Türkiye’nin ‘Avrupa Gökyüzü Kalkanı’na dahil olmasının anlamı

Türkiye, Almanya ve Yunanistan savunma bakanlarını bir araya getiren fotoğraf taşıdığı anlamlar bakımından kuvvetli bir sembolizm taşıyor.

Önce mekâna bakalım. Fotoğraf NATO’nun Brüksel’deki merkezinde çekilmiş.

Ama daha ilginci, NATO merkezinde Almanya’ya ait daimi temsilciliğin toplantı salonunda.

Ortada Almanya’nın Savunma Bakanı Boris Pistorius’u görüyoruz. Hemen sağında Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, solunda ise Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias oturuyor.

Güler ve Dendias önlerindeki belgeleri imzalarken, Pistorius’un yüzündeki tebessümden bu hadiseye ev sahipliği yapmaktan ve imzaların atılmasından duyduğu memnuniyet yayılıyor.

İmzalanan metinler, “Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi Niyet Mektubuna Türkiye ve Yunanistan’ın Katılımına Dair Düzenlenen Düzenleme Belgesi” adını taşıyor.

Böylelikle, Almanya’nın Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra Avrupa’nın hava savunmasını güçlendirmek amacıyla ortaya attığı projeye Türkiye ve Yunanistan’ın katılımı gerçekleşmiş oluyor.

*

Türkiye ve Yunanistan’ın bu girişime birlikte katılmaları, kuşkusuz iki ülke arasında son dönemde beliren yumuşama havasını bir adım ileri götüren bir nitelik taşıyor.

Geçmişte Ege’deki anlaşmazlıklar çerçevesinde sıkça karşı karşıya gelen ve daha çok bir çatışma ekseni üzerinde algılanan bu iki ülke, bu kez NATO karargâhında ittifak dayanışması içinde ele ele vermiş müttefikler olarak karşımıza çıkıyor.

Atılan imzaların ifade ettiği dayanışmanın, bundan iki yıl önce Ukrayna’ya düzenlediği balistik füze ve seyir füzeleri saldırılarıyla bu girişimin ortaya çıkmasına yol açan “ortak tehdit”, yani Rusya’ya karşı sergilendiğini belirtmekte bir hata olmaz herhalde.

*

Milli Savunma Bakanı Güler, törende yaptığı açıklamada “Almanya’nın liderliğindeki bu girişimin müttefiklerin birlikte çalışabilirlik ve entegrasyonunu sağlayacağına” dikkat çekerek, projeyi “NATO’nun gerekliliklerinin yerine getirilmesi yolunda önemli bir adım olarak” niteliyor.

Güler, Türkiye’nin “geniş bir yelpazedeki imkânlarıyla” bu girişime katkıda bulunmaya hazır olduğunu da kaydediyor.

Bakan, ayrıca söz konusu girişimdeki “koordinatör rolü” için “Almanya’ya teşekkürlerini sunmak istediğini” de belirtiyor.

Bu koordinasyonun bir şekilde Türkiye ve Yunanistan’ın girişime katılma belgelerine birlikte imza attıkları, sürece birlikte dahil oldukları bir denge içinde yürütüldüğünü anlıyoruz.

Bu durum, aslında Almanya’nın son yıllarda Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginliklerin giderilmesi ve diyalogun sağlanmasında, bir dönem ABD’nin iki ülke arasında yürüttüğü geleneksel dengeleyici rolün bir benzerini üstlenme çabasıyla da uyumlu görünüyor.

*

Tabii, bu fotoğrafın başka anlamları da var. Bu görüntü, uzun bir zamandır İsveç’in NATO’ya katılım sürecini engelleyen Türkiye’nin geçenlerde bu ülkenin üyeliğine ilişkin onay prosedürlerini tamamlaması, ardından ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışı projesinin onayı için harekete geçmesiyle başlayan yeni iklimi pekiştiren bir nitelik taşıyor.

Bu yönüyle, son günlerde Türkiye’nin yüzünü daha kuvvetli bir şekilde Batı’ya çevirmekte olduğu yolundaki yorumları da destekliyor.

Türkiye’nin katılımıyla ilgili vurgulanabilecek bir başka nokta daha var. Bu proje NATO çatısı altında yürütülmekle birlikte, temelde bir Avrupa inisiyatifi olarak ortaya çıkıyor. Türkiye’nin bu nitelikteki bir projeye adım atması, zamanlama olarak son günlerde yeniden canlanan Avrupa güvenliği tartışmaları bakımından da önem taşıyor.

Bu gelişme, Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın başkanlık seçimini kazandığı takdirde, ABD’nin bazı NATO ülkelerine taahhütlerini gözden geçireceği anlamına gelen son çıkışının hemen ertesine rastlıyor. Trump’ın bu sözleri, Avrupalı müttefikler arasında bağımsız Avrupa güvenliği arayışlarını tetiklemiş bulunuyor.

