Son seçimde CHP’nin sandıktan birinci ve AK Parti’nin onun gerisinde çıkması üzerine görüştüğüm, CHP’nin içinden bir ismin sözlerini şimdilerde sıkça hatırlıyorum.
“Göreceksin” demişti o dostum, “Seçimden çıkan tablonun bozulması ve AK Partililerin morallerine kavuşması çok sürmeyecektir. AK Parti kendine geleceği için olmayacak bu, CHP bir yolunu bulup kendi kabuğuna çekileceği veya bölüneceği için öyle olacak…”
Siyasi tarihimizin dostumun beklediği türden örneklere bolca sahne olduğunu bildiğim halde, o günün coşkulu havası içerisinde, beklentisini fazla abartılı bulmuştum.
CHP sürekli doğuran bir parti…
‘Sağ’ bilinen partilerde de bölünmeler olmadı değil, onlar içerisinden de yeni partiler çıktı. Ancak CHP’nin durumu onlardan farklı.
En önemli fark şu: Sağ partiler, tahmin edilmesi zor olmayan sebeplerle, iktidarları sırasında sıkıntılar yaşıyor ve birliğini koruyamıyor; CHP’nin içi ise, iktidardan uzak olduğu halde, kişisel çekişmeler yüzünden karışıyor ve parti bölünüyor.
Yine öyle bir dönüm noktasında CHP, hem de sandıktan birinci çıkılan seçimin üzerinden henüz iki ay bile geçmemişken…
Huzursuzluk yerel seçimin öncesinde başlamıştı. Kurultayda genel başkanlığı kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu, seçim kampanyası sırasında ortalarda görünmedi; ona yakın olduğu bilinen isimler, bunun bir tavır olduğunu etrafa duyurdular.
Seçimden sonra da, yeni genel başkan Özgür Özel, ‘yumuşama’ veya‘normalleşme’ adını verdiği bir yaklaşımla, iktidarı oluşturan partilerin liderleriyle görüşerek gündemi belirlemeye çalışırken, Kılıçdaroğlu“Saray’la müzakere edilmez, mücadele edilir” diyerek ortaya atılıverdi.
Dostumun son seçimin ertesi günü söyledikleri zihin hafızamdan ilk o gün geçti.
Pazartesi akşamı çıktığı bir TV programında, içerisinde ‘vefasızlık’ ve‘hançerleme’ sözcüklerinin de geçtiği keskin cümlelerle, kendisinden sonra iş başına gelen CHP kadrosunu suçladı Kılıçdaroğlu.
Kurultayda ancak ikinci turda başkanlığı kaybetmiş, parti içerisinde güçlü bir damarı temsil ettiği düşünülebilecek bir siyasetçinin, yenilgiyi içine sindirememesi, bir dereceye kadar anlayışla karşılanabilir.
Ancak aynı mülakatta anlamakta zorlandığım görüşler de var.
Şu cümlesi sözgelimi:
“Beraber yola çıktığınız, birlikte mücadele ettiğiniz, kavgayı beraber verdiğiniz, ‘illa sen Cumhurbaşkanı adayı ol’ diyen arkadaşlar sonra dönüp size tam tersini yaparlarsa ne dersiniz?”
Görebildiğim kadarıyla, CHP kadrosu, içlerinden seçilemeyeceği düşüncesini geçirseler bile, seçim gününe kadar, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını savundular…
Seçimden sonra, neden seçimi kazanamadıklarına dönük muhasebe yapılırken, “Başka biri aday olsaydı kazanabilirmişiz” diyenler olmuşsa, onlar suçlanabilir mi?
Ülkenin yarıdan fazlası seçimden sonra öyle düşündü, bugün de öyle düşünüyor…
Neden böyle bir çıkış yapmak ihtiyacı duymuş olabilir CHP’nin eski genel başkanı?
Çıkışının, CHP’nin yeni yönetim kadrosunun ve özellikle de genel başkan Özgür Özel’in elini zayıflatması kaçınılmaz. Ancak,Kılıçdaroğlu’na böyle bir amacı yakıştırmakta zorlanıyorum.
Eylül ayında yapılması kararlaştırılmış bir tüzük kurultayı var. Aslında amacı isminden belli kurultayın; ancak eski genel başkan, onu, kendisinin yeniden genel başkanlığa aday olacağı seçimli bir kurultaya dönüştürmenin altyapısını hazırlamak istiyor olabilir.
Açtığı süreç CHP’nin doğum sancılarını başlatabilir.
Tüzük kurultayını seçimli kurultaya dönüştürme mücadelesi.. İlk sancı…
Yapılacak kurultayda seçilebilme mücadelesi… İkinci sancı…
Kazanarak çıkarsa, tasfiyeler… Üçüncü sancı…
Seçimi bir kez daha kaybederse… Son sancı ve doğum…
Eski genel başkan seçimli hale getirilmiş kurultayda, yeniden genel başkanlığı kazansa da, bir kez daha yenilse de, CHP, yeni bir partiyi doğurabilir…
Hatırlayalım: Muharrem İnce, 2014’te yapılan CHP kurultayındaKılıçdaroğlu’nun karşısında genel başkanlığa adaylığını koydu ve kaybetti. 2018 cumhurbaşkanlığı seçiminde, CHP’nin adayı oldu veTayyip Erdoğan karşısında kaybetti.
İki yenilgi ardından CHP’den ayrılıp Memleket Partisi’ni kurdu İnce.
Umarım, Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı ve CHP genel başkanlığı seçim yenilgilerinin ardından, İnce ile aynı akıbete uğrayabileceği bir süreci başlatmaz.
Yazımın başlığında sorduğum sorunun cevabını bilmiyorum; fakat bir bildiğim var: Her durumda AK Parti kazanır…