Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok uzun süre, pek çok konuşmasında ‘Tek Parti’ dönemi ve sonrasıyla ilgili CHP’yi ‘halktan kopuk-halka tepeden bakan’ olmakla eleştirdi. Bir örnekle ilerleyelim. Bundan birkaç sene önce il başkanlarına yaptığı konuşmada şunları söylemişti:
"Bir insana dokunmadan, gözlerine bakmadan yüreğindeki sıkıntıyı veya sevincini hissetmeden siyaset yapılamaz. Halka tepeden bakarak siyaset yapmak tek parti CHP’sinin ve onun izinden giden faşistlerin yöntemidir. CHP geleneği ’halka rağmen’ siyaseti üzerine kuruludur. Bizim siyaset geleneğimiz ise ’millet için ve millet ile birlikte’ esasına dayanır."
31 Mart seçimlerinde büyük oy kaybıyla ikinci parti konumuna düşen başta büyükşehirler pek çok belediyeyi kaybeden Erdoğan bir zamanlar CHP’ye yönelttiği eleştiriye benzer sözlerle partisinin bu başarısızlığını eleştirdi:
“İl, ilçe, belde teşkilatlarına, belediye başkanlarımıza, milletvekillerimize, hatta bürokrasiye uzanan bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Oysa milletin sinesinden doğmuş bir siyasi partinin en büyük düşmanı vatandaşla arasına duvarlar örmesidir. Hangi konumda olursa olsun bu partide hiç kimsenin ‘layüsel’ olmadığını milletimize göstereceğiz.”
Erdoğan’ın bahsettiği ‘örülen duvar’ın mimarı kim? Ya da başka bir soru. 10 yıldır her geçen gün otoriterleşen, otoriterleşirken hukuktan adaletten uzaklaşan, sadece kendi sesine kulak veren, doğruyu kendi sözünden ibaret sayan kimdi-kimlerdi? Politikalara itiraz eden herkesi ‘terörist, hain, ajan’ diye yaftalayan? Oluşturduğu medyanın ya da yanında yer alanların her sözünü tartışmadan kabulüyle memleketin yuvarlandığı çukur? Eleştiriye, akla-bilime-bilim insanına koyulan mesafeyle başta ekonomi ortaya çıkan büyük çöküş.
Geçen hafta katıldığı bir toplantıda Erdoğan, gelir adaletsizliğinden yakınıyordu. Şöyle diyordu:
“Öyle ki günümüzde servet eşitsizliği dünyada tarihi bakımdan en yüksek seviyesine çıktı. Dünyadaki en zengin yüzde 1'lik kesim toplam küresel servetin neredeyse yarısına sahip. Alttaki yüzde 50'lik kesimin küresel servet dağılımından aldığı pay ise yüzde 1'i dahi geçmiyor. Yani küresel düzeyde fakirden zengine doğru artan bir servet transferi yaşanıyor. Bu rakamların bize anlattığı şudur; Afrika'dan Asya'ya milyarlarca insan bir avuç tufeylinin refahı, keyfi, konforu ve şatafatlı hayat sürmesi için adeta seferber olmuş durumdadır. Büyük şair, fikir, dava ve aksiyon adamı üstat Necip Fazıl bu tabloyu bakınız nasıl dizelere döküyor: 'Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul/Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul/Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa.' Evet, kurt taksiminin bile ötesine geçen bir ataletsizlikle karşı karşıyayız. Elini vicdanına koyan hiç kimsenin böyle bir manzarayı içine sindireceğini düşünmüyorum. Kapitalist sistemin serbest piyasayı teşvik ediyor gözükse de arka planda tekelleşmeyi, tefeciliği, manipülasyonu, üretim, emek ve ticaretten daha ziyade paradan para kazanmayı ödüllendirdiğini görüyoruz. Zayıfı daha zayıflatan, fakiri daha da fakirleştiren, zalimi güçlendiren bu sistemin dertlerinize derman olamayacağını, insanlığa refah, huzur ve adalet getirmeyeceğini artık hepimiz kabul etmek zorundayız."
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, mitingde
Muhalefette olsa ne güzel sözler ve eleştiri değil mi? Doğal olarak insan Erdoğan’ın 22 senedir yönettiği memleketteki duruma bakıyor. Gelin lafta bırakmayalım. Sayılara bakalım. Gini katsayısına göre Avrupa’da gelir dağılımı eşitsizliğinde Türkiye ilk sırada yer alıyor. Dünyadaki 130 ülke içinde ise 28. sırada bulunuyor. Listeye bakıldığında çok sayıda Afrika ve Asya ülkesinin gelir dağılımı eşitliğinde Türkiye’den çok daha iyi durumda olduğu ortaya çıkıyor. Bunlar arasında Cibuti, İran, Malezya, Tanzanya, Kenya, Senegal, Mali ve Nijerya gibi ülkeler var.
Pazar günü Ankara Tandoğan’da CHP’nin düzenlediği Emekli Mitingi vardı. Kalabalık ve heyecan dolu bir miting idi. CHP genel merkez, Ankara İl Teşkilatı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi iyi hazırlanmıştı. Elbet sayı-konu karşılaştırması hatalı olur ama Saraçhane’de yapılan, alanın önemli ölçüde boş kaldığı eğitim mitingi sonrası başarılı bir sonuç alınmıştı. Özgür Özel son derece iyi bir performans sergiledi konuşmasında. Süt Kardeşler filminden alıntı, IMF’ye gönderme ‘Gulyabani’ örneği zeki ve espriliydi. Kendileri iktidar olursa emekliye vaatlerini de sıraladı (ilk yıl en düşük maaş asgari ücret kadar, 2 yıl içinde 1.5 asgari ücret) şu an iktidarın yapması gerekenlerle ilgili önerilerini de söyledi.
Özgür Özel, CHP’nin, anketlere göre şu anda memleketin birinci partisinin genel başkanı olarak halka yaklaştıkça, kendinden önceki genel başkan zamanında başlayan, toplumun değişik kesimlerini duyan-anlayan-ötekileştirmeyen tavrı, halkayı genişleterek sürdürürse önümüzdeki günlerde daha çok dikkate alınan-dinlenen lider olacak.
Bu arada iktidar…
-Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına Anayasa hükümlerine rağmen uymayıp yeni Anayasa’dan bahsediyorsa…
-Uzandığı yerin siyaset bağlantılı olduğu açıkça belli olan cinayetin iddianamesinden değiştirilen yargı mensuplarına bir ‘el’ tarafından yönlendirildiği biliniyorsa…
-Hukukta kanuna değil iktidara bakan bir yapı oluştuysa…
-Kendi elleriyle yarattıkları krizin faturasını başta yoksullar halka ödetme noktasında kararlılarsa…
-Sokaktaki ‘can’lar için ürettikleri çözüm ‘uyutmak’ adı altında ‘yok etmekse’…
Ana muhalefet…
‘Parti liderleri görüşmeli’ tavrı yanında, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini daha çok sorguladığı, yerine yeni-kapsayıcı bir çözümü önerdiği bir sistemi hazırlamaya-toplumla paylaşarak son şeklini vermeye başlamalı. Kişilere bağlı-bağımlı hale gelmiş mevcut sistem tıkandı. Yeni sistemi geniş katılımla oluşturmak bir yandan da erken genel seçimi istemek CHP için de Türkiye için de daha iyi olabilir.