"KUZEY ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Yüksek Seçim Komisyonu’nun geçen 21 Mayıs’ta yaptığı bir açıklamayla uluslararası kuruluşlara Özerk Yönetim bölgesinde yapılacak yerel seçimleri izlemek üzere gözlemci heyetleri göndermeleri çağrısında bulunması seçim meselesinin ciddiyet kazandığını gösteren bir adım oldu.
Bu gibi açıklamalar, uluslararası camianın dikkatini Özerk Yönetim bölgesinde önümüzdeki salı günü yapılacağı duyurulan seçime çekmeyi hedefliyor. Özerk Yönetim’in Suriye’nin kuzeyinde artık demokratik bir yönetim modelinin yerleştiği mesajını vererek, Batı kamuoylarını da yanına almaya çalıştığı aşikâr.
*
Aslında yerel seçimler öncesindeki bir başka önemli hamle, geçen aralık ayında Özerk Yönetim’in bir tür anayasası kabul edilen “Toplumsal Sözleşme”nin, bazı ekleme ve değişiklikler üzerinden güncellenmesi suretiyle yapılmıştı.
Özerk Yönetim’in muhtelif kurullarından geçirilerek onaylanan yeni belgenin ilk göze çarpan yönlerinden biri, adının başına “Demokratik” sözcüğünün de eklenmesiydi.
Şimdi yapılmak istenen yerel seçimler, bu isim değişikliğinin içini doldurmaya dönük bir adım olarak görülebilir.
Bu arada, Özerk Yönetim’in güncellenen temel belgesinin esas aldığı “Demokratik Konfederalizm” kavramının müellifinin halen İmralı’da cezasını çekmekte olan terörist Abdullah Öcalan olduğunu hatırlamak, bir bütün olarak projenin patenti konusunda fikir verici olmalıdır.
Özerk Yönetim’in önde gelen kadroları, aralarında başka etnik grupların temsilcileri de bulunmakla birlikte, önemli ölçüde PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan muhtelif yapıların mensuplarıdır.
*
Geçen aralık ayında Türk kamuoyunda yeteri kadar üzerinde durulmayan bu gelişmenin önemi, Fırat’ın doğusundaki özerk yapının kurumsallaşma yönünde kayda değer bir mesafe kat ettiğini göstermesiydi.
Kabul edilen toplumsal sözleşmede, Özerk Yönetim’in “Demokratik Suriye Cumhuriyeti’nin bir parçası olduğu” belirtiliyor. Böylelikle, Suriye’nin geleceğinde, bu ülkenin toprak bütünlüğü içinde özerk bir yapı olarak yer alma hedefi açıklanmış oluyor.
Ancak bu yapı Suriye içinde “özel bir statü”ye sahip olacaktır. Ayrı bir bayrağı olacak, bu bayrak Suriye Demokratik Cumhuriyeti bayrağının yanında asılacaktır. Resmi dilleri Arapça, Kürtçe ve Süryanice olacaktır. Özerk Yönetim, Kürtlerin yanı sıra bölgede yaşayan Araplar, Süryaniler gibi bütün etnik grupları temsil etme iddiasındadır.
*
Kabul edelim ki, bugün artık kendisini “Kuzey ve Doğu Suriye Bölgesi Demokratik Özerk Yönetimi” olarak tanımlayan, uluslararası camiada birçok çevrede bu kimlikle muhatap alınan bir yönetim var. Bu kimliğin uluslararası alanda giderek yerleştiğini söylemek bu noktada objektif bir durum tespiti olacaktır.
Bu kimliği taşıyan yönetim, bugün ağırlıklı olarak Fırat’ın doğusunda Suriye topraklarının neredeyse üçte birine yakın bir coğrafya üzerine yayılıyor.
Özerk Yönetim’i, PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) siyasal kanattaki bir türevi olarak niteleyebiliriz. SDG, Fırat’ın doğusunda askeri alanda duruma hâkim olan örgüt.
SDG, aynı zamanda DEAŞ’a karşı kurulan uluslararası koalisyonun başını çeken ABD’nin sahadaki başat müttefiki. Bu yönüyle bakıldığında, ABD Merkezi Komutanlığı’nın (Central Command) Suriye’de sahada çok yakın çalıştığı, kilit kadrolarında PKK bağlantılı teröristlerin görev yaptığı askeri örgüt.
