Ölüm tehdidi altında bir Cumhurbaşkanlığı Seçimi...

"Kabul etmemek size aittir. Fakat kabul etmediğiniz takdirde sizin hayatınızı garanti edemeyiz. Bunu açık söyleyelim...”

Açık bir ölüm tehdidiydi...

Tehdit eden kişi, 27 Mayıs darbesini yapan Milli Birlik Komitesi’nden Tümgeneral Sıtkı Ulay’dı.

Tümgeneral Sıtkı Ulay

Bu tehdidin hedef aldığı kişi ise tam dokuz gün önce yapılan seçimde Adalet Partisi (AP) listesinden Samsun senatörü seçilen ve daha sonra Cumhurbaşkanlığı makamı için adaylığını açıklayan anayasa hocası Ordinaryüs Profesör Ali Fuad Başgil’di.

Başbakanlık’taki görüşme 24 Ekim 1961 tarihinde gerçekleşiyordu.

Profesör Ali Fuad Başgil

DARBECİLERİN HAPSE ATTIĞI ANAYASA HOCASI

Seçim sırasında İsviçre’de bulunan Prof. Başgil, sonuçlar belli olduktan sonra adaylık niyetini açıklamış, ardından Türkiye’ye dönerek Ankara’ya gelip Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koyduğuna ilişkin beyannameyi imzalamıştı.

Prof. Başgil’in adaylığı, yalnızca askerlerde değil darbecilerin kapattığı Demokrat Parti’nin devamı olarak kurulan AP’nin üst kademelerinde de rahatsızlık yaratmıştı.

AP Genel Başkanı emekli orgeneral Ragıp Gümüşpala, Prof. Başgil’in adaylığına karşıydı, bunu bir bildiriyle de duyurmuştu. Buna karşılık, Prof. Başgil’e parti içinden, özellikle tabandan büyük bir destek vardı. En başta partinin Ege bölgesi örgütleri Prof. Başgil’in adaylığını hararetle destekliyordu. Yazdığı makaleler Anadolu’da Demokrat Parti çizgisine bağlılığını sürdüren çevrelerde elden ele dolaştırılıyordu.

Prof. Başgil, 27 Mayıs darbesine mesafeli tavır almış, Kurucu Meclis’le ilgili eleştirel bir yazısı nedeniyle 1961 yılında 11 Ocak ile 29 Mart tarihleri arasında İstanbul’da iki buçuk ay süreyle önce Merkez Komutanlığı, ardından Balmumcu’daki askeri cezaevinde tutuklu kalmıştı. Ayrıca, darbeyi yapan Milli Birlik Komitesi’nin bir yıl önce meşhur “147’liler” listesi ile üniversiteden tasfiye ettiği hocalar arasındaydı. Hapisten çıkınca çareyi yurtdışına gitmekte bulmuştu.

Yani gerçek bir 27 Mayıs mağduruydu Prof. BaşgilAdnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın bir ay kadar önce İmralı adasında idam edilmelerinin sarsıntısını atamamış olan parti tabanının geniş bir kesimi açısından Prof. Başgil hareketin gerçek adayıydı.

OTELE GELEN SUBAY HANGİ MESAJI GETİRDİ

Prof. Başgil’in Ankara’da seçim çalışmalarına başladığı 24 Ekim günü, Kızılay’da kaldığı otele gelen bir subay kendisinin Başbakanlık’ta beklendiğini bildirdi.

24 EKİM 1961

Aynı gün öğle saatlerinde başkente ayak basmış olan Prof. Başgil, saat 20.00’ye doğru bir grup arkadaşıyla birlikte Başbakanlık binasına doğru yola koyuldu.

Yanındaki isimlerden biri tutuklu kaldığı Balmumcu’daki askeri cezaevinden koğuş arkadaşı, “kötü gün dostu” Mehmet Gence’ydi.

Adalet Partisi’nden milletvekili seçilen ve kendisinin cumhurbaşkanlığını destekleyen Tahsin Demiray, Fethi Tevetoğlu, Ali Fuat Alişan ve Şadi Pehlivanoğlu’nun da katılmasıyla hep birlikte Başbakanlık’a gittiler.

Prof. Başgil, kısa bir süre sonra Başbakan Yardımcısı ve MBK üyesi Orgeneral Fahri Özdilek’in karşısındaydı. Özdilek’in yanında bir başka MBK üyesi, 27 Mayıs’ın Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Sıtkı Ulay da duruyordu. Ulay da Cemal Gürsel’in başbakanlığı üstlendiği ikinci kabinede Devlet Bakanlığı görevine gelmişti.

Orgeneral Fahri Özdilek

Bu görüşme 24 Ekim Salı günü gerçekleşiyordu. TBMM, ertesi günü açılacaktı. Hedeflenen programa göre, 26 Ekim Perşembe günü de cumhurbaşkanı seçimine geçilecekti.

