Türkiye'nin "gri liste"den çıkmasını sağlayacak koşulların sonuncusu olan kripto varlıklara dair kanun, TBMM'de kabul edildi.
Kabul edilir edilmez de Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Singapur'a uçtu. Çünkü Singapur'da, kara para ile mücadele eden FATF, yani OECD Mali Eylem Görev Gücü'nün genel kurulu toplanıyor. İşte o genel kurulda, yani bugün yarın (belki de siz bu satırları okurken) Türkiye'nin "gri liste"den çıkaracak kararın alınması bekleniyor. Şimşek de hem uluslararası yatırımcılarla (IMF yöneticileri de orada olacak, anımsatayım) toplantı, hem de bir konuşma yapacak.
Yani ucu ucuna iş olur da bu kadarını denk getirmek gerçekten başarı.
Ama konumuz bu değil. Zaten kripto varlıklar konusunda Sermaye Piyasası Kurulu'na (SPK) idari ve cezai yaptırımlar, yetki verileceği, böylece kara para aklamakta kullanım potansiyeli yüksek olan kripto varlıklara hukuksal temel getirilmesi aylardır gündemde. AA'ya açıklama yapan bazı Hazine yetkilileri, bu yasa çıkarıldıktan sonra da Türkiye'nin gri listede kalmasının "siyasi" bir karar olacağını belirtmiş. Bunun dolaylı anlamı, "Biz kara para ile mücaedele için gerekenleri yaptık. Gri listeden çıkmalıyız" oluyor.
Ama gerçek durum, hiç de bazı Hazine yetkililerinin devlet ajansına söylediği gibi değil. Bir önceki yazımda kamuoyuna duyurduğum OECD Rüşvetle Mücadele Grubu'nun yayımladığı kapsamlı Türkiye raporunda kara para aklama suçu ile yabancılara rüşvet suçu arasındaki hukuksal bağ inceleniyor, anlatılıyor. Hem de Türkiye'nin bu konuda son derece yetersiz olduğu eleştirisi yer alıyor.
"Baş denetçiler, Türkiye'nin rüşvetle ilgili kara para aklama yaptırımının yeterli olmadığından endişe duymaktadır. Rüşvetle bağlantılı kara para aklama soruşturmalarının sayısı, yurt içi rüşvetin yalnızca yüzde 0,26'sı, yurt dışı rüşvet için ise sıfırdır.
Türkiye, tüm rüşvet vakalarının mutlaka kara para aklamayı içermediğini açıklıyor. Bu açıklamayı kabul etsek bile, kara para aklama soruşturmalarına yol açan rüşvet vakalarının oranı dikkat çekici derecede düşüktür. Yolsuzluğun Türkiye'nin kara para aklama risk değerlendirmesinde "orta" düzeyde bir risk olarak görülmesi nedeniyle bu gözlem daha da rahatsız edicidir (bkz. paragraf 48). Bu nedenle baş denetçiler Türkiye'nin gerekli adımları atmasını tavsiye ediyor."
Türkiye'nin yakın zamanda kara para aklama suçlarına ilişkin soruşturma konusunu yeniden düzenlediği hatırlatılan raporda, şu tespitler yer aldı:
- 2021 yılından bu yana, atanmış savcılar yalnızca bu tür davalar üzerinde çalışmaktadır. Ancak bu savcılar öncül suçu soruşturmamaktadır. Rüşvet soruşturmaları bu nedenle Kamu Görevlisi Suçları veya Organize Suçlar Bürosu tarafından yürütülür.
- Türkiye verilerine göre, 2018-2022'de yurt içi rüşvete dayalı kara para aklama suçundan yalnızca 27 soruşturma, 13 kovuşturma, 10 beraat ve 5 mahkûmiyet kararını verildi. Yurt dışı rüşvet için yok. Oysa aynı dönemde Türkiye'de rüşvet nedeniyle 10.233 soruşturma açıldı. Bu, rüşvet vakalarının en fazla yüzde 0,26'sında kara para aklamanın soruşturulduğunu gösteriyor. Türkiye, bazı rüşvet vakalarının aklanabilecek gelirlerle sonuçlanmadığını açıklıyor.
OECD'nin üst düzey denetçileri, Türkiye'nin yetersizliğiyle sonuçlanan rüşvetle mücadele raporunu hazırlarken, kamudan ve özel sektörden birçok kurum ve kuruluşu ziyaret etti. Yerinde ziyaret edilen kurum ve kuruluşlar, bir liste halinde raporun sonunda ek olarak yer aldı. Bu listede, görüşmek seçilen şirket, üniversite ve medya kuruluşları dikkat çekiyor.OECD Rüşvetle Mücadele Topluluğu, bakanlıklar ile, BDDK, TÜSİAD, Türkiye Müteahhitler Birliği, Hakimler ve Savcılar Kurulu bazı ağır ceza mahkemeleri ile yoğun görüşmeler yaparak bilgi aldı.
Bununla birlikte, Rapor'daki listede; "sivil toplum ve medya" başlığı altında, Anadolu Ajansı'nın yanı sıra, İHA, Oda TV ve Karar gazetelerinin isimlerinin yer aldığını görüyoruz. Yine OECD, -iktidar partisinin kendisine yakın avukatlar bir araya gelsin diye yasa değişikliği yaparak kurduğu çoklu baro kapsamı içinde- İstanbul 2 No'lu barosu ile yanısıra Medipol ve Özyeğin Üniversiteleri ile de görüşmüş.
Rüşvetle mücadele konusunda OECD'nin Türkiye'de özel sektörün konumuna ilişkin tespitleri ise (yine Rapor'dan) özetle şöyle:
- Türk makamları, yabancı rüşvet konusunda farkındalığı artırmak amacıyla şirketleri hedef alan herhangi bir çaba göstermedi. Türkiye ihracat yapan Türk şirketlerini destekliyor ancak yabancı rüşvet konusunda bir çalışması olmadı. Özellikle rahatsız edici olan, yabancı rüşvet verme riski yüksek olan (savunma ve inşaat gibi) sektörlerdeki çabaların eksikliğidir.
- Türk şirketlerinin yabancı rüşvet risklerine ilişkin farkındalığı en iyi ihtimalle dengesizdir. Yüksek riskli bir sektördeki bir iş dünyası derneği, üyelerinin yüksek düzeyde farkındalığa sahip olduğunu ancak hiçbir zaman gerçek rüşvet talepleriyle karşılaşmadığını ifade etti. Başka bir kuruluş ise Türk inşaat şirketlerinin "çok itibarlı" olduğunu belirtiyor. Bu sektörlerdeki şirketler yabancı rüşvet riskinin farkında olduklarını belirtirken, bir savunma şirketi "yetkililere ödeme yapılmasına gerek olmadığını" belirtiyor. Pek çok şirket, Sözleşmeye Taraf olan diğer ülkelerdeki rüşvet yasalarından bahsediyor. Ancak hiçbiri şirketlerinde, yüksek riskli olanlar da dahil olmak üzere diğer ülkelerdeki operasyonlarında yabancı rüşveti önleyen herhangi bir önlemi açıklamıyor.
Kara paranın aklanması ile yabancı rüşvet arasındaki hukuksal bağ somut ve ortada. Türkiye'nin, gerek resmi kurumları, gerekse özel sektör kuruluşları da içine alacak şekilde bu konudaki yetersizliği Rapor boyunca bir çok yerde dile getiriliyor.
Böyle bir durumda "gri liste"den çıkabilmek için kripto varlıklara ilişkin yasal düzenlemenin nasıl yeterli olacağı ise fazlasıyla izaha muhtaçtır.