SDG, ABD’nin gözetimi altında sahada askeri durumu kontrol altında tutarken, Özerk Yönetim de aynı coğrafyada idari anlamdaki kurumsal yapılanmayı temsil ediyor. Özerk Yönetim, muhtelif kurumlara, meclislere dayanan bir idari yapı üzerine kurulu. Bu yapı, yerel seçimleri gerçekleştirmesi halinde, kendi kendini idare etme yönünde çok önemli bir aşamayı geride bırakmış olacak.
*
Türkiye, bir süredir verdiği sert mesajlarla Özerk Yönetim bölgesinde önümüzdeki salı günü gerçekleştirileceği açıklanan bu yerel seçimi önlemeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen perşembe günü “Türkiye güney sınırlarının hemen ötesinde Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde bölücü örgütün bir teröristan kurmasına izin vermeyecektir” şeklindeki çıkışı, doğrudan seçim projesine yönelmiştir.
Keza Milli Güvenlik Kurulu’nun, Erdoğan’ın çıkışından iki gün önce geçen hafta salı günü düzenlenen toplantısından sonra yayımlanan bildiride de oldukça kuvvetli bir mesaj vardı.
“Irak ve Suriye’de gasp ettiği toprakları terör yuvası haline getiren PKK/KCK-PYD/YPG”ye ve “ona sağlanan desteğe” yapılan atıfların ardından “Milli güvenliğimiz ve komşularımızın toprak bütünlüğü hilafına herhangi bir oldubittiye fırsat verilmeyeceği vurgulanmıştır” denildi.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de son günlerde birbiri ardına yaptığı açıklamalarda, benzer mesajları tekrarlamıştır. Güler, son olarak ABD’nin Associated Press ajansına verdiği demeçte “Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden sözde seçim çalışmaları bölgedeki barış ve huzuru olumsuz etkileyecektir. Böyle bir durumu kabul etmek mümkün değil” diye konuşmuştur.
Bakan, MGK bildirisindeki çizgiyi tekrarlayarak “oldubittiye izin verilmeyeceğini” tekrarlamış, ancak nasıl bir tepki gösterileceği konusunu açıkta bırakmıştır.
*
Bu mesajların öncelikle Biden yönetimine gittiği kuşkusuz. Meselenin diplomatik kanallardan da ABD yönetiminin dikkatine getirilerek, seçimin önlenmesi beklentisinin iletildiği, aksi takdirde bu hareketin sonuçları olacağı mesajının verildiği anlaşılıyor.
Bu aşamada bütün gözler öncelikle ABD’ye çevrilmiş bulunuyor. Burada dikkat çekici bir gelişme, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın geçen perşembe günü yaptığı bir açıklamayla Suriyenin kuzeyindeki seçimlere karşı olduğunu açıkça duyurmasıydı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “Suriye’de yapılacak herhangi bir seçim, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararında belirtildiği gibi serbest, adil, şeffaf ve kapsayıcı olmalı. Şu anda Suriye’nin kuzeydoğusunda böyle bir seçim için gerekli koşulların mevcut olduğunu düşünmüyoruz. Bu görüşümüzü Suriye’nin kuzeydoğusundaki aktörlere ilettik” açıklamasını yapmıştır.
ABD Dışişleri’nin bu açıklamasına karşılık, seçime bir hafta kadar zaman kalmışken henüz Özerk Yönetim’den seçimlerin ertelendiğine ya da iptal edildiğine dair bir işaret gelmiş değil.
*
Görüldüğü kadarıyla, ABD yönetimi bu olayda NATO’daki müttefiki Türkiye ile Suriye’de sahadaki müttefiki olan PKK uzantısı PYD/YPG arasında bir tercih kullanmak durumundadır.
Konu herhalde ABD yönetimi içinde seçime karşı olduğunu duyuran ABD Dışişleri Bakanlığı ile Merkezi Komutanlık (Central Command) üzerinden YPG’nin hamisi konumundaki ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) arasındaki diyalogu da yakından ilgilendirmektedir. Muhtemelen nihai sözü söyleyecek olan ABD Başkanı Joe Biden’ı da...
Ertelenmediği takdirde, Suriye’nin kuzeyindeki yapılacak bu seçimin Türkiye ile ABD arasında zaten yeteri kadar ağır sorunla kaplı olan ilişkilerini daha da aşağı çekeceği tartışma götürmez.