Emirgan’daki Sabancı Müzesi’nin de içinde olduğu alandaki konferans salonu. Bir anma toplantısı düzenleniyor. Ölümünün üzerinden bir yıl geçen Kemal Derviş için ağırlıklı olarak akademisyenler, gazeteciler ve yakın dostlarının olduğu bir toplantı. Toplantıyı düzenleyen Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ve ev sahibi olarak bu merkezin başındaki isim Fuat Keyman. Derviş; Sabancı Üniversitesi’nin Uluslararası Danışma Kurulu Üyeliği ve İstanbul Politikalar Merkezi’nin uzun süre aktif fikirsel katılımcısı destekçisi. Toplantıya Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı da katılıyor, bir de açılış konuşması yapıyor. 57. Hükümet’te 2001-2002 yıllarında Ekonomi Bakanlığı görevini yaparken onu gazeteci olarak izlemiş isimler de orada. Sedat Ergin, Osman Ulagay, Meral Tamer. Ben de o günlerde Milliyet’in ekonomi sayfalarını yöneten, gazeteci olarak onunla sık konuşan isimlerden biri olarak oradayım. Derviş’in eşi ve oğlu da gelmiş. Ayrıca yakın dostları Celal Göle ve Asaf Savaş Akat da… Sabancı Üniversitesi Rektörü Yusuf Leblebici, Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer, araştırmacı Can Selçuki, EDAM Direktörü Sinan Ülgen, bir dönem Gül’ün danışmanlığını yapan Damla Gürel de…
Toplantının bana göre en ilginç konuğu ise 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül idi. Davetiyeye göre kendisi “onur konuğu konuşmacısı”ydı. Derviş, 13 Mart 2001’de Ekonomiden Sorumlu Bakan olarak 57. Hükümet’te görev aldığında Gül muhalefette Fazilet Partisi’nde idi. Türkiye, Derviş’in mevcut DSP-MHP-ANAP koalisyonuna kimi isimlerce ‘dördüncü ortak olarak girdiğini söylediği’ günlerde Gül ve arkadaşları da Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından 14 Ağustos 2001’de kuracakları ‘yeni parti’ için ‘yenilikçiler’ olarak çalışıyorlardı.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
Abdullah Gül, konuşmasının başında Derviş’in o gün yaptıklarıyla ilgili şu cümleyi kurdu:
“Türkiye için olağanüstü bir dönemde olağanüstü hizmetleri olan bir şahsiyete gösterdiğiniz kadirşinaslık için teşekkür ediyorum. Ben de bu olağanüstü hizmetlerin Türkiye için ne kadar değerli olduğunu bilen bir eski cumhurbaşkanı olarak bizzat gelip bunları anlatmak istedim. Kendisini 2001 yılında tanıdım, o zaman muhalefet milletvekiliydim. O günden vefat edene kadar saygı ve sevgi içeresinde bir diyaloğumuz oldu.”
