Dış politikada hakikat ötesinin tiyatrosu

Bir önceki yazımda, bükülen hakikatin kurguladığı “yeni gerçeklerle” yaşamaya zorlandığımıza işaret etmiştim. Evet, ne yazık ki artık bilinçli şekilde tezgâhlanmış hakikat ötesi bir siyasal ortamı yaşıyoruz. 

Bu defa, Türkiye’nin dış ilişkilerine bakarak konuyu somutlaştıracağım. Örnek olayımız, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın birkaç hafta önceki televizyon programında yaptığı açıklamaları olacak. 

Fidan, açıklamalarında temsiliyet iddiasını üstlendiği “medeniyetçi” dünya görüşünün ve milliyetçi-mukaddesatçı ideolojinin örneklerini verdi. Doğal olarak bu düşünce dünyasında parti (AKP) ile devlet bütünleşerek, “parti devleti”nde somutlaşıyor. 

Teksesli, demokrasiye kapalı, biat ve itaate dayalı bu koşullanma otoriter liderde somutlaşıyor. “Sayın cumhurbaşkanımızın vizyonu ve liderliği...” sözünün sıkça  tekrarlanması bu gerçeklikten kaynaklanıyor. Bildik öykünün usandırıcı ezberi basit: “Bize Batı’nın ilmi, fenni lazım; medeniyetimiz bize yeter”. İşte zihnimize işlenen bundan ibaret.

Türkiye’nin dış politikasını emir-komuta esasına bağlanmış, sorgulamaya ve eleştiriye kapalı, otoriter ve güvenlikçi bir yapıya dönüştürmeye azimli olunduğu görünüyor.

YARATILAN ALGI

Fidan’ın, Türkiye’nin önemli dış politika sorunlarına temastan kaçındığı, hamasetle süslenmiş soru ve yanıtlardan ortaya çıkıyor. Nitekim, Fidan’a önemli sorular yöneltilmedi, arka planda bir “strateji dehası”nın konuştuğu algısı yaratılmaya çalışıldı.

Fidan, liberal demokratik sistemin otoriter rakibi BRICS’i “alternatif ekonomik platform” şeklinde niteledi. Bu çok yanıltıcı bir kurgu. Sanayileşmiş liberal demokrasilerin kurduğu G7’yi “medeniyet alanı” olarak tanımlarken buradaki kurucu değerin liberal demokrasi olduğunu unutuverdi. Fidan’a göre NATO “askeri bir örgüt”. Halbuki NATO demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlı devletleri birleştiren müşterek güvenlik örgütüdür. NATO’da kararları siyasi liderler Kuzey Atlantik Konseyi’nde alırlar. Fidan’ın, AB’nin demokrasi, çoğulculuk ve insan haklarına dayalı kıstaslarını da kabullenemediği anlaşılıyor. Bu hakikat bükücülük “Türkiye’nin temsil ettiği dünya” iddiasını yüceltiyor, bizi el çabukluğuyla siyasal İslamcı, medeniyetçi, ötekileştirici bir zihinsel alana hapsediyor.

İMAJ ÇALIŞMASI VE SAVAŞ KARTI

Filistin’de büyük acılar yaratan olayları “büyük savaş ya da büyük barış” imkânı olarak niteleyen Fidan’ın “üçüncü dünya savaşı”ndan bahsetmesinin basiretsizliği ortada. “Dünya savaşı” hamasetini Ukrayna’da umduğunu bulamayan Rusya’nın ürettiğini biliyoruz. O halde, Fidan bu açıklamasıyla Rusya’ya destek kartı mı açtı? Fidan, MİT Başkanlığı döneminde ABD ve Rusya istihbarat başkanlarının Ankara’da buluşmasında “nükleer silaha başvurulmayacağı” anlaşmasına vardıklarını ekledi. Böyleyse, “üçüncü dünya savaşı” öngörüsü neye dayanıyor? Bu çelişkiler bir yana, programın asıl amacı Fidan’ın imajını “geleceğin lideri” olarak parlatmak olabilir. Nitekim araya sıkıştırılan yapay zekâ ve insanlığın geleceği, “I Ching” kitabının felsefi açılımları ile MİT Başkanlığı hatıratı karşımızdaki “liderin” donanımını parlattı.

