Reis’le hesabın varsa Reis’le gör Reisçilik kisvesine bürünmeden!

Adamın Reis’le sorunu var asıl.

Hesabı Reis’le.

Ama Reis en muktedir olduğu için cesaret edemiyor.

Yüreği yetmediği için ne mi yapıyor?

Reis dönemindeki aktörlerle hesaplaşıyor.

Yani Reis’in atadığı isimlere verip veriştiriyor.

Verip veriştirmesine anlam verebilirim.

Hatta bunda yarar da görebilirim.

Çünkü eleştirinin gerekli olduğuna inananlardanım ben.

Ama bunu yaparken hileli davranmaya gerek yok.

O ismi veya isimleri eleştirirken Reisçilik yapma kurnazlığına hiç gerek yok.

Zira o yerle yeksan edip itibarsızlaştırdığın kişi Reis’in atadığı kişi.

Onun döneminde yapılıp edilen her şeyin birinci dereceden sorumlusu Reis’in kendisidir.

Tüm icraatların onaycısı da sorumlusu da Reis’in bizatihi kendisidir.

Hadi somutlaştırarak konuşayım da meramım anlaşılsın ve sözüm yanlış yerlere çekilmesin.

Süleyman Soylu dönemi diye bir dönemden bahsediliyor.

O dönem bir bütün olarak suçlanıyor birilerince.

Diyelim ki dedikleri gibi olsun.

Peki, burada asıl suçlu kim?

Süleyman Soylu’yu yıllar yılı o suçlandığı icraatlerine rağmen o makamda tutan kim?

Pek tabii Reis.

Süleyman Soylu Reis’e rağmen mi yaptı?

Eğer öyleyse bu Reis’e bühtan olur.

Soylu şayet Reis’e rağmen, dahası Reis’in onay vermediği işleri yapabilecek kudrette biri ise o vakit Reis o birilerinin sandığı kadar muktedir değil.

Daha kötüsü Soylu gibi bir bakanın kolaylıkla yönlendirebileceği biri.

Soylu döneminin tüm sorumluluğu Soylu’nun üstüne atıp Reisçilik kisvesinde Soylu’yu şeytanlaştırmaya çalışanlar bilesiniz ki asıl Reis’le hesaplaşıyorlar.

Soylu ve dönemi bunun sadece bir bahanesi.

İşte buradan açık açık söylüyorum:

Ne Reis iktidarsız biridir ne de herkesin kolaylıkla her istediğini yaptırabileceği biridir.

Reis’i böyle biri olarak göstermek Reis’e çekilen itibar suikastının öteki adıdır.

Reis’le sorunu ve hesabı olanlar ama Reis’le nedense cepheden vuruşmaya yüreği yetmeyenlerin Reis’e dair oluşturdukları bu algı, içlerindeki husumetin dışa yansımasından ibarettir.

Kuşkusuz her lider çevresinden ve en yakınındakilerden etkilenir.

Çevre bazen yanlış da yönlendirebilir.

Ama sonuçta liderin onay verdiği her fiilin müsebbibi de sorumlusu da liderin kendisidir.

Çünkü o çevreyi oluşturan da kendisidir.

Her seferinde lideri sorumsuz ve habersiz gösterip veya haberi olsaydı buna izin vermezdi biçiminde takdim edip yalnızca görevlendirdiği isimleri suçlamak hileli bir davranıştır.

Sonuçta Soylu’nun bakan olarak icraatleri milletin gözü önünde cereyan ettiğine göre bunun Reis tarafından bilinmemesi, hele de Reis’e rağmen yapıldığı iddiası zinhar doğru değildir.

Soylu’yu tek başına hedef tahtasına oturtan o içimizden birileri belli ki asıl Reis’i itibarsızlaştırmaya çalışmaktadırlar.

Soylu sadece bahane.

Reis’in onay verdiği bir döneme Reis adına suçlama getirmek hilkat garibesi bir durumdur.

Soylu ile hesabı olanların bunu Reis üzerinden görmeleri de ayrıca manidardır.

Soylu’yu eleştirebilirsiniz.

