Beş yılda bambaşka bir Türkiye’ye uyanmak hayal değil

Beş yılda bambaşka bir Türkiye’ye uyanmak hayal değil. Malum, 2023 vizyonunu tutturamadık. Hedeflenenler ile gerçekleştirilebilenler arasında büyük bir açık, hatta uçurum, vardı. Ayağı yere basmadığı, sloganlara dayandığı, ülkenin temel oyuncularının katkısı olmadan hazırlandığı, muazzam bir kaynak ve insan israfı yaşandığı, ayrıca dünya konjonktürü de izin vermediği için. Ne yazık ki insanların inancı kayboldu vizyon ve stratejik yol haritası kavramlarına.

Yeniden ülkenin hem kendi insanlarına, kurumlarına, şirketlerine hem de dış aktörlere istikamet duygusu verecek gerçekçi temeller üzerinde inşa edilecek, herkesi inandıracak, heyecanlandıracak bir vizyona, yol haritasına ihtiyacı var.

Türkiye’ye yeni yol haritası: Herkes mutabık

Artık içinde yaşadığımız teknoloji çağında uzun vade de kısaldı. Öyle 15-20 yıl sonrasının değil önümüzdeki üç yılın, bilemediniz altı yılın somut, ölçülebilir hedeflerine odaklanmak zorundayız, bugünden başlayarak. Hem ülke içindeki kronik sorunlara ilaç niyetine hem de dünya sisteminde yeni fırsatları kaçırmamak için.

İçinde yaşadığımız dönemde geleceğe dair ciddi belirsizlikler devam ediyor. Hem dış politika ve güvenlikte, hem ekonomide, hem hızlı teknoloji değişim çağında nereye gideceğimiz, hem yönetebilen demokrasiyi nasıl yerleştireceğimiz, hem de uzun zamandır aşınan, yıpranan güveni nasıl yeniden ihdas edeceğimiz konuları hepimizin beynini meşgul ediyor.

Dünyanın kendi ekonomik, jeopolitik, teknolojik ve ekolojik belirsizlikleri de cabası.

Muhafazakar bir toplumuz ama yeniliklere de açığız.

Siyah beyaz ideolojilere kapılarımızı kapıyoruz. İyi şeyler bize sunulduğunda kabullenmekte zorluk çekmiyoruz. Dayanışma, birlik olma, vatan sevgisi duyguları yüksek bir ülkeyiz. Doğru mecralara kanalize edebilirsek bu hasletleri, başarı sağlayabileceğimizden kuşku duymamak lazım.

Ben kendi adıma “okyanusta bir damla” bile olsa bu yöndeki bazı önerilerimi önce “Türkiye İçin Gerçekçi Bir 2023 Yol Haritası” kitabımda, daha sonra “2030 Türkiye Vizyonu” çalışmamda kaleme almıştım. Bunların bir kısmı 2002’den bu yana AKP hükümetlerince sözde benimsendi ama icra sonuçları başka gizli gündemlere hizmet etti, hayal kırıklığı yarattı.

Ama öyle bir kişinin grubun değil ortak payda ve öncelikleri yansıtan geniş bir kitlenin vizyon haritası ortaya çıkarılmalı, ileriye dönük ciddi bir icra kapasitesi yaratılmalı, güçlü siyasi irade arkasında durmalı. Bizim yaptıklarımız sadece dünya örneklerinden yola çıkarak stratejik çerçevenin ana hatlarını çizmek.

Atatürk aydınlanması

Galiba tarihsel döngüden bir türlü kurtulamıyoruz her ne kadar parlak sözcük ve sloganlarla süslesek de yapmaya çalıştıklarımızı.

Felsefede Francis Bacon, Thomas Hobbes, John Locke, Rene Descartes, Spinoza gibi isimler dünyayı algılamak için çaba sarf edip, birlikte yaşamanın kurallarını koyarken, biz çoktan felsefecileri zindik ilan etmiş, felsefe ile de uğraşmayı yasaklamıştık.

Sanat, edebiyat, bilim ve felsefe alanında yaya kalıp, matbaayı bile üç yüz sene sonra kurarak bilginin yayılmasını önleyen topraklara gökten zembille Hawking düşmesini beklemek abesle iştigal oluyor.

Yani, medeniyet yolunda dünyanın en iyilerinin hızına ve kalitesine erişmekteki bahtsızlığımız çok öncelerden yazılmaya başlandı.

Taa ki Mustafa Kemal 1923 aydınlanması ile bu döngüyü kırmak, yeni bir Türkiye vizyonu yerleştirmek isteyene kadar. Okuma yazma bilmeyen, cahil bıraktırılmış bir toplumda aydınlanma olamayacağını anlamış ve önce okuma yazma seferberlikleri başlatmıştı. Köy enstitüleri bu aydınlanma kavgasının ilk adımı idi, ama toprak ağaları izin vermediler.

1938’den sonra hız kestik, başka dönüşümler yaşadık.

Hala da kaliteli eğitime, medeniyet yolunda yürüyenlere geçit vermeyenler var. Öyle bir kalıp yaratıldı ki, günümüz insanı için sadece ‘bilmiyor” diyemeyiz; o artık bilmeyi de istemiyor galiba. Hal böyle olunca, bu isteksiz insanlar, bilmediğini bilmek ister mi?