Olanların basit açıklaması şu olabilir: Fidan, İletişim Başkanlığı gibi, iç ve dış politikada gerçekleri bükerek değiştiren, popülist ve otoriter, hakikat ötesi söylemi seslendiriyor. Bu rolün gereği, Türkiye’yi antidemokratik, katı güvenlikçi esaslara dayalı, otoriter bir kalıba sokmaktan ibaret. Dışişleri Bakanlığı’nda başlattığı “reform” görünüşlü düzenlemeler bunun ötesinde anlam ve içerik taşımıyor.

Halbuki sorgulanmasa da Fidan’ın güncel can alıcı dış sorunları açıklamasını istemek hakkımız  değil mi?

ASIL YANITLANMASI GEREKENLER

Örneğin, Suriye’deki en büyük başarımız, Esad rejimi ile muhalifler arasındaki çatışmanın dondurulmasından mı ibaret? AKP’nin dış politika başarıları listesinde ilk sıradaki bu derdi başımıza açmanın hesabını kim, nasıl verecek? 

Libya’yla 27 Kasım 2019’da imzalanan anlaşmaya rağmen Türkiye neden münhasır ekonomik bölge ilan edemedi? 

Doğu Akdeniz’de hidrokarbon aramaları AB’nin yaptırım tehdidiyle mi terk edildi?

Irak’taki somut başarılarımız nelerdir? 

Mısır’dan, Suudi Arabistan’dan ve BAE’den neler kazandık? 

“Taliban inancıyla farkımızın olmadığı” Afganistan’dan göçmen akını ne durumda? 

Sınırlarımız korunuyor mu? 

Somali’deki maceralarımız ne durumda? 

Filistin’de garantörlük planına ne oldu? Filistin halkını neden koruyamadık? 

Dışişleri Vakfı hangi rant getirici faaliyetleri planlıyor? Bakanlık kadrolarını siyasileştirmek Türkiye’nin hangi çıkarlarına hizmet etti? 

ABD’yle ilişkilerimiz NATO ortaklığına ve Suriye’de karşıtlığa mı indirgendi? 

CAATSA yaptırımları ne durumda? F-16 alımı neden 2028’den önce olamayacak? 

F-35 programından atılmamızla sonuçlanan S-400 alımından ne kazandık? 

Akkuyu’nun sahibi kimdir? Türkiye, Rusya’nın güdümünde midir?

GEÇİŞTİRİLEN SORULAR 

Kıbrıs meselesinde neredeyiz? 

Ege’deki haklarımız ne durumda? 

Ermenistan’la neden normalleşemiyoruz?

HAMAS, “Kuvayi Milliye” midir? 

“Medeniyet projemizle uyumlu” Şanghay işbirliği Örgütü’ne ve BRICS’e kaç vakte kadar üye oluruz? 

G7 bir “medeniyet alanı” ise üyesi olduğumuz G20 nedir?

AB’yle “Gümrük Birliği” neden güncellenmiyor?

Vize serbestisine ne oldu? Vatandaşlarımızın vize çilesi “Türkiye Yüzyılı”nın “yerli ve milli” vizyonuyla örtülüyor mu? Türk pasaportları Avrupa’da neden itibarsız?

Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne ve AİHM’ye meydan okuması, hukuk devletini tepetaklak etmesi, AYM’nin itibarsızlaştırılması kime yaradı?

Son soru: Bu sorunlar sessizce geçiştiriliyor ve alakasız konular üzerinden ahkâm kesiliyorsa, siz başarılı bir dışişleri bakanı olabilir misiniz? Değilseniz, göreviniz hakikati bükerek yeniden kurgulayan bir tiyatro çalışmasına mı yöneliktir?