Siyaset yapma tarzını veya yapıp ettiklerini.

Ama uzun yıllar bakan olarak yapıp ettiklerini “Soylu dönemi” diye mahkûm etmeye çalışmak, o yapılıp edilenlerin siyasi faturasını sadece Soylu’ya kesmek, gerçekte bir eleştiri değil, Soylu üzerinden Reis’le hesaplaşmadır. Bu arada Soylu’yu da hileli bir Reisçilik anlayışı üzerinden gömmeye çalışmaktır. Yani bir taşla iki kuş vurmaya çalışma kurnazlığıdır bu.

Soylu her siyasetçi gibi övgüye de eleştiriye de açıktır.

Bakan olduğu uzun dönemlerde her yaptığının mutlaka doğru olduğunu söyleyenlerden değilim. Ama topyekûn mahkum eden bir zihniyetin de iyi niyetli olmadığına inananlardanım.

Dikkat çekmek istediğim asıl gerçeklik şu: Soylu döneminde yapılıp edilenler bir hükümet politikasıdır. Ve bu politikaya onay veren yegane kişi de hükümetin başı olan Reis’tir. Bir bakan asla hükümetin başından habersiz ve ona rağmen iş yapamaz. Yaparsa görevinden alınır.

Hükümet politikaları zamanla değişebilir. Şartların değişmesiyle beraber yeni politikalara ihtiyaç duyulabilir. Bu yüzden aktör değişimi kaçınılmaz olur.

Bu sadece hükümette değil parti işlerinde de geçerli bir kuraldır. Partinin aktörleri de değişen koşullar veya benimsenen yeni siyaset ve strateji doğrultusunda değişir.

Her değişen kişiyi kendi döneminin tek suçlusu olarak göstermek ne doğrudur ne de iyi niyetli bir yaklaşımdır.

O kişi veya kişilerin Reis’i kandırdıklarını ve dolayısıyla Reis’e yanlış yaptırdıklarını iddia etmek de hem o kişilere ama en başta da Reis’e bühtandır.

Parti ve hükümet politikalarını belirleyen Reis’tir. Ve Reis’in belirlediği ekiptir. Bu ister bir bakan olsun ister bir parti yöneticisi, sonuçta hepsini belirleyen Reis’in kendisidir. Kendisi belirleyip atadığı kişi veya kişileri o makamda tutuyorsa o zaman yapıp ettiklerine onay veriyor demektir. Eğer Reis onları görevden almıyorsa ve yapıp ettiklerine de onay veriyorsa bu durumda birilerinin kalkıp o kişi veya kişilerin Reis’e rağmen hareket edip Reis’e ve partiye zarar verdiğini iddia etmek, başka bir siyasi hesaplaşmaya giydirilen kılıftan ibarettir.

Ne demek istediğim anlaşılsın diye altını çizerek vurguluyorum:

Soylu döneminde yapılanlar Reis’e rağmen ve Reis’in onayı olmadan yapılanlar değildir. Soylu yerine Reis eleştirilmeli demiyorum elbet. Ama ortada eleştirilecek bir durum varsa bunu Reis’i savunma kılıfı altında sadece Soylu’ya mal etmek, mertlikle ve dürüstlükle bağdaşır bir hesaplaşma siyaseti değildir.

Bunun AK Partilik veya Reisçilik kisvesi altında yapılıyor olması bilinsin ki Reis’e de AK Parti’ye zarar veriyor.

Varsa o döneme ait eleştirileriniz mertçe yaparsınız. Reis’in en yakınında olanlara yönelik eleştirilerinizi de rahatlıkla getirebilirsiniz. Ama asıl Reis’le hesaplaşmanızı bu kılıfa büründürürseniz işte o zaman yaptığınız şey hilekarlığın ötesinde namertlik olur.

Ha, bitirmeden hatırlatayım: Bu tarz suçlamaları acımasızca yapanlar veya hesaplaşma defteri açanlar hâlâ başköşeye oturtuluyorsa, bu da üzerinde düşünülmesi gereken bahs-i diğerdir.

#