Arash Azizi: İran'da kavga devam eder ama rejim krizi yaşanmaz

Pazar günü İran’da yaşanan uçak kazasında Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan’ın ölmesi dünyada gözlerin İran’a çevrilmesine neden oldu. 28 Haziran’da İran halkı yeni cumhurbaşkanını seçmek için sandık başında olacak, ancak adayların kim olacağı en merak edilen sorulardan. Reisi gibi ultra muhafazakâr bir figürün siyaset sahnesine veda etmesi "İran’da rejim değişikliği olur mu?" tartışmalarını da başlattı. İran açısından beklenen dönüm noktasıysa Ruhani Lider Ali Hamaney’in yerine geçecek ismin tayini olacağa benziyor. İran’ın Ortadoğu’da uyguladığı dış politika ve izolasyonun bu yeni gelişmeyle değişip değişmeyeceği bir diğer soru işareti. Reisi’nin ölüm haberi sonrası kadınlar ve muhaliflerin sevinçlerini ortaya koymaktan çekinmemesiyse “İranlılar gelecekleri için ne istiyor?” sorusunu yeniden gündeme getiriyor.

Uçak kazasını, olası siyasi senaryoyu, Hamaney’in veliaht adaylarını, seçimleri ve bunun önemini İranlı tarihçi, yazar ve akademisyen Dr. Arash Azizi ile konuştuk. Azizi’ye göre İran’daki rejim bu tür zorluklara bağışıklık kazandı, dolaysısıyla bu kazadan bir rejim değişimi veya iç politikadan dış politikaya uzanan bir değişim beklemek kısa vadede doğru değil.

Arash Azizi

İbrahim Reisi’nin uçağı düştükten sonra herkes aynı soruyu sormaya devam etti: Bu bir tesadüf müydü? Elbette Ortadoğu ve İran söz konusu olunca bu coğrafyada tesadüf olmadığına inanıyoruz. Sizce uçağın düşme nedeni neydi?

Açıkçası bu ampirik bir soru, bunu bilmenin bir yolu yok, asla bilemezsiniz. Ayrıca İran tarafından yapılan açıklamalara soruşturmalara da güvenemezsiniz. Gördüğünüz gibi sadece kaza günü bile 20 farklı gelişme bildirdiler. Dahası haber akış ve trafiğinin ne kadar kaotik olduğunu gördük. Bu da İran’ın söylediklerine güvenebileceğiniz bir atmosfer olmadığını gösteriyor. Ancak bunun bir kaza olma ihtimali var ve bu hiç de yabana atılacak bir ihtimal değil. İran’ın helikopter filosu çok kötü ki tarihi yaptırımlar nedeniyle daha önce iki üst düzey komutan ve eski kabine üyesi bakan benzer kazalarda ölmüştü. Benzer bir durumun bu kazada da yaşanmış olması ihtimalini dışlayamayız. Elbette Reisi’nin ölmesini isteyecek, bunun için haklı sebepleri olan insanlar da var.  

'REİSİ’NİN HELİKOPTERİNİN DÜŞÜŞ SEBEBİNİ TAM OLARAK BİLEMEYECEĞİZ'

Gerçek şu ki, tarihsel örneklere baktığımızda, bilirsiniz, neredeyse 60 yıldır uçak veya helikopter kazalarında ölen liderler oldu. Kuzey Rodezya’dan Ruanda’ya Mozambik’ten Panama’ya uzanan örnekler mevcut. Örneğin 2010'da Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynsk, 1988'de Pakistan Devlet Başkanı General Ziya'ül Hak yine uçak kazasında öldü. Bu tür kazaların neden olduğuna dönük tam yanıtlar alamıyorsunuz, bu nedenle sonsuza kadar bir bilinmez olarak kalabiliyor.

Elbette bazı söylentiler oluyor, bunu başka birileri yapmış da olabilir, ancak bu tür bilgiler ancak yıllar geçtikten sonra ortaya çıkıyor. Belki 20 yıl sonra bir anı kitabı, bir belge bize gerçeği anlatır, bir şeyler öğreniriz. Ancak şimdiden bunu yanıtlamanın zor olduğunu düşünüyorum.

