İktisadi gelişme tarihimizin niye yarı-başarılı veya yarı-başarısız olduğunu iyi düşünmemiz, araştırmalara, verilere dayalı görüşler geliştirmemiz lazım. Bundan sonra o yanlışlara kapılmadan istikrarlı bir gelişme çizgisi izleyebilmek için.
Hiç aklımızdan çıkmamalı; yüz yılda Japonya, elli yılda Güney Kore olamadık.
Uzaklara gitmeyelim, gerekli olduğu halde burada felsefi tartışmalara da girmeyelim. Yakın geçmişe bakalım; 1990’lı yıllar Türkiye’nin kayıp yıllarıdır; koalisyonlar yüzünden. Bu gerçek CB sistemini savunanların hoşuna gidecektir.
Ama bir gerçek daha var. Türkiye’nin kabaca son on yılı da kayıp yıllardır. Bu gerçek de muhaliflerin hoşuna gidecektir.
Halbuki tüm gerçeği topluca görmemiz lazım.
YERİNDE SAYMAK
Şu cümle gerçeğin ifadesidir, bir sanayicinin sözleridir:
“2013’te kişi başı milli gelir 12,582 dolardı. Sonra geriledi. Son 10 yılda fakirleştik. 2023 sonunda yeniden 13,000 dolar seviyesine geldik.”
On yılda ancak 400 dolarlık bir büyüme!.. Yılda 40 dolarcık… Bu da kesinlikle “kayıp yıllar” tablosudur.
Yukarıya aldığım cümle, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’a aittir.
Bu sütunda ben de birkaç defa yazmıştım.
Düşünelim ki, 2003-2013 arasında Türkiye’de fert başına milli gelir kabaca yılda 1000 dolar attı, 3 bin dolardan 12.582 dolara çıktık. Böyle devam etseydik 2023 yılında 23-24 bin dolara çıkardık. İktidarın 2011 seçim bildirisinde açıkladığı “Cumhuriyet’in 100. Yılında 25 bin dolar” hedefi mümkündü.
Ama 2014’te “faiz sebeptir” diye başlayan politikalar, özellikle CB sisteminde kurumların siyasi iktidar altında ezilmesi bize on yıl kaybettirdi: Kişi başı gelirimiz kabaca on yıl öncesinin seviyesinde! Türkiye yerinde saymış!
BÜYÜME – KRİZ SARMALI
Türkiye ekonomisi “istikrarlı büyüme” manzarası göstermiyor. Yüzyıllık tarihimizde yirmi yıllık bir istikrarlı büyüme dönemi yoktur. Büyüme dönemlerini kriz ve küçülme dönemleri izliyor, bu yüzden bir “Uzak Doğu performansı” gösteremiyoruz.
Yakın tarihimizde bugünler için derslerle dolu iki büyük kriz vardır: 1994 krizi ve 2000-2001 krizi… Politika hatalarının yanında Merkez Bankası’nın bağımsız olmaması, kurumların zayıflığı gibi faktörler bu krizlerin önemli sebepleridir.
Koalisyonlarda parti çıkarları hem rasyonel politikaları hem kurumların güçlenmesini engelledi. Merhum Kemal Derviş’in Meclis’teki şu eleştirisi, bizdeki “koalisyon”un devlet kurumlarını paylaşmak anlamına geldiğini gösterir:
“Her kamu bankası bir koalisyon partisine bağlanmış…” (24 Nisan 2001)
Koalisyonlarla olmuyor diyerek CB sistemine geçtik. Ama bu sistemde de her kamu bankası, her kamu kurumu, hatta yargı “tek partiye bağlanmış” oldu. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı 703 Sayılı KHK ile resmen kaldırıldı.
Dünyada üç yılda dört Merkez Bankası başkanı değiştiren ülke yok, bizden başka. Böylece iktidarın popülist politikalarını frenleyecek kurum kalmadı, sonuç ortada.
MODERN DEVLET
Artık, lider ve parti bağımlılıklarının dışında, siyasete kurumlar ve kurallar açısından bakmak gerektiği açık. İktidarda kim olursa olsun hukuki ve kurumsal kuralları aşarak kamu kurumlarını “bizden” hale getirmek sadece toplumda kutuplaşmalara yol açmakla kalmıyor, iktisadi gelişmemizi de krizlerle kesintili hale getiriyor.
Modern devlet hem etkin bir kamuoyu denetimi altındadır hem yetkiler tek elde toplanmayıp kuvvetler ayrılığı ile ana kurumlara ayrılmıştır.
Hayek’in şu sözleri modern devlette “yetki” kavramının özetidir:
“İktidarın etkili bir şekilde sınırlandırılması toplum düzeninin en önemli meselesidir… Demokrasi, diğer hükümet şekillerinden daha sıkı kısıtlamalara muhtaçtır. Zira çoğunluğu oluşturan küçük baskı gruplarından gelecek fiili baskıya daha fazla maruzdur…” (Hukuk Yasama ve Özgürlük, İş Bankası Yay. s. 594)
Piyasa ekonomisinin de gereği budur.
Bu sebepledir ki, modern devlette para politikası iktidar partisinin değil, bağımsız Merkez Bankası’nın yetkisindedir. Piyasalarda denetimi iktidar partisi değil, bağımsız düzenleme ve demetleme kurumları yapar.
Yargı mutlak bağımsızdır…,
Esaslı reformlarla bu kurumsal yapıları hayata geçirmedikçe, ekonomi inişli-çıkışlı çıkışla yoluna devam edecek. Şimşek de bu “yapısal” konuları ağzına almıyor maalesef.