Karamsarlığı törpüleyecek güzel şeyler de var

Unutmayalım ki, bu toprakların eski yeni tüm insanları, yani Lezgi, Kıpçak, Pontus, Karaman, Türkmen Oğuz, Çingene, Pomak, Arap, Abhaz ve Kartvel, yani Bursa’da Muğla’da Bergama’da oturan adalı muhacir, Selanik’ten göçen, Halep’ten kaçan, Eskişehirli Tatar, Afyonlu Kayı, Emirdağlı Bayat, Gemerekli Kimmer, Arhavili Laz, Balatlı Yahudi, Bakırköylü Samatyalı Ermeni, Kazak boylu Kırgız soylu çekikler ve dahi sayamadığımız karabaşlı, sarıbaşlı, kızılbaşlı cemler dünyada eşine zor rastlanır bir zenginliğe sahip.

Ortak bir mayaları var.

Ağır kanlı görünürüz ama son yerel seçimde bir kez daha kanıtlandığı gibi çok çabuk vites değiştiririz.

Bilkent’ten bir profesör 5G’yi icat ediyor, Türkiye’nin bundan haberi yok. Daha ne pırlantalar var içeride ve dışarıda ama kimsenin ilgisi, merakı, desteği, haberi yok. AKPsi, CHPsi, iş dünyası rant beklentileri etrafında kümelenmişler.

Dünyanın en iyi ekonomistlerinden üçü Türk, ikisi Harvard’da, diğeri MİT’de profesör. Ne mühendisler, finansçılar, doktorlar, siyaset bilimciler var ülkede ve dünyanın dört bir tarafında pırıl pırıl parlayan. Kimse sormuyor onlara, Türkiye’ye nasıl faydaları dokunur diye, istifade etmiyor.

Ülkenin kaliteli insanları yurtdışına kaçıyor, sermayesi de, teknolojisi de.

Doğru sorulara yanıt arayalım

Aklıma gelen, akılcı, gerçekçi yanıt arayacağımız sorulardan birkaçı şöyle:

• Yarının Türkiyesini inşa etmemiz gerekiyorsane yapmalıyız? Geçmişte nerelerde hata yapıldı, hangi dersleri öğrendik?

• Yerel kimlikler, dindarlık-muhafazakarlık yeni dönemde nasıl olmalı? Devlet-toplum ilişkileri, etnik yapılar kamusal alanda nerede nasıl bulunmalı?

• Genç dinamik nüfusu, tepemizde saatli bomba olmasını istemiyorsak, nasıl harekete geçirilmeliyiz?

• Eğitim konusunu uluslararası başarılı örneklerden de yararlanarak yeni baştan nasıl dizayn edebiliriz?

• Bölgedeki stratejik enerji havzaları ile nasıl bir işbirliği, nasıl bir model uygulamaya koymalıyız?

• İyi tanımlanmış milli menfaatleri nasıl ilerletebiliriz, serbest ticaret ve yatırımın, teknoloji parklarının sürükleyici gücü nasıl olabiliriz?

• Uluslararası sistem, müttefiklerimiz ve ortaklarımız ile 21. yüzyılın oynak merkezini de dikkate alacak şekilde nasıl bir yeni angajman geliştirmeliyiz?

• Geleneksel yapısı, doğu-batı arasında sentezi, laik, modern ve hukuk devlet özellikleri ile küresel düzene, değerlere kendisinden başkalarında olmayan neleri katabilir?

• Dünyanın hangi renklerini kendi bünyesine katabilir, dünyanın neresini kendi renkleri ile boyayabilir?

• Kurumlar, politikalar ve kadrolar nasıl bir ayardan geçmeli?

• Hangi ülkelerle çeyrek yüzyıla uzanan stratejik angajmanı bugünden yapmalıyız?

• Türkiye önümüzdeki 5-10-20-50 yıl sonra dünya sisteminin neresinde olmayı, hangi karşılaştırmalı üstünlüklerini, güçlü kaslarını harekete geçirmeyi planlıyor?

Yeni Türkiye’ye uyanmak

2023, 2030, 2071 vizyonları tabii ki çok önemli kilometre taşları olarak, insanlarımıza, uluslararası topluma gelecek yol haritamızı gösterecek, onları etkilemek bakımından. Ama hemen şimdi başlamayan, insanları motive etmeyen, somut, elle tutulur yararlar, hedefler sunmayan bir geleceğin fazla kıymet-i harbiyesi olamaz.

Henüz tren kaçmadı.

Sanayi Devrimi’nden bugüne çağı ıskalayarak geldik, gelişmiş ülkeler arasında yerimizi alamadık. Bugün itibarı ile düne göre geç kalmış olsak da, yarına ilişkin çok da geç kalmış değiliz. Bu farkı kapatabilecek şansa, enerjiye, kaynaklara ve insan sermayesine sahibiz.

Şimdi dünyanın da süratle dönüştüğü, yeni düzenin daha oturmadığı bir dönemde yeni bir “fırsat penceresi” var önümüzde. Ya bulunduğumuz yere mihlanıp kalacağız ya da küresel ligde klasik ilerleme aşamalarını es geçip on sıralara sıçrayacağız. İkisi de mümkün ve büyük ölçüde uluslararası konjonktüre ve bize bağlı.

Doğru liderlik, yetkin kadrolar, gerçekçi bir vizyon ile bu ülke insanlarının merak duygusunu daha fazla tahrik ederek, insan sermaye zenginliğini harekete geçirerek süratle dünya liginde küme atlaması, refah, güvenlik, saygınlık kazanması hiç de zor olmayacaktır.

Beş yılda bambaşka bir Türkiye’ye uyanmak bence hayal değil.