Zaten kimin Cumhurbaşkanı seçileceği de belliydi: Milli Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel...

Üstelik Adalet Partisi lideri Gümüşpala, aynı gün Cemal Gürsel’in başkanlığında Çankaya Köşkü’nde düzenlenen ve kuvvet komutanlarının da katıldığı zirvede Gürsel’in adaylığına olurunu bildirmişti.

Gümüşpala ile birlikte CHP lideri İsmet İnönü, Yeni Türkiye Partisi lideri Ekrem Alican ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi lideri Osman Bölükbaşı, Gürsel’in adaylığını desteklediklerine ilişkin ‘taahhütname’ye Genelkurmay başkanı Orgeneral Cevdet Sunay ve kuvvet komutanlarının önünde imza atmışlardı.

Çankaya Köşkü’nde sabah başlayan zirve varılan mutabakatla öğle saatlerinde sona ererken, Prof. Başgil’in aynı zaman dilimi içinde  Ankara Garı’nda trenden inip sahaya çıkması, kurgulanmış olan bu siyasi senaryoyu altüst etti.

25 EKİM 1961

SEÇİM SANDIKLARI ASKERLERİN HESAPLARINI ALTÜST EDİNCE

Darbecilerin hesaplarını karıştıran temel hadise, aslında Başgil’den önce 15 Ekim’de seçim sandıklarından çıkan sonuç olmuştu. Darbe sonrasında Kurucu Meclis sürecinde askeri yönetimle işbirliği içinde hareket eden CHP, sandıkta birinci parti çıkmakla birlikte hükümeti kuracak çoğunluğu sağlayamamıştı.

Demokrat Parti’nin devamı olan Adalet Partisi ise bütün olumsuz koşullara rağmen yine de önemli bir sonuç elde etmiş, az bir farkla CHP’nin arkasından ikinci gelmişti.

DP’nin soyağacından gelen Ekrem Alican’ın liderliğindeki Yeni Türkiye Partisi (YTP) ve Osman Bölükbaşı’nın Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) de TBMM’ye giren diğer iki partiydi. Her iki parti de en azından ilk dönemde CHP ile değil AP ile işbirliğine yakın duruyordu.

  Yüksek Seçim Kurulu’nun 20 Ekim 1961 tarihinde duyurduğu kesin seçim sonuçlarına göre, Millet Meclisi kanadında CHP 173, AP’nin 158, CKMP 54 ve YTP 65 milletvekilliği çıkarmıştı. Buna karşılık, 1961 Anayasası ile ilk kez ihdas edilen Senato’da ise uygulanan seçim sisteminin sürprizlerinin de sonucu olarak CHP 36, AP 70, CKMP 16 ve YTP 28 senatöre sahipti.

AP, CKMP ve YTP’yi yanına çekebildiği takdirde hükümeti kurabilecek bir çoğunluğu kolaylıkla elde edebiliyordu. Senato kanadının da oy kullanacağı Cumhurbaşkanı seçiminde bu üç parti ittifak kurduğu takdirde, Cumhurbaşkanı’nı seçebilmeleri önünde kâğıt üstünde en azından sayısal olarak bir engel görünmüyordu.

Kurucu Meclis tarafından hazırlanan ve 9 Temmuz 1961 tarihinde referanduma sunulup yüzde 60.4 oranıyla kabul edilerek yürürlüğe giren 1961 anayasasının 95’inci maddesi, Cumhurbaşkanı’nın ilk iki turda TBMM’nin üye tam üçte iki çoğunluğu ile, bu olmazsa daha sonraki turlarda salt çoğunlukla seçilmesini öngörüyordu.

Ancak Meclis’teki seçimden önce cumhurbaşkanı üzerinde çoktan karar verilmişti.

Gelgelelim Samsun Senatörü Prof. Ali Fuad Başgil’in sürpriz bir aday olarak ortaya çıkması bu hesapları altüst etmişti. Prof. Başgil, kendi parti grubunun yanı sıra, CKMP ve YTP’den de kuvvetli bir destek alıyordu. Dolayısıyla, cumhurbaşkanı seçilmesi ihtimali yabana atılmayacak kadar ciddiydi.

Prof. Başgil, yapılan bütün uyarılara, tehditlere kulak asmamış, adaylığını açıklamıştı. Gelgelelim işler hiç de onun iyimser beklentilerine göre yürümedi.

ASKERLER HAVALİMANINDAKİ KARŞILAMA TÖRENİNİ NASIL ENGELLEDİ?

Askerler onun denkleme girmesinden başından itibaren çok rahatsızlardı. Seçim dönemi sırasında yurtdışında İsviçre’de bulunan Prof. Başgil’in seçimlerden sonra yaptığı bir açıklamada Cumhurbaşkanlığı’na aday olabileceğini duyurması büyük bir dalgalanma yaratmıştı.