NATO bağlamında tasarlanmasına karşılık, “Avrupa Gökyüzü Kalkanı” projesinin önemli ölçüde Avrupa ülkelerinin kendi aralarındaki bir inisiyatif olarak gelişmesi, en azından bu yönde bir refleksin evrilmekte oluşuna işaret ediyor. Girişime İsviçre, Avusturya gibi NATO üyesi olmayan ülkelerin de alınması, tasarımın baskın Avrupa kimliği yönelişini teyit eden kayda değer bir faktör.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında Avrupa güvenliği yeniden şekillenirken, ABD’nin taahhüdünün gevşemesi ihtimali karşısında Avrupa’nın kendi önlemlerini alması ihtiyacı tartışılırken, Türkiye de geçen perşembe günü “Avrupa Gökyüzü Kalkanı” için attığı imza ile evrilmekte olan Avrupa güvenlik mimarisinin bir parçası olduğunu ortaya koymuş oluyor.

*

Bu inisiyatif ilk kez 29 Ağustos 2022 tarihinde Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Çekya’ya ziyareti sırasında yaptığı bir konuşma ile gündeme gelmişti. Scholz, Prag’daki konuşmasında Rusya’nın işgali sonrasında Avrupa’ya dönük havadan kaynaklanan tehditler üzerinde durmuş, Almanya olarak gelecekteki hava savunmasını “Avrupalı komşuları”nın da istedikleri takdirde katılabilecekleri şekilde düzenleyebileceklerini açıklamıştı.

Scholz, ortaklaşa geliştirilecek bir hava savunma sisteminin ülkelerin tek başlarına bu işe kalkışmalarına kıyasla daha etkili ve daha uygun maliyetli olacağını söylemiş, ayrıca bu şekilde NATO’nun Avrupa sütununun da güçlendirileceğini belirtmişti.

Bu çağrının ardından, ilk olarak 2022 ekim ayında Belçika, Bulgaristan, Çekya, Estonya, Finlandiya, Almanya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Hollanda, Norveç, Slovakya, Slovenya, Romanya ve Birleşik Krallık, bu yöndeki bir ortak niyet beyanını imzalayarak bu girişimi resmen başlatmışlardı.

Daha sonra 2023 yılı şubat ayında Danimarka ve İsveç, aynı yılın temmuz ayında ise Avusturya ve İsviçre de girişime katılmıştı.

Burada ilginç olan bir nokta, Avusturya ve İsviçre gibi NATO üyesi olmayan “tarafsız” statüdeki iki ülkenin de bu Gökyüzü Kalkanı’na dahil edilmesidir. Finlandiya ve İsveç’in Türkiye’nin vetosu nedeniyle NATO üyeliklerinin henüz gerçekleşmediği zamanlarda bu girişime kabul edilmiş olması da, bu açıdan şaşırtıcı görünmüyor.

Türkiye ve Yunanistan’ın üyeliği ise dördüncü dalgada gerçekleşmiştir.

*

  Almanya Savunma Bakanı Pistorius, Türkiye ve Yunanistan’ın katılımı öncesinde yaptığı açıklamada girişimin “hava savunma sistemlerinin ortak tedariki ve kullanımı ile ilgili olduğunu” ifade etmiştir.

Söz konusu girişim farklı menzillere sahip füzelere karşı çok katmanlı hava savunma sistemleri kullanılacak şekilde tasarlanıyor. Bu çerçevede kademeli olarak değişen menzillere sahip Alman IRIS-T SLM, ABD yapımı Patriot ve ABD-İsrail ortak yapımı Arrow-3 gibi sistemler üzerinde durulduğu anlaşılıyor.

Almanya, bu girişimi hayata geçirmeye çalışırken bir dizi güçlüğü de göğüslemek durumundadır. Buradaki sıkıntılardan biri Fransa’nın İtalya ile birlikte ürettiği SAMP-T hava savunma sistemleri projeye dahil edilmediği için projenin dışında kalmasıdır. Keza İtalya, İspanya, Polonya gibi NATO ülkeleri de bu aşamada girişimin dışında kalmayı tercih ediyor.

Bu savunma organizasyona katılması, Türkiye açısından da bir dizi soruyu gündeme getiriyor. Bunların başında bu inisiyatifin öncülüğünü üstlenen Almanya’nın Türkiye’ye aynı zamanda bir dizi kategoride silah ambargosu uygulamakta oluşu geliyor.

Meselenin bir başka boyutu, büyük ölçüde Rusya’dan kaynaklanan balistik füze tehdidine karşı tasarlanan “Avrupa Hava Kalkanı Girişimi”nde yer alacak olan Türkiye’nin, aynı zamanda Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemlerine sahip olmasındaki paradokstur.