'KAZA VE SONRASINDA YAŞANANLAR İRAN’IN ALT YAPISININ NE KADAR ZAYIF OLDUĞUNU GÖSTERDİ'

Düşüş sebebi ve kazanın yanı sıra helikopterle irtibatın kesildiğinin bildirildiği süreden arama kurtarma çalışmalarına, o sırada ortaya çıkan kaotik bilgi akışından enkazın bulunmasının ardından yaşananlara kadar her şey İran’a dönük bazı kapasite eksiklerine işaret ediyor. Oysa İran bugüne kadar yaptırımlara rağmen büyük bir devlet olma iddiasında olan, askeri gücünü göstermekten çekinmeyen bir aktör olduğu izlenimi veriyordu, vermeye çalışıyordu. Kazayla beraber ortaya çıkan bu durum bize İran’a dönük ne söylüyor?

Dünyada pek çok insan gelişmeleri izledi ve bu konuda bir sonuca da vardı. Bahsettiğimiz ülke çok değil, birkaç ay önce iki nükleer güce, Pakistan ve İsrail’e füze attı. Dahası kısa süre önce dünyadaki en önemli askeri kapasiteye sahip ülkelerden biri olan Rusya’ya dron sattı. Buna karşın hem kendisine ait modern bir helikopter yapamıyor, hem de dışardan yardım olmadan düşen bir uçağın enkazını bulamıyor. Uçağın enkazı Türkiye’nin yardım için gönderdiği İHA ile bulundu. Buysa bize yaptırımlar, yanlış ekonomik yönetim gibi sebeplerle İran altyapısının ne kadar kötü durumda olduğunu gösteriyor.

İran’ın bu bahsettiğimiz durumu benim aklıma Sovyetler Birliği’ni getirdi. SSCB, dünyanın ikinci en büyük askeri gücü olmakla beraber, hatta buraya yaptığı aşırı yatırımın sonuçları ve etkisiyle de nihayetinde dağıldı. SSCB’nin böylesine hızlı dağılması beklenmiyordu, zira dünyaya verdiği imajla içerideki koşulların daha farklı olduğu ortaya çıktı. Buysa benim aklıma "acaba İran da sahip olduğu gücü abartarak sanki olduğundan daha güçlü bir kapasitesi var izlenimi bırakmaya mı çalışıyor” sorusunu getiriyor…

Haklısınız bu sıklıkla yapılan bir mukayese. Bana kalırsa SSCB gerek alt yapı olarak gerek askeri güç olarak çok daha iyi bir örnekti. Alt yapısı çok daha iyiydi, SSCB açısından sorun biraz tüketim mallarıyla ilişkiliydi. İran’a gelecek olursak, yakın zamanda İsrail’e karşılık veren bir saldırıda bulundu, ancak hasar veremedi belki de vermek istemedi. Elbette askeri analistler bunu daha iyi değerlendirecektir, ancak ne kadar hasar verebilirdi bu da tartışmalı. Evet İran kendini bir güç olarak sunuyor, belirli bir kapasitesi de var, ancak bunun abartılacak boyutta olduğunu da düşünmüyorum.

Arash Azizi, İran'da asıl gücün ruhani liderde olduğunu söylüyor. 

'İRAN’DA RUHANİ LİDER GÜCÜN YÜZDE 70’TEN FAZLASINI ELİNDE TUTAR'

Reisi, cumhurbaşkanı olmasının yanı sıra hem geçmişte sahip olduğu pozisyon ve görevler, ultra muhafazakarlığı, ayetullah konumuna varan ilişki ağı ve hem de eğitimi nedeniyle Ruhani lider Hamaney’in veliahtı olarak görülüyordu. Hamaney de benzer biçimde cumhurbaşkanlığı sonrasında Humeyni’nin ölümüyle ruhani lider oldu. Bugün artık bu resimde Reisi yok. İlk olarak İran’da ruhani lider olmak neden önemli? İkincisi bu yeni koşullar altında Hamaney’in yerine kim geçebilir? 

İran’da ruhani liderlik en önemli statü diyebilirim, zira anayasayla gücün yüzde 70’ini elinde tutuyor. Ancak görevdeki ruhani liderin hali hazırdaki gücü bu yüzde 70’in çok üzerinde. Ali Hamaney, bugün bağımsızlığını yitiren pek çok yapının kontrolüne sahip. Hatta  bugün Hamaney yanlıları baskın konumda olsa bile parlamento aslında güçlü değil, gücü sınırlı. Artık neredeyse her noktada politika yapıcı konumunda olan yüksek konseyler var. Bu konseylerse ruhani liderin kontrolünde, bu nedenle Ruhani liderlik çok önemli bir konum.

