İYİ Parti eski genel başkanı Meral Akşener’in Ankara Cinnah’ta bir apartman dairesinde bir ofis tutması ve ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi parti içinde bir merak uyandırmış hem de bir tedirginliğe neden olmuştu.
Erdoğan ile Akşener arasındaki görüşmenin içeriğinin açıklanmamış olması da türlü dedikodulara zemin hazırlamıştı.
Bu dedikodulardan biri Akşener’in ailesinden biri, muhtemelen oğlu için bir büyükelçilik talebinde bulunduğu iddiası, diğeri ise bir iş insanının yargıdaki bir dosyası için ricacı olduğu yolunda idi.
İlk dedikodu çok önemli değildi belki ama ikincisi oldukça rahatsız edici idi.
Akşener tarafından yalanlanan bu “ricacılık” iddiası Ankara’da hâlâ konuşuluyor.
Ve giderek netlik kazanıyor.
Akşener’in Yargıtay’daki bir dosyası için ricacı olduğu iş insanının bir zamanların çok ünlü ve güçlü iş insanı iken birdenbire elindeki varlığın önemli bir bölümünü kaybeden, Bodrum’da elinden alınan Yalıkavak Marina nedeniyle Mehmet Ağar’la da sıkıntı yaşayan Mübariz Mansimov olduğu dilden dile yayılıyor.
Akşener’in daha önce de Mansimov’u işyerinde ziyaret ettiğini bilen partililer bu iddiayı oldukça ciddi ve inanılır buluyorlar.
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Hakan Şeref Olgun’un Mansimov’la olan aşırı yakınlığı ve Akşener’in Olgun’a olan güveni de bu iddiayı doğrular nitelikte.
Ancak daha ilginç olan bu talebin, yani Mansimov’la ilgili ricanın medyaya sızış biçimi.
Bana gelen bilgilere göre Akşener’in Mansimov için yardım talebinde bulunması Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda rahatsızlık yaratıyor.
Ve bu konunun “sır” olarak kalmaması gerektiğini düşünen Cumhurbaşkanı’na yakın bir isim, konuyu iktidara çok yakın bir gazeteciye aktarıyor.
İktidara çok yakın bu gazeteci de bu bilgiyi hızlı yayıyor.
Özellikle de İYİ Partili ya da eski İYİ Partili dostları ile paylaşınca Mansimov için yapılan rica deşifre oluyor.
Enflasyonun sorumlusu fakirler mi!
Vergide adaletli bir sistem isteyen CHP’ye AKP’nin yanıtı “Vergide adaleti sağlarken enflasyonu azdırmamalıyız” oldu.
Bu cümlenin manasını anlayamadım.
Vergi fakirden alınırsa enflasyonu düşürüyor da zenginden alınırsa enflasyonu arttırıyor mu!
Peki o zaman vergide bizden çok çok daha adil olan ve vergi gelirlerinin büyük bölümünü dolaylı değil doğrudan vergilerle elde eden ülkelerin enflasyonları niye bizim enflasyonun 20’de biri kadar!
Elinizi fakir fukaranın cebine sokacağınıza zengine vergi affı, vergi indirimi, ödeme ötelemesi yapmanız daha makul ve daha kolay değil mi!
Mesela her gün yolcu rekoru kırdığını övüne övüne açıklayan İstanbul Havalimanı’nın 20 yıl sonraya ötelediğiniz yaklaşık 1 milyar avroluk kira borcunu şimdi tahsil etmeniz ya da en azından 20 yıl sonra değil bugünden başlayarak 5 yıl içinde tahsil etmeniz daha doğru olmaz mı!
Ya da Turkcell’in, TÜVTürk’ün, Cengiz İnşaat’ın, Emlak Konut’un ve daha nicelerinin vergi borçlarını sileceğinize tahsil etmeniz daha iyi değil miydi!
Anladık, kendi lüks ve sefahatınızdan vazgeçemiyorsunuz.
Belli ki, 23 yıllık iktidar sizi artık dönülmez bir hedonizmin içine düşürmüş olmalı ki, özel uçaklardan, altın varaklardan, Maybach’lardan vazgeçemiyorsunuz.
Onu anladık.
Ama en azından fedakarlığın birazını da çevrenizden, artık yakınınız olan sermayeden isteyebilirsiniz.
Enflasyonun sebebi fakirler değil.
Fakirliğin sebebi enflasyon.
Enflasyonun sebebi ise sizsiniz.
Büyükekşi yüzünden takımı harcamayın
Bazılarının Futbol Federasyonu Başkanı Büyükekşi’yi “yeme” çabası, bu amaçla milli takımın da başarısız olmasını sağlama çabasına dönüştü.
Büyükekşi’den bir federasyon başkanı falan olmayacağını ilk söyleyenlerdenim.
Bu köşenin daimi okurları da, HT Bloomberg’de o dönemde yaptığım Spor Saati programının izleyicileri de adaylığının konuşulduğu günden itibaren Büyükekşi’nin Türk futbolunu yönetecek kabiliyet ve bilgide olmadığını söylediğimi, FETÖ’ye yakınlığı iddiası nedeniyle TİM Başkanlığı ve THY yönetim kurulu üyeliğinden uzaklaştırılan bir kişinin Türkiye Futbol Federasyonu’nun başına getirilmemesi gerektiğini sürekli tekrarladım.
Bugün de böyle düşünmeye devam ediyorum.
Ancak ben bunları yazıp söylerken Büyükekşi’yi destekleyen hatta kameralar karşısında kendisini övmekten geri durmayanlar, bugün Büyükekşi’yi alaşağı etmek istiyorlar.
Bu çabalarına bir şey demem.
Geç de olsa gerçeği görmek olarak nitelendiririm.
Ancak Büyükekşi’yi devirmek için milli takımı buna alet etmeye kalkışmalarını ve “Milli takım başarılı olursa Büyükekşi kalabilir. O zaman milli takımı da başarısız kılmak için elimizden geleni yapmalıyız” diyerek milli takıma nifak tohumları ekmelerini, olmayacak tartışmalar başlatmalarını, kulüpçülüğü milli takımın içine taşıyarak milli takımın başarısını engellemelerini kabul edemem.
Bugün yapılan ne yazık ki bu.
Troller, trolleşmiş gazeteciler, satılık medyalar vasıtasıyla milli takım ve teknik direktörü aleyhine kampanyalar başlatmak, oyuncuların maçlara olan konsantrasyonunu bozmak için her şeyi yapanları lütfen görün.
İşin kötüsü, iyi niyetli olduğundan zerre şüphem olmayan Mustafa Sandal, Ahmet Mümtaz Taylan gibi çok sevdiğim isimler de farkında olmadan bu oyuna geliyor ve milli takımı bozma kumpasının parçası haline geliyorlar.
Çünkü bu yönde bir medya yönlendirmesi ile kafaları karıştırılıyor.
Lütfen şu turnuvanın sonuna ya da milli takım bu turnuvadan eleninceye kadar Büyükekşi ile hesaplaşmanızı askıya alın.
Sonra söz hep beraber bu federasyon yönetimi ile mücadele edeceğiz.
Ama bırakın önce sahadaki gençlerimiz mücadele etsinler.
Montella’ya sallayan zaviyesiz yorumcular ise Montella geldiğinde milli takımımızın çok sıkıntılı günler geçirdiğini ve Euro 24 finallerine katılmaktan hayli uzak düştüğümüzü hatırlamadığımızı zannediyorlar.
Kariyerleri televizyon yorumculuğu ile 2. sınıf takım çalıştırıcılığı arasında gidip gelen bu futbolcu eskileri Montella’nın Fiorentina ile UEFA Avrupa Ligi’nde yarı final oynayan, Milan ile Süper Kupa sevinci yaşayan, bu yorumcuların rüyasında bile göremeyeceği Sevilla gibi bir takımda teknik direktörlük yaptığını da bilmediğimizi zannediyorlar.
O yüzden düşün bu milli takımın yakasından.
Başarısını istemediğinizi artık saklayamıyorsunuz!
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Geldiğimiz yeri unutmadığımız zaman.