AK Parti ile CHP arasındaki normalleşme/yumuşama süreci başladığında meselenin böylesi kısa sürede bu noktaya geleceğini tahmin etmek zordu. Etseniz de söyleseniz muhtemelen kaşlar kalkardı.
İki parti arasındaki diyalog öylesi sahici ve ciddi bir fotoğraf vermeye başladı ki Cumhur İttifakı bile çatlamaya başladı. Elbette MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli mutlu değilim ama bir yere de gitmiyorum derken ittifakın nihayetlendiğini söylemek içi çok erken.
AK Parti sözcüsü Ömer Çelik de Bahçeli’nin açıklamasından hemen sonra kısalığına rağmen çok net bir ifade ile AK Parti’nin ittifaka bağlılığını söyledi.
Ama liderler yarın bir araya gelse, Süleyman Soylu İttifaka methiyeler düzmekte acele etse de işlerin eskisi gibi olmadığı vakıa. Görünen o ki başta Sinan Ateş cinayetine dair davanın seyri de dahil olmak üzere bundan sonra iktidar içi ilişkiler dalgalı ve gerilimli devam edecek. Aslında Türkiye’nin daha önceki koalisyon tecrübelerine bakarsak Cumhur İttifakı fazla uyumlu gidiyordu.
11 Haziran’da ikincisi gerçekleşen Erdoğan – Özel görüşmesine dönersek bu randevudan çıkabilecek en olumlu sonuç iki tarafta da görüşmelerin devamına dair bir irade beyanının ifadesi idi. Görüşme sonrası yapılan açıklamalar bunun varlığını teyit etti.
Zirveler ve görüşmeler sonrası fotoğraflar üzerine yorum yapmaktan kaçınmakta fayda var. Hele de bir kare üzerinden derin analizlere girmenin kişiyi yanlış yerlere götürme ihtimali çok güçlü. Ama ziyarette protokoler olarak hata yapılmamış olması, Özel’in Erdoğan’ı partinin kapısında uğurlaması sırasında liderlerin beden dili işin en azından burada kalmayacağını gösteriyor.
Bu olumlu fotoğraf ister istemez beklentileri gerçekçilikten öte bir noktaya taşımış durumda. İki genel başkanın neredeyse madde madde bir çok konunun üzerinden geçmesi, CHP’li gölge bakanların Erdoğan kabinesindeki isimlerle içerikli toplantılar düzenlemesi de bu algıyı haklı olarak besliyor.
Hani ne olup bittiği bilinmese, her iki partinin de birbirlerine karşı nasıl kemikleşmiş karşıt pozisyonlara sahip oldukları hafızalarda tazeliğini korumasa ve günün sonunda seçimler geldiğinde yine aynı dil belki de daha sert şekilde yeniden inşa edilecek olmasa “koalisyon protokolü mü müzakere ediliyor” dense yeridir.
Ancak, belki de memleketin uzun zamandır ana aktörler arasında bu tür bir diyaloğun eksikliğini hissetmesinin de etkisi ile oluşan bu havanın gerçekçi bir zemine oturması için sürece daha soğukkanlı yaklaşmakta fayda var.
AK Parti kanadında iktidarın MHP’ye olan mecburiyetinin azaldığı yorumu ve uzun zamandır süren kutuplaşma yorgunluğu ile görüşmeleri pozitif algılayan bir kesim var. MHP’nin AK Parti elitlerini kimi zaman suskunluğa mecbur eden kimi zaman mesajlarını sildiren baskın konumu da bu açılımdan duyulan memnuniyeti besliyor. Ancak Erdoğan’ın hala MHP dışında bir aktörle yol yürümesi kolay değil.
MHP’nin Sinan Ateş davasındaki sıkışmışlığı, 31 Mart’ın dengeleri değiştiren etkisi ittifakta ibreyi AK Parti lehine çevirmiş olsa da mevcut yapı hala alternatifsizliğini sürdürüyor.
Üstüne de MHP’nin ittifak bozulacak olursa bürokrasi üzerinden ya da kamuoyu iletişiminde AK Parti’ye nasıl bir maliyet üreteceğini kestirmek de kolay değil.
CHP’nin AK Parti kitlesinde meşru bir aktöre dönüşmesi ise günün sonunda iktidar partisinin aleyhine bir dinamik üretiyor.
31 Mart’ın birinci partisi CHP an itibari ile sürecin kazananı durumunda. Buna rağmen İYİ Parti’nin seslenmeye çalıştığı normalleşmeye tepkili kesim kısa vadede değilse de orta vadede maliyet üretebilir. Aynı şekilde DEM Parti de kendisinin tümüyle dışarda tutulduğu bir normalleşmeye ne kadar kredi verebilir ayrı tartışma konusu.
Normalleşmenin sürdürülebilir olması için hiç de kolay olmayan bir dengenin kurulması gerekiyor. İktidar muhalefetin ekonomiye dair taleplerine haklı gerekçelerle uzak duruyor. Muhalefetin anayasa değişikliği konusunda ise Erdoğan’ın beklentilerini karşılayacak zemine gelmesi en azından kısa vadede pek muhtemel görünmüyor.
Erdoğan’ın siyasi güç ve sermayesi bağlamında atabileceği, MHP’nin tolere edebileceği, CHP’nin ise tabanına sürecin anlamlı olduğunu açıklamak için anlatabileceği optimum adımların bulunması şart. Bunları sayısının da bir elin parmaklarını geçmesi kolay değil.
Tabii öncelikle taraflar devam etmekte kararlı olurlarsa. Son görüşmeden hemen sonra yaşanan polemiklerin düzeyi hayallerle gerçekler arasında daha sahici bir konumdan duruma bakmanın doğru olduğunu işaret ediyor.