Reisi’ye gelirsek evet sizin de söylediğiniz gibi, Hamaney’in yerini alması muhtemel isimler arasında ismi geçiyordu. Ancak bu tür konumları elde etmek yalnızca söylentiyle değil, doğru güç dengesine ve bunu yönlendirme yeteneğine de bağlı. Bugün Reisi bu veraset savaşında resimde değil, peki kim yeni namzet derseniz isimler geçiyor. Bunların başında Hamaney’in oğlu Mücteba Hamaney geliyor. Gölgede, karanlıkta kalan biri. Aslında kimse, hakkında fazla bilgiye sahip değil. Özellikle Devrim Muhafızları’yla ilişkisi olduğuna dönük bilgiler var. Bir anlamda burada onu destekleyenler, isminin gündeme gelmesini sağlayanlar var. Mücteba’nın yanı sıra bazı yeni isimler de gündeme geliyor ancak bunlar tanınmış bilinen isimler değil, bir anlamda güçlü bir ruhani liderlik iddiası olamayacak olanlar.

'HAMANEY’İN YERİNE KİMİN GELECEĞİNİ ADAYLARIN MADDİ GÜCÜ TAYİN EDECEK'

Ancak burada Reisi’nin ölümü, sadece resimden çıkmasıyla değil, sahip olduğu koltuk, cumhurbaşkanlığı nedeniyle de önemli. Bu durumda kim bu koltuğa ve onun sağladığı iktidar alanına sahip olacak? Bu soru önemli zira önünde sonunda Hamaney ölecek, sonuçta 85 yaşında. İşte bu noktada başkanlık önem kazanıyor. Başkanlık aynı zamanda kitlesel desteği arkanıza alabildiğiniz oranda iktidar mücadelesinde gücü kendinizde birleştirebilmeniz demek. Dahası sizi desteklemesi için belirli işbirlikleri ve yandaşlarınıza maddi olarak imkan sağlayacak alana sahip olmanız demek. Bir Marksist olarak maddi gücün bu noktada etkili olduğunu düşünüyorum ve bunu dikkate alıyorum. İktidar imkanları bu açıdan maddi gücün unsurlarını da şekillendiriyor. Dolayısıyla kaçınılmaz olan geldiğinde yani veraset mücadelesi başladığında maddi güç, kimin öne çıkacağını tayin edecek. Bu nedenle seçilecek başkan önemli.

İkincisi bu konuya dönük söylemem gereken bir nokta daha var; İran Anayasası ruhani lider öldüğünde izlenecek yolu belirliyor. Uzmanlar Meclisi nihai olarak ülkede en güçlü pozisyonu elinde tutacak isme karar verecek. Ancak Uzmanlar Meclisi buna karar verirken üç kişilik bir komite bu seçim yapılana kadar ruhani lider rolünü üstlenecek. Bu komitede, görevdeki cumhurbaşkanı, yargının başı ve buraya tayin edilecek üçüncü bir isim olacak. Anayasa bu komitenin görev süresi konusunda bir sınır koymuyor. İran, Lübnan değil, seçim yıllar sürmeyebilir, ancak zaman alacak bir seçimden bahsediyoruz. Dolasıyla yine aynı noktaya geliyoruz. Başkan kim olacak? Yani olur da Hamaney yarın ölürse ruhani liderin seçilmesine kadar geçen sürede başkanın kim olduğunun önemini yine göreceğiz. 

'İRAN’DA BİR REJİM KRİZİ YAŞANMA İHTİMALİ DÜŞÜK'

Kazanın ardından sürecin anayasada öngörüldüğü şekilde yürütüldüğünü, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Muhbir'in 50 gün içinde ülkeyi seçimlere götürmek üzere cumhurbaşkanlığı görevini üstlendiğini gördük. En azından bu durum idari bir boşluk olmadığı izlenimi veriyor. Ancak İran halkı 28 Haziran'da yeniden sandık başına gidecek, sizce seçimlerden ne beklemeliyiz?  İran'ın orta vadede bir rejim kriziyle karşı karşıya kalacağı iddiaları var, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rejim krizi olacağını sanmıyorum, çünkü bu gerçek bir kriz değil. Bu İran rejiminin istikrarsız ve siyasi çalkantıyla başa çıkma meselesinden fazlası değil. İran’da bunun her zaman zorlu bir yolculuk olduğunu akılda tutalım. Bu açıdan rejim kayalıklı sulardan geçerken başının çaresine nasıl bakacağını bilen bir tekne gibi. Bu bir çok yönden böyle, buna dönük net bir prosedür de var. 

Bir rejim krizi olması için bunun birilerince yaratılması gerekiyor. Kim yaratacak bunu? Kitle hareketleri, Kadın