Gül, kriz günlerinde yaşananları ve sonrasını şöyle hatırlattı:
“Ne yazık ki Türk siyasetinin bir alışkanlığı var, seçim kazanmak için popülizm yapılır ve bu da tabii uzun vadede büyük ekonomik krizlerin iklimini oluşturur. Onlarla hepimiz karşılaşırız ve neticede onların maliyetini de hep beraber öderiz. Geçmişten de ders alınmadığı için bu krizler ne yazık ki tekrarlanır, bir adım ileri bir adım geri gideriz. Aslında Kasım 2000’de ve Şubat 2001’deki krizler kaçınılmaz krizlerdi. O zamana kadar ertelenmiş, ihtiyaç duyulan yapısal reformlar vardı. Bunların hepsinde köklü değişikliklere gitmek lazımdı. Sistem de Türkiye de o zaman dışarıdan ve içerden gelecek şoklara hazır değildi. Neticede içerdeki bir şok kriz birdenbire her şeyi alt üst etti ve her şey kontrolden çıktı. Ve o zaman ne yapılacağı konusunda şaşırmış büyük bir sarsıntı yaşamıştık. Onun üzerine dönemin başbakanı Bülent Ecevit, Kemal Bey’i davet etti ve ülkenin altüst olmuş ekonomisinin düzeltilmesiyle ilgili ona görev verdi. O da bu zor görevi kabul etti. Siyasetçi olmadığı için siyasi jargonu kullanmayarak işe başladı. Siyasi motivasyonla da hareket etmedi. Ve bunları yaparken de Hazine’nin değerli uzmanlarıyla bütünleştiler ve hep birlikte çalıştılar. Güçlü bir ekonomiye geçmek için hatırlarsanız ‘15 günde 15 yasa’ sloganlarıyla halk da biraz motive edilmek istendi o zaman. Aslında 15 günde bu 15 yasa çıkmadı uzun sürede çıktı ama meselenin aciliyetini, meselenin önemini ve kararlılığı gösterme açısından böyle bir slogan vardı. Neticede Merkez Bankası yasası değişti, ihale yasası değişti. Tabii bunların Meclis’ten geçmesi bunların yasa haline gelmesi de kolay bir iş değil. Yoksa bunlar her zaman hazırlanabilir ama bunların geçirilmesi de önemliydi. Bu bakımdan bunu geçirenlerin de hakkını burada vermek gerekir. O zaman çok dağınık bir Meclis yapısı vardı. Daha doğrusu çok sayıda parti vardı. Koalisyonda üç parti vardı. Kısa bir süre içerisinde böyle köklü bir yapısal değişim oldu. Bizler de elimizden geldiği kadar katkı verdik. Bazıları muhalefet etti ama neticede bunları geçirebilmek için de siyasetçilerin önemli rolü oldu.”
İhale Yasası kabinede nasıl konuşuldu?
Abdullah Gül o dönem yapılan ‘reformlarla’ neyin değiştiğini anlatırken kendi başbakanlığı döneminden bir hatırayı da anlattı:
“Türkiye'nin bağımsız bir Merkez Bankası olması için Merkez Bankası yasası değişti. Merkez Bankasının esas misyonunun, görevinin fiyat istikrarını sağlamak olduğu teyit edildi. Uzun vadede Merkez Bankası’nın bağımsızlığının bu ülkeye neler kazandırdığı sonra anlaşıldı. İçerdeki, dışardaki piyasalar; para politikası bağımsız mı yapılıyor, talimatla mı yapılıyor çok iyi bilirler. Ve neticede tabii bunların hepsinin faydasını gördük ve enflasyon da düştü biliyorsunuz. Bankacılık Yasası’nda değişiklikler yapıldı. Bankacılık Yasası’yla kamu özel bankalarının mali yapıları güçlendirildi. Yani sağlıklı hale getirildi. Bazen kamu bankalarına özel görevler verildi. Özel görev verilecekse bunun karşılığını bütçeye koymak şartı getirildi. Bütün bunlar tabii her şeyin tekrar disipline edilmesini sağlayan şeylerdi. Dünyayı sarsan 2008 krizinde o zaman artık iktidarda olan bizler dışarda Türk bankacılık sisteminin rasyolarının nasıl iyi olduğunu, nasıl en az sarsıntıyla bu krizi geçirdiğini övünerek hep anlatırdık. Uluslararası tahkim anlaşması da yapılınca yani bu kabul edilince büyük bir güven geldi herkese. Piyasaları düzenleyici üst kurullar oluşturuldu. Bütçeye yük olan sektörlerde reformlar yapıldı, onlar yeniden düzenlendi.
