıyor.

Kimi hesaplamalara göre şirketin ödeyeceği vergi yaklaşık 33 milyar TL’den 7 milyar TL’ye çekiliyor.

Milyonlarca vatandaşın üzerine ekonomiyi kurtarmak adına muazzam vergiler bindirilir, en adaletsiz vergi olan KDV tüm ürünlerde arttırılırken, emekliye zam yapacak para bulanamaz, enflasyonu azdırır diye asgari ücrete zam yapılmazken Çinli Ali Baba’ya milyarlarca liralık kıyak yapılıyor.

Dün başka motivasyonlarla Trendyol’u batırmaya çalışan iktidar, bugün de tam aksi bir motivasyon ile halka bindirdiği vergileri Trendyol’dan indiriyor.

Açıkçası çok şüphe uyandırıcı bir durum.

Çin ile başka bir hesabımız yok ise ve bu kıyak ülkeler arası ilişkilerden kaynaklanan bir nedenle yapılmıyorsa etkisiz medyaya reklam vererek amacına ulaşamayan Trendyol, yasaları etkileme için daha iyi ve kestirme yok bulmuş olabilir.


Katliama ötenazi demek yanlıştı

Ötenazi kelimesi ‘Hayvan Katliamı Yasası’ndan çıkarıldı.

İyi yapmışlar.

Ötenazi kelime anlamıyla “iyi ölüm” ya da “hoş ölüm” demek.

“Huzur içinde sevdiklerinin kollarında ya da yatağında ölenler” için kullanılmış bir tanımlama.

Modern zamanlarda ise iyileşmesi mümkün olmayan hastalıklardan dolayı büyük acılar çeken hastaların ya da makineye bağlı olarak bilinçsiz şekilde yaşam sürdürenlerin acılarına son vermek için kendilerinin ya da yakınlarının isteği ile tıbbi yöntemlerle hayatlarına son verilmesi olarak tanımlanmış.

Sokak köpeklerinin ve kedilerinin görevliler tarafından yakalanarak, ne olduğunu bilmediğimiz yöntemlerle öldürülmesinin ötenazi ile falan alakası yok.

Çünkü yasa ile yapılacak bu katliam ne güzel, ne de hoş bir ölüm. Ne de modern anlamında olduğu gibi sokak hayvanlarının iyileşmez bir hastalıktan dolayı acı içinde geçen yaşamlarının kendi istekleri ile sona erdirilmesi anlamına geliyor.

Köpeklerin ve kedilerin kendi istekleri ile öldürülecekleri falan yok.

Vahşi ve acımasız bir katliamı hoş bir ölüm adı altında yasalaştırmak çok doğru olmayacaktı.

Batı medeniyetinin bu katliamı halkın gözünde meşrulaştırmak için uydurduğu bu tanım, tam bir sahtekarlıktı.


Bitli turistten şikayet edenler Bodrum’u karalıyor 

İş öyle bir hale geldi ki, Bodrum batsa yıkılsa millet memnun olup kına yakacak.

Bir yandan yıllarca ucuz ve kalitesiz turistten yakınacaksın, bir yandan da zengin turisti çeken tek turizm destinasyonunu sürekli karalayacaksın.

Ahmaklığın dik alası.

Fransız basınında da St. Tropez’yi, Cannes’ı, Monte Carlo’yu karalayan, “pahalı” diye yerin dibine soran tek bir yazı çıkmaz.

İtalyan medyası Sardunya’ya, Capri’ye, Amalfi’ye, Portofino’ya “Sakın gitmeyin insanı kazıklıyorlar” demez.

Yunanlılar, Akdeniz’in en kazık yeri haline gelen Mykonos’a toz kondurmaz.

İspanyollar Marbella’nın pahalılığı ve lüksüyle övünür.

Ama biz Türkiye’nin en önemli turizm markası haline gelen ve bu saydığım yerlerle kıyaslanan Bodrum’u yerin dibine sokarız, dünyaya da “Sakın buraya gelmeyin” diye bağırır, sonra da “Bize zengin turist gelmiyor. İngiliz’in bitlisi, Rus’un parasızı, Almanya’nın de garibanları geliyor” diye hayıflanırız.

Bodrum yandı, bitti kül oldu diye neredeyse sevinç çığlıkları atacaklara hoşlanmayacakları bir haberim var.

Bodrum hiç de boş değil.

En pahalı mekanlar en dolu olanlar.

Bakan Ersoy’un otelinde, Yunanlıların işlettiği Scorpios her gece 1000-2000 kişiyi ağırlıyor. Hesaplar birkaç bin eurodan aşağı değil. Çünkü 65 milyon dolar yatırım yapmış ve bu parayı Bodrum’un kısa sezonlarında kazanacak. Parası olan gidiyor.

Bobo by The Stay, şu an Bodrum’un en in, en görgülü ve en havalı yeri. Merak etmeyin orası da dolu.

Lucca Beach her akşamüzeri partileyenlerin mekanı, full.

Kalite sembolü Maça Kızı bu yıl biraz daha sakin çünkü müşterisi yeni yerleri de denemek istiyor belli ki, ama kemik müşterisi yine orada.

Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Müdürü Metin Kıratlı bile Mandarin Oriental’in restoranında 168 bin TL hesap ödeyip, 3 bin Euro’luk şarap içiyorsa orada da işler yolunda.

Ekonominin kuralıdır. Bir ürün size göre pahalı ise o ürün zaten sizin için yapılmamıştır. Devletin görevi ise temel ihtiyaç maddelerinin halkın erişebileceği fiyatlarla satılmasını sağlamaktır, ülkede genel olarak fiyat dengesini oluşturmaktır. 85 milyon Türk’ün Bodrum’un en lüks yerlerinde ucuza eğlenmesini sağlamak değil.

Bodrum’un en lüks yerlerinde çılgınlar gibi para harcayan Türk zenginlerin servetlerinin kaynağının legal, kazançlarının vergilendirilmiş olmasıdır bizi ilgilendiren. Yasal kazançları ile kazıklanmak her zenginin hakkıdır ve tasası bize düşmez.

Bodrum’un süper zengin olmayan sıradan ahalisi ise evinde ya da fiyat kalite orantısını tutturan düzgün esnafın yerinde yiyip içiyor.

Bodrum’da doğru hedef kitleye, doğru fiyatla iş yapanlarda sorun yok.

Fırsatçılar ise batıyor.

E bir zahmet onlar da batsın.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Halkın vergileri ile dışardan aldığımız gazı yerli gaz diye halka bedava dağıtmakla övünmediğimiz zaman.