Adalet Partisi teşkilatları, Prof. Başgil’i İstanbul’a varışında iddialı bir gövde gösterisiyle karşılamaya hazırlanıyorlardı. Partililer bütün çevre illerden İstanbul’a gelmeye hazırlanıyorlardı hocayı karşılamak için.

Askerler ilk iş olarak onun İstanbul’daki iddialı karşılama törenini engellemeye giriştiler.

“Hatıralar” isimli kitabında yazdığına göre, Prof. Başgil, önce 22 Ekim Pazar günü Cenevre’den hareket etmeyi planlıyordu. Ancak 19 Ekim Cumartesi günü İstanbul’daki AP İl örgütünden gelen bir telefonda kendisinden seyahatini geciktirmesi istendi. Nedeni, AP İstanbul Milletvekili seçilen partinin il başkanı Muhiddin Güven’in İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’na çağrılarak, kendisinin İsviçre’den dönüşünün bir gün sonraya ertelenmesinin talep edilmesiydi.

Prof. Başgil, bunun üzerine İstanbul’a gelişini bir gün geciktirdi ve Cenevre’den 23 Ekim Pazartesi günü yola çıktı. Uçağı saat 17:30 sularında İstanbul Yeşilköy Havalimanı’na indi. Başgil, hatıratında “meydanda kalabalık bir karşılayıcı kitlesi bulunduğunu ve sıkı inzibat tertipleri alındığını”anlatıyor.

ANKARA YOLUNDAKİ TREN POLATLI’DAN ÖNCE NEDEN DURDURULDU?

Prof. Başgil, İstanbul’da zaman kaybetmek niyetinde değildi. Hemen Ankara’ya yola çıkmalıydı. Saat 21.00’de treni ile Haydarpaşa’dan Ankara’ya hareket etti. Yanında İstanbul Milletvekili Tahsin Demiray, İstanbul Hukuk Fakültesi’ndeki eski öğrencilerinden, AP’den İstanbul Milletvekili seçilmiş Ferruh Bozbeyli ve Erzurum Milletvekili Ertuğrul Akça da vardı.

Trenin kompartımanında bir araya geldiler ve Ankara’da izleyecekleri hareket tarzını görüşmeye başladılar. Aslında hedef olarak nihai varış noktası Çankaya Köşkü olan bir yolculuğa çıkmışlardı. Yine hatıratında yazdığına göre, sabah saatlerinden itibaren trenin yol boyunca uğradığı her istasyonda kalabalık bir halk topluluğu Prof. Başgil’i karşılıyor, insanlar “Yaşa, var ol, seni başımızda görmek istiyoruz” diye haykırıyorlardı.

Gelgelelim Ankara’ya 90 kilometre uzaklıktaki Polatlı’ya iki istasyon kala tren durdu. Bir kaza olduğu söylendi. Verilen bilgiye göre, kaza nedeniyle tren yolundaki benzin varilleri ateş almış, ulaşım kesilmişti. Dakikalar, saatler geçtiği halde tren bir türlü hareket etmiyordu. Yol kontrol edildiğinde kaza olduğuna dair bir işarete rastlanmadı. Ankara’ya o kadar yaklaştıkları halde yolculuğun son etabını bir türlü tamamlayamıyorlardı.

Sanki görünmeyen bir güç frene basmış ve treni durdurmuştu.

Prof. Başgil’in yazdığına göre, bir ara trenden inip Ankara’ya karayoluyla gitmeyi de düşündüler. Ancak aralarında bu düşünceye şiddetle itiraz edenler oldu. Sonunda trenle yola devam kararı verildi. Bir süre sonra trene kalkış talimatı geldi. Tren hareket edip Polatlı’ya vardığında çoğu Ege ve Karadeniz bölgelerini temsil eden kalabalık bir parlamenter grubu Prof. Başgil’i beklemekteydi istasyonda.

Gelen milletvekilleri, seçim bölgelerindeki partililere kendisinin Cumhurbaşkanlığını destekleyecekleri konusunda söz verdiklerini söylüyorlar, “tereddüt etmeyin” mesajını iletiyorlardı. Hepsi, geldikleri seçim çevrelerinde kendisinin cumhurbaşkanlığına kuvvetli bir destek olduğunu anlatıyordu.

Tren saat 13.00’e doğru Ankara Garı’na girdi. Prof. Başgil, “Tren üç saatten fazla bir gecikme yaptığı halde istasyonda mahşeri bir kalabalık beni bekliyordu. ‘Yaşa, var ol’ sesleri arasında sarılıp beni kucaklayanlar, zorla elimi çekip öpenler birbirini çiğnedi. Güç hal ile kalabalıktan ayrılıp otele yollandık” diye anlatıyor Ankara Garı’ndaki sahneyi.

120 PARLAMENTER ADAYLIĞINA DESTEK BİLDİRİSİNE İMZA ATIYOR

Prof. Başgil ve arkadaşları, Kızılay İzmir caddesindeki Barikan Oteli’ne yerleştiler. AP, CKMP ve YTP’den parlamenterler, gruplar halinde otelde ziyaretine gelerek kendisine destek beyanında bulunuyordu.

Bu arada, adaylığını koymayacağı yolundaki söylentileri kesmek için bir adaylık bildirisini imzalaması önerildi. Metni kendi eliyle yazarak imzaladı Prof. Başgil. Ziyaretçileri de bu metne imza atarak desteklerini ifade ediyorlardı. Bir iki saat içinde eklenen yeni sayfalarla bir hayli genişledi bu “bağlılık belgesi”.

Bu noktada, Prof. Hikmet Özdemir’in “Atatürk’ten Günümüze Cumhurbaşkanı Seçimleri” başlıklı kitabının ilgili bölümünde yaptığı bir tespite dikkat çekmeliyiz. Prof. Özdemir, Başgil’i tutan milletvekillerinin bazı gazetelerde “AP içinde aşırı sağcı görünen 15-20 kişilik bir hizip, küçük bir azınlık olarak küçümsenmesine” karşılık, kendisini destekleyen parlamenterlerin imza sayısının 120’yi bulduğunu vurguluyor. Burada kayda değer olan husus, yalnızca AP, CKMP ve YTP değil, aynı zamanda CHP’den de isimlerin bulunmasıdır.

Prof. Özdemir’in kitabından aktarırsak, bu imzaların en üstünde Prof. Başgil’in kendi el yazısıyla kaleme aldığı ve altında imzaladığı şu cümleler yazılıdır:

“Yukarıda yazılı ve şerefli imzaları bulunan arkadaşlarımın tercih etmiş oldukları iltifata uyarak Cumhurbaşkanlığı adaylığını kabul ediyor ve kendilerine teşekkür ediyorum. Bu şerefli vazifeyi elimden geldiği kadar yapmaya ve milletime layık olmaya çalışacağım. Ord. Prof. Ali Fuad Başgil 24.10.1961, saat 16:10...”

“CEMAL GÜRSEL DIŞINDA ADAYA MÜSAADE YOK”

Adaylığını ilan ettiği bu metne imzayı attıktan yaklaşık dört saat sonra Başbakanlık’ta Orgeneral Fahri Özdilek ve Tümgeneral Sıtkı Ulay’ın karşısındaydı Prof. Başgil.

Kendi ifadesiyle “saf” bir şekilde ziyareti sırf bir görüşme ve tanışma daveti gibi görüp uzun konuşmalara girdi Başgil. Önce eğitim meselesinin önemini anlattı, ardından Japonya’nın yaptığı kalkınma hamlelerini anlatıyordu ki, Tümgeneral Ulay sözünü kesip “Çok enteresan fikirler. Fakat asıl konuşmak istediğimiz bir mevzu var. Müsaade ederseniz onu konuşalım” diye araya girdi.

Hatıratında aktardığına göre, “Buyurunuz efendim, sizi dinliyorum” diye yanıtladı Prof. Başgil. Sıtkı Ulay, doğrudan “Haber aldık ki, Cumhurreisliğine adaylığınızı koymuşsunuz. Bu haber doğru mudur?” diye sordu.

“Doğrudur efendim” dedi Prof. Başgil. Ardından, bir makama talip olmadığını, ancak ziyaretine gelen muhtelif partilerden milletvekillerinin “bölgelerinde halkın kendisini bu makamda görmek istediklerini söylediklerini” anlattı, “Bu umumi isteğe müspet cevap vermeyi bir vazife bilerek adaylığımı koydum” dedi.

“Adaylığınızı geri almanız lazımdır. Gürsel Paşa’nın karşısında başka bir adaylığa asla müsaade edemeyiz” diye uyardı Ulay.

Prof. Başgil yanıtladı:

“Yanlış yoldasınız paşam. Dürüst bir seçimden sonra tutulacak yol bu değildir. İktidarı seçimde kazanacaklara teslim edeceğinize söz verdiniz, hatta yemin ettiniz. Ben de buna inanarak Cenevre’den kalktım geldim. Sizlere yakışan verdiğiniz sözü tutmaktır.”  

Prof. Başgil, görüşmenin başlangıcında adaylığını sürdürmek konusunda kararlı görünüyordu. Ancak kendisi geri adım atmayınca, görüşmenin bundan sonraki bölümü Prof. Başgil’in doğrudan hayatta kalıp kalamayacağı sorusunun salonda boşlukta asılı durduğu bir çerçeveye kaydı.

YARIN: Prof. Başgil için Etlik’te mezar mı hazırlandı?