İktidarın uyguladığı ekonomik programın temel önceliği, bütün detaylı açıklamaları sadeleştirip günlük dille özetlemek istesek en basit tabirle kasa defterini tutturmak.
Oy için har vurup harman savuran iktidar seçimden önce sadece kasasında olanı değil olmayanı yani gelecekte tahsil edeceği gelirleri de ipotek vererek harcadığı için Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu açığı kapatma derdinde.
Ancak iktidarın kötü ekonomik performansı sadece devlet bütçesini tarumar etmedi. Ülkeyi uzun vadede ayakta tutması gereken, krizden çıkılabilirse sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak olan, yeni yatırımları mümkün kılacak nüfus dengeleri alt üst oldu.
İşin kötüsü bozulan nüfus dengelerinin önemli kısmının kısa vadede düzelmesi de mümkün değil. Bunun en temel örneklerinden biri EYT ile daha da şişirilen emekli sayısı. Bozulan çalışan-emekli oranı 1,5’e gerilemiş durumda. Avrupa’da da benzer oranlarda olan ülkeler var ama orada gelişmişlik seviyesi ve kişi başına düşen gelir Türkiye’nin çok ama çok ötesinde.
EYT’nin de katkısı ile SGK verilerine göre son dört yılda emekli sayısı 3 milyona yakın arttı. 16 milyona dayanan emeklilere 25 milyon çalışan bakmak zorunda. Üstelik özel sektörde çalışanların yarısı asgari ücret ile çalışıyor. Böyle bir işgücünden alınacak vergilerle hem gerekli kamu hizmetleri sağlanacak hem de de emeklilere bakılacak. Nereden baksanız sakat bir denge.
Genç nüfusu hızla artan bir ülkede bu dehşet dengesini bir parça belki sürdürebilirsiniz. Biz ise küresel ekonomik sistemden aldığı pay 1980’de 0,86 iken 2020’de yine 0,85 olan yani genç ve dinamik nüfusa sahip iken göreceli olarak büyümemiş bir ülke olarak şimdiden genç nüfus penceresini kaçırmış durumdayız. Bundan sonra yaşlı nüfus hızlı şekilde artacak ve arkadan nüfusu sabit tutacak oranda bile genç nesil gelmeyecek.
TÜİK’in verilerine göre 2023’te doğurganlık hızı 1,53’e düştü. Yani nüfusun artmasını bırakın sabit kalması için gerekli 2,11’in çok gerisinde. Üstelik 2002’den 2017’ye kadar 2,1 oranında hemen hemen yatay bir seyir izleyen bu oran son altı yılda çok sert bir şekilde geriliyor.
Bunun ülke için ne kadar büyük bir milli güvenlik riski olduğunu anlatmak için sayfalar dolusu madde yazılabilir.
En hafifinden eğer dramatik bir değişiklik olmazsa ki büyük ihtimalle bu oran düşmeye devam edecek, on yıl sonra önce ilköğretimde sınıflarda kapasite fazlası ortaya çıkacak. Sonrasında ülkeyi savunacak asker bulmak bile zor hale gelecek.
TÜİK bu fotoğrafı daha da karamsar hale getiren bir veri daha yayınladı. Buna göre 2023’de Türkiye’den yurtdışına gidenlerin sayısı geçen yıl önceki yıla göre yüzde 53 artarak 714 bin 579 oldu. Ürkütücü bir rakam. 2020 yılında Türkiye’den ayrılanların sayısı 420 bindi.
Daha da kötüsü gidenler öncelikle eğitimli olmak üzere genç nüfus. Türkiye’den göç edenlerin en yüksek olduğu yaş grubu yüzde 15 ile 25-29 yaştakiler. Bu kesimi takip edenler de %13 ile 30-34 yaş arası ve yüzde 12,5 ile 20-24 yaş aralığında olanlar.
Bu rakamlar arasında büyük oranda yabancı ülke vatandaşları var ama detaylı baktığınızda Türk vatandaşlarının da net göç verdiğini görmek mümkün. TÜİK verilerine göre göç edenler arasında gelenleri çıkardığınızda ülkesinden ayrılan net rakam 200 bini buluyor.
Vatandaş ya da değil üretme, çalışma çağında olan nüfus Türkiye’den ayrılıyor.
Peki kalanların durumu ne? Son üniversite sınavına giren üç milyon kişinin sonuçları bu sorunun cevabına dair çok parlak verilen sunmuyor. TYT’de 40 matematik sorusunda ortalama doğru cevap sayısı 8. 20 fen sorusunda 3,5 doğru cevap ortalaması var.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, tam istediği gibi olmasa da kasa defterini tutturabilir. Yani gelirleri ve giderleri bir yerde buluşturmasa da yaklaştırabilir.
Böyle olsa bile parmak şıklatmakla değişmeyecek kadar derin ve geri dönmesi zor problemler arasında gelecek Türkiye için parlak görünmüyor. Bir haftadır bütün ülkenin, neye yeteceği belli olmayan 2 bin 500 liralık emekli maaşını tartışması bile bugüne ve geleceğe dair vizyon ölçeğimizin nereye geldiğini gösteriyor.
Bir hafta sonu yazısı için fazla karamsar olmakla birlikte eğitim düzelmedikçe, kalifiye nüfus artmadıkça parlak bir hayaller kurmak zor. Bu fotoğrafın değişmesi ise görünür gelecekte imkansıza yakın. Biz yine de umut edelim.