17 milyon 391 bin 547 kişi ayakta kalır

Dün CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile uzunca sayılabilecek bir sohbet yaptık.

Erdoğan görüşmesi sonrası aramıştım, gece geç saate kadar süren toplantılarından sonra sabah aradı.

Görüşmenin ardından yapılan kurumsal açıklamaların dışında merak ettiğim, Anayasa konusunda Erdoğan’ın ne talep ettiği ve Özel’in ne yanıt verdiğiydi.

CHP, Erdoğan’ın bir dönem daha Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturabilmek için istediği aşikar olan Anayasa değişikliği için masaya oturacak mıydı!

CHP liderine öncelikle bunu sordum.

Erdoğan’dan yeni Anayasa için bir çağrı almış mıydı?

“Anayasa konusu açıldı” dedi Özel. Peki CHP’nin tavrı neydi?

“Cumhurbaşkanı bu konuyu açınca ben net tavrımızı söyledim. ‘Sayın Erdoğan ben Özgür Özel olarak Anayasa için sizinle masaya otururum ama ben 17 milyon 391 bin 548 oy alan bir partiyi temsil ediyorum. Ben sizinle Anayasa için masaya oturursam 17 milyon 391 bin 547 kişi ayakta kalır. Çünkü benim seçmenim için de, Türkiye’nin büyük bölümü için de bugün öncelikli konu Anayasa değil. Bugün sokakta mesele açlık, sefalet, ekonomik sıkıntılar, faiz, emekli maaşları, buğday fiyatları, çay fiyatları, çarşıdaki fiyatlar, asgari ücret, yatırım ortamı. Biz önce bunları konuşmalıyız. Bunlara konsantre olmalıyız. Anayasa kimsenin önceliği değil’ dedim ve ekledim ‘Bizim sizinle Anayasa konuşmamız için sizin bizim seçmenimizi de ikna etmeniz lazım. Bizim seçmenimiz bize diyor ki, Anayasa’ya uymayan, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan, Anayasa’yı takmayan bir iktidarla Yeni Anayasa yapsanız ne olacak. Sizin bizim seçmenimize Anayasa’ya saygılı olduğunuzu göstermeniz lazım ki, seçmenimiz de bizi yeni bir Anayasa yapmak için masaya oturtsun.’ dedim.” diye yanıtladı Özgür Özel.

Bu sözlere Erdoğan’ın yanıtını merak ettim.

“Dinledi. Tepki göstermedi. ‘Bu görüşmelerin tek konusu Anayasa olmamalı. Anayasa konusunda uzlaşamasak bile başka meseleleri konuşmak için yine de bir araya gelmeliyiz’ dedi. Bu diyaloğu sürdürmek niyetinde olduğunu hissettirdi.”

Sonrasında Özel vergi meselesini açmış.

“Vergide adalet konusunu anlattım. Türkiye’deki toplam vergi gelirlerinde dolaylı vergilerin yüzde 70 civarında olduğunu, hiçbir medeni ülkede böyle bir şey olmadığını söyledim ve bunun çok büyük bir adaletsizlik olduğunu, böyle olunca zengin ile fakirin aynı oranda vergi ödediğini, bunun vergide adalet kavramına hiç ama hiç uymadığını söyledim. Verginin harcamadan değil, kazançtan alınmasının önemine değindim. Mevcut durumda milyarder de, asgari ücretli de aynı oranda vergi ödüyor, bunu el birliği ile düzeltmeliyiz dedim. CHP kadroları ile AKP kadrolarının ekonomi konusunda birlikte çalışabileceğini, bu konuda tecrübeli bir ekibimiz olduğunu söyledim. Reddetmedi. Dinledi” dedi.

“Görüşme ile ilgili genel izleniminiz ne?” diye sordum.

“Aslında olumlu. Ancak kimsenin günahını almak istemem ama hissiyatım şu. Sanki iktidar daha yakıcı ve toplumu ilgilendiren diğer konular gündeme gelmesin diye gündemi Anayasa değişikliği ile doldurmak ve dikkatleri asıl sorunlardan buraya kaydırmak istiyor. Ekonomiyi, yokluğu, fakirliği tartışacağımıza Anayasa tartışalım istiyor. Tabii bu benim görüşüm” yanıtı aldım.

Diğer bir merak konum, Erdoğan görüşmesi öncesi, sırası ve sonrasında Devlet Bahçeli’nin Twitter’dan (X) attığı mesajlara ne anlam yüklediği idi.

“Fatih Bey, Devlet Bahçeli meramını anlatmak için nefes tüketeceğine, tweet atıyor. Açıkçası ben de Bahçeli’nin mesajlarına bir anlam bulmak için nefes tüketemeyeceğim. Ne söyleyecekse açık söylesin. Benim bunlarla uğraşacak halim yok” dedi.


Cirodan vergi geliyor

Mehmet Şimşek ve ekibinin nefesten, güneşten vergi alma hazırlığı içinde olduğunu bilmeyen yok.

Bunların bazıları ekonomiyi durma noktasına getirecek türden vergiler ve yasalaşmaları halinde ciddi bir yatırım durmasına ve sermaye kaçışına neden olabilirler.

Bazıları ise geniş toplum kesimlerini ilgilendiriyor.

Özellikle de beş yılı aşkın gayrimenkullerin satışında şahıslara yönelik vergi muafiyetinin kaldırılacak olması hem konut sektörü hem de ev sahipleri açasından çok tedirgin edici.

Dün bu konu üzerinde çalışma yürüten bazı maliyecilerden hangi vergilerin geleceği konusunda birkaç bilgi aldım.

Bunlardan ilki gayrimenkul satışından elde edilecek kârın vergilendirilmesi ile ilgili.

Bu vergi de kesin çıkacak ama bir yumuşama yapılıyor.

Şöyle ki, eğer bir kişi 5 yıl içinde sadece tek bir gayrimenkul satışı yapıyorsa bu yine vergiden muaf olacak. Yani diyelim ki, evinizi satıp başka bir ev alacaksınız ve bu işlemi 5 yılda bir kez yapacaksınız. Vergi yok. Vergilendirilmek istenen gayrimenkul ticareti yapanlar.

Nispeten kabul edilebilir bir hale geliyor. 

Yeni getirilecek bir diğer vergi türü ise “cironun vergilendirilmesi”.

Çok fazla ciro yaptığı halde kâr elde etmediği için vergi ödemeyenlerin toplum vicdanında sıkıntı yarattığı bir gerçek.

Bunu engellemek için ciro üzerinden bir vergi planlanıyor.

Buna göre bir şirket hiç kâr elde etmese bile cirosunun yüzde 2’sinin yüzde 25’i kadar vergi ödeyecek.

Yani diyelim ki 1 milyar ciro yaptınız. Ancak şirket kârlı değil ve gelir vergisi yok. 

Kurtulamazsınız.

1 milyar TL’nin yüzde 2’si olan 20 milyon TL’nin yüzde 25’i kadar yani 5 milyon TL vergi ödeyeceksiniz.

Akaryakıt dağıtım şirketleri, rafineriler ve telekom şirketleri kâr elde edemeseler bile çok büyük bir vergi ile karşılaşabilirler.

Planlanan bir diğer vergi türü ise borsaya kota olmayan şirketlerin hisse senetlerinin el değiştirmesi halinde ödenecek vergiler.

Bu da ilginç bir vergi ve yatırım sermayesini korkutacak bir gelişme.

Eğer böyle bir vergi çıkarsa, yerli start-up’ların yatırımcı bulması mümkün değil. 

Türkiye’ye büyük paralar getiren teknoloji şirketleri, oyun şirketleri bundan böyle Türkiye’de iş yapmazlar, yurt dışına kaçarlar.

Vergi ile ilgili en güzel yaklaşımı üniversitede bir hocamız aktarmıştı.

Parmağı ile vergi oranlarının yükselmesini göstermiş ve sonunda baş parmağını işaret parmağı ile orta parmağı arasından çıkararak, “Eğer vergiyi çok fazla yukarı çekerseniz böyle olur. Yani nah alırsınız” demişti.

Sanki gidişat oraya doğru.


Back to the 2002 mi, zoraki birliktelik mi!

Erdoğan’ın CHP ile samimiyeti ilerletmesi ve üzerine bir de “sırtını sıvazlamaması” istenen Ayşe Ateş ile görüşmesi MHP lideri Bahçeli’nin asabını bozmuşa benziyor.

Peş peşe açıklamalar ile rahatsızlığını diye getiriyor.

Bu da beni 2002 yılına, ortağı olduğu iktidarın en zayıf döneminde koalisyonu bozan Bahçeli’ye götürüyor.

O günlerde Bahçeli, koalisyon ortaklarının MHP ve özellikle de kendisi aleyhine bir komplo kurduğunu düşünmüş, gazete patronu Aydın Doğan’ın Almanya’daki bir matbaa açılışında kimi siyasetçileri bir araya getirmesinin MHP’yi dışlamak için bir fırsat yaratmak amacı güttüğüne inanmış ve ülkeyi erken seçime götürmek için harekete geçmişti. DSP’nin önemli isimlerinin yeni bir parti kurmak için peş peşe istifa etmeleri de süreci hızlandırmıştı.

AKP’yi iktidara taşıyan 2002 seçimlerinin arkasında yatan neden aslında Bahçeli’nin bir kıskançlık krizi sonrası koalisyonu, en zayıf gününde yıkmasıydı.

Şimdi soru, bir deja vu yaşar mıyız ve MHP AKP ile işbirliğini bozup bir kez daha ülkeyi erken seçime götürmeye çabalar mı!

Zor görünüyor.

Bahçeli de bunun farkında ve “Her şeye rağmen devam” diyor ve Erdoğan’a “Bizi aldatıyorsun ama biz yine de sana destek vermeye devam edeceğiz” diyor.

Çünkü biliyor ki, istese de erken seçime götüremez.

AKP’yi zorlar, sıkıntıya sokar ama diz çökertemez.

Hele hele Meclis’te İYİ Parti ve hatta DEM Parti varken, CHP ile bile sürpriz bir oyun kurulması olasılığı varken seçime falan götürmek epey zor olur.

Tabii bir de şu anda bürokraside oldukça önemli köşelere yerleşmiş MHP’li kadrolar varken işi iyice zor.

Durum ekonomik bağımsızlığı olmadığı için boşanmakta güçlük çeken çiftlere benziyor aslında.


Çok önemli bir madalya

Dün sporda gerçek bir mucize gerçekleşti.

Sporcumuz Ersu Şaşma, sırıkla yüksek atlama gibi son derece zor ve teknik bir branşta Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda bronz madalya kazandı.

Bu başarı Ruhi Sarıalp’in 1948 Londra Olimpiyatları’nda üç adım atlamada kazandığı bronz madalyadan sonda atletizmde elde ettiğimiz en önemli başarılardan biridir.

Bence Ekrem Özdamar’ın yüksek atlamada 2 metre 20 santimlik Türkiye rekorunu kırarak 19 yaşında elde ettiği Balkan şampiyonluğundan daha önemlidir.

Olimpiyat madalyası için de umutlanmamıza neden olan bir üçüncülüktür.

Genç sporcumuzu kutluyorum.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Erişemediğimiz ciğere mundar demediğimiz zaman.