Ve tabii İhale Yasası. Avrupa Birliği standartları ve Avrupa Birliği normlarına göre yasa yapıldı. Burada bir hatıramı aktarayım. Meclis’te bizden önce Derviş döneminde bu yasa yapıldı ama bir sene sonra uygulanmak üzere yapıldı. Bir sene sonra ben başbakandım ve kabinede önümüzde mevcut ihale yasasının süresi uzatılacak mı yoksa hemen yenisini uygulamaya koyalım mı konusu gündeme geldi. Tabii önemli bir şeydi. Şöyle bir tartışmayı hatırlıyorum. Yatırımcı bakanların hepsi ‘aman efendim biz bunu bir sene erteleyelim. Çünkü altı ayda yapacağımız şeyi ancak biz onaltı ayda yaparız. Daha işin başındayız, başarılı olmamız gerekir’ diye beyanlarda bulununca şunu söyledim: O günkü kabine; bu laftan da hoşlanmam ama dindar bilinen insanlardan oluşmuş bir kabineydi. Devletin en dindar kabinesi olarak biliniyoruz ama ne bizim dindarlığımız ne sadece sağcılık ne solculuk önemli değil. Bizi yanlışlıklar, yolsuzluklardan koruyan açık kurallar ve denetim. Onun için ben şimdi bunu imzalıyorum dedim, siz hepiniz imzalayacaksınız, sonra başarırsak dört sene sonra biz nereye geldik diye şaşacaksınız dedim. Sonra bu yasaların başına neler geldiğini biliyorsunuz.”
Sosyal demokrat kimlik
Gül kendisinin muhafazakâr, Derviş’in sosyal demokrat gelenekten geldiğini hatırlatarak, kendilerinin iktidarı devraldığı süreçle, ekonomideki devamlılıkla ilgili de şunları anlattı:
“Kemal Bey sosyal demokrat bir kişiliğe sahipti. Dolayısıyla iktisadi olarak devlet kalkınma politikalarına çok yoğunlaştı. Piyasaların kendi başına ekonomik faaliyetlerle gelişemeyeceğini bildiği için mutlaka sosyal kalkınma modelleriyle desteklenmesi gerektiğini de biliyordu. Sosyal demokrat kimliğini burada her zaman gösterdi. Kemal Bey’in bir özelliği de şuydu: Türk solundan farklı düşünürdü, küreselleşme ve uluslararası ilişkiler açısından… O bütün bunları destekleyen ve bunların faydasına inanan bir kişiydi. Şimdi bütün bu zor işleri yaptıktan sonra tabii demokrasinin cilvesi bir erken seçim söz konusu oldu. Ve erken seçimde hükümet seçimi kaybetti. Biz o zaman seçimi kazandık AK Parti olarak. Şimdi büyük işleri yapan, büyük başarıları ortaya koyan değerli, kıymetli insanların en çok üzüldüğü noktalardan birisi yaptıklarının daha sonra unutulup, onların hepsinin bozulmasıdır. Kemal Bey bu konuda şanslıydı. Çünkü hükümeti kurmadan önce Kemal Beyle beraber güçlü ekonomiye geçiş programını hazırlayan Devlet Planlama Teşkilatı’ndaki bazı arkadaşlarımla, uzmanlarla beraber uzun müddet çalışma içerisinde hükümet olarak nasıl bir program uygulayacağız çalışmasını yapmıştık. Bize adeta tesviye edilmiş bir arazi kaldı ve biz bu arazi üzerinde çalıştık. İlk beş yıl o zaman hazırladığımız acil eylem planında bütün bu reformların derinleşmesine çalışmasını, bunların ince ayarlarını yaptık.”
Güçlü ekonomi güçlü demokrasi
Abdullah Gül, ekonomi-demokrasi dengesi hakkında da şunları söyledi:
“Biz bir şeye daha inşa ettik bu reformların üzerine. Güçlü bir ekonomi ancak güçlü bir demokrasiyle sürdürülebilir. O zaman demokrasi standartları, hukuk standartlarını Avrupa Birliği ile müzakere sürecine başlamak için Kopenhag kriterleri ve Maastricht kriterlerini üstlenip gerekli düzenlemeleri yaptık. Bütün bunları yaparken de güçlü bir ekonominin güçlü bir demokrasiyle ancak sürekli olabileceğine inandığımız için bunları yaptık. Bütün bunlar; ekonomi ve hukuk, siyasi standartlar el ele giderse beraber olursa bir ülkeye bir fayda getireceğini gösteren şeyler. Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür; hükümetler, devlet adamları, hepimiz için de bu geçerli. Bir kez daha gördük ki bu geçmişte yaşananlar o krizler de unutuldu. Ve neticede bildiğimiz yaşadığımız dönemleri yaşamaya başladık.”
Kofi Annan’a telefon
Kemal Derviş’in UNDP adaylığı sırasında, -ki o zaman Gül Dışişleri Bakanıdır- yaşananları şöyle aktardı:
“Türkiye'de özgürlükçü sosyal demokrat parti noksanlığını Türk siyasi sisteminin noksanlığı olarak her zaman söylemişimdir çok erken yıllarımdan beri. Muhafazakâr çizgiden gelen bir insan olarak Türkiye'de böyle bir noksanlık olduğunu düşündüm. Kemal Bey işte bu noksanlığı gideren gerçek anlamda sosyal demokrat bir insandı. Ne yazık ki kıymeti bilinmedi. Sadece Amerika değil, Avrupa'da da çok büyük saygı gördüğünü ben çok yakinen bilen bir insanım. Doğrusu Türkiye için olağanüstü şekilde çalışmıştır. Türkiye'nin çıkarları için ne gerekirse kendisinden ne zaman ne rica etmişsek onların hepsini büyük bir fedakarlıkla yapmıştır. Buna bizzat şahit olan bir kişiyim. Kemal Bey’in bu sosyal demokrat tavrı bırakın Türkiye'yi kendi partisinde bile anlaşılmadı. Başörtüsü yasağının yanlış olduğunu, bu konunun bireysel özgürlük olduğunu, bu yasağı savunmanın bir sosyal demokrat akıma, siyasete yakışmayacağını, bütün bunları söyledikten sonra Kemal Bey’e ağır tepkiler gösterildi o zaman. Kemal Derviş o günlerde Türkiye'de siyasete devam etmenin pek bir anlamlı olmadığını fark etti ve UNDP’ye adaylığının söz konusu olduğunu arkadaşlar bana iletti. Başbakanlığım döneminden Kofi Annan’ı tanıyordum. Kendisine telefon ettim ‘bizim adayımız’ dedim. Yani muhakkak direktör olarak başlamasını istiyoruz dedim. Kofi Annan şaşırdı, dedi ki ‘ama o muhalefette değil mi?’ ‘Bunu ben de biliyorum dedim ama biz de hükümet olarak onu görmek istiyoruz.’”
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Celal Göle, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Asaf Savaş Akat, Sabancı Üniversitesi Rektörü Yusuf Leblebici, araştırmacı Can Selçuki, İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Fuat Keyman, Damla Gürel
‘Kemal Derviş ulusalcıydı’
Toplantıda konuşan isimlerden biri de Derviş’in yakın arkadaşı Celal Göle idi. Göle; Derviş’in kendisi için söylenen ‘ABD’nin adamı’ tanımlamasından çok üzüldüğünü belirterek şunu anlattı:
“Elimde bir fotoğrafı vardı. Büyükada’dan Heybeli’ye bir sürat motorunun arkasında su kayağı yaparken. Bir eli ile tutunuyor, diğer elinde Türk bayrağı var. ‘Bunu gazetelere verelim’ dedim. Kabul etmedi. ‘Senin ne kadar milliyetçi olduğunu herkes görsün’ deyince ‘Ben milliyetçi değil, ulusalcıyım’ yanıtını verdi.”
Derviş ile ilgili bir diğer anlattığı not ise Hüsamettin Özkan ve İsmail Cem ile kurmaya hazırlanıp son anda vazgeçtiği parti ile ilgiliydi. Göle, Derviş’in hiçbir zaman parti genel başkanlığı yapmak istemediğini, o günlerde dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görevine devam etmesi isteğini de dikkate aldığını anlattı. Derviş ilerleyen süreçte CHP’den milletvekili adayı olmuştu.
Türkiye’de sadece ekonomiye değil siyasete de damga vurmuş bir isimdi Kemal Derviş. İyi olarak da kötü olarak da anan var olacak elbet. Doktoru üç ay ömrü kaldığını söylediğinde yakın dostlarını arayıp ‘benim için öldükten sonra bir anma toplantısı yapın’ diye vasiyet etmiş. Bu vasiyet yerine getirilmiş hafızalar tazelenmiş oldu. Hayat hızla akıp gidiyor…