Siyasette tabancaya karşıyım!

“Demokratik Siyaset”te tabancaya, tüfeğe, kalaşnikofa, her türlü ateşli ve kesici silaha, şiddet kullanılmasına, karşıyım.

Bunların kullanılmalarına karşı olmayanlara da karşıyım!”

“Demokratik siyaset” diye özellikle vurgu yapıyorum, çünkü Demokratik olmayan siyasette, kaba kuvvet, şiddet, terör, iktidara gelmek ve iktidarda kalmak için daima kullanılmıştır.

Demokratik siyasetin tek silahı ise iletişimdir:

Seçmenle iletişim!

Topluma daha çok özgürlük, daha çok eşitlik, daha çok adalet, daha çok barış, daha çok güvenlik, daha çok dayanışma ve daha çok refah vaat eden bir iletişim.

Atatürk’ün Cumhuriyet Devrimi, toplumu dine, geleneğe ve kaba kuvvete dayalı bir iktidardan kurtarıp, eşit yurttaşlık ilkesi bağlamında seçmen iradesine dayalı Demokratik bir iktidara kavuşturmak hedefine yönelikti.

Ne yazık ki, 1950-1960 arasındaki Çok Partili Düzen’e geçiş, toplumun yeterince gelişmemiş olmasından dolayı bu sonucu doğuramadı.

1950-1960 dönemindeki hatalardan ve deneyimlerden yararlanarak hazırlanan 1961 Anayasası ülkeye tam bir Demokratik Rejim getirdi.

Fakat, Anayasa çok “Demokratik”ti ama toplum hâlâ tam bir Demokratik Rejim olgunluğuna (sınıfsal yapıya ve Demokrasi bilincine) erişmemişti.

Önce 12 Mart 1971 Askeri Darbesi, sonra 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, 1961 Anayasası’nı çöpe attı.

1961 Anayasası’nı ortadan kaldıran süreç içinde en belirleyici olan etkinlik, Birinci ve İkinci Milliyetçi Cephe Hükümetleri sırasındaki siyasal kamplaşma ve siyasal cinayetlerdi:

Doç. Dr. Orhan Yavuz, Erzurum, 15 Haziran 1977.

Ankara Savcısı Doğan Öz, Ankara, 24 Mart 1978.

Doç. Dr. Bedrettin Cömert, Ankara, 11 Temmuz 1978.

Türkiye İşçi Partisi üyesi Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan, Salih Gevence, Ankara, 8 Ekim 1978.

Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu, İstanbul, 20 Ekim 1978.

Doç. Dr. Necdet Bulut, 26 Kasım 1978’de Trabzon’da saldırıya uğradı, 8 Aralık’ta öldü.

Kahramanmaraş Katliamı, 19-26 Aralık 1978.

Abdi İpekçi, İstanbul, 1 Şubat 1979.

TİP Adana İl Başkanı Ceyhun Can, Adana, 10 Eylül 1979.

Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, Adana, 28 Eylül 1979.

Prof. Dr. Ümit Doğanay, İstanbul, 20 Kasım 1979

Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, İstanbul, 7 Aralık 1979

Yurdakul ailesinin avukatı Halil Güllüoğlu, Adana, 3 Şubat 1980.

Ümit Kaftancıoğlu, İstanbul, 11 Nisan 1980.

CHP Adana İl Başkanı avukat Ahmet Albay, Adana, 3 Mayıs 1980.

CHP Kayseri İl Başkanı avukat Mustafa Kulkuloğlu, Kayseri, 7 Mayıs 1980.

Sevinç Özgüner, İstanbul, 23 Mayıs 1980.

Çorum Katliamı, Mayıs-Temmuz 1980.

Kemal Türkler, İstanbul, 22 Temmuz 1980.

12 Eylül 1980 darbesiyle bu cinayet dalgası son buluyor.

Derken “Dinci katiller”, “Derin Devlet” ve/veya “Terör” kılığında 1990’larda yeniden harekete geçiyor. 

Prof. Dr. Muammer Aksoy, Ankara, 31 Ocak 1990.

Çetin Emeç, İstanbul, 7 Mart 1990.

Turan Dursun, İstanbul, 4 Eylül 1990.

Politikacı, şair ve yazar Musa Anter, Diyarbakır, 20 Eylül 1992.

Doç. Dr. Bahriye Üçok, Ankara, 6 Ekim 1990.

Uğur Mumcu, Ankara, 24 Ocak 1993.

Sivas Madımak Katliamı, 2 Temmuz 1993.

Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday, Gümüşhane, 25 Temmuz 1995.

Gonca Kuriş, Konya,Temmuz 1998.

Şemsi Denizer, Zonguldak, 6 Ağustos, 1999.

Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Ankara, 21 Ekim 1999.

Necip Hablemitoğlu, Ankara, 18 Aralık 2002.

Rahip Andrea Santaro, Trabzon, 5 Şubat 2006.

Danıştay Yargıcı Mustafa Yücel Özbilgin, Ankara, 17 Mayıs 2006.

Hrant Dink, İstanbul, 19 Ocak 2007.

Tahir Elçi, Diyarbakır, 28 Kasım 2015.

Suruç Katliamı, Şanlıurfa, 20 Temmuz 2015.

Gar Katliamı, Ankara, 10 Ekim 2015.

***

Ne yazık ki bu cinayetlerin önemli bir bölümünde Ülkü Ocakları mensuplarının sorumlu olduğu mahkeme kararlarıyla tarihe geçmiştir!

***

Sinan Ateş cinayeti hakkında Özgür Özel ile giriştikleri polemik bağlamında, MHP yöneticileri tarafından X platformunda kullanılan tabanca armağanı fotoğrafı ve alttaki “Pusat” (silah) yorumu (bakınız dünkü yazım) bana yukarıdaki listeyi anımsattı!

Sadece yaptıkları “Büyük Demokrasi Ayıbı”nı teşhir ettiğim için bu politikacılar tarafından bana yapılan hareket, saldırı ve tehditleri yanıtlamaya tenezzül etmeyeceğim.

Ama Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’in “Adalet Mücadelesi”ne desteğimi elbette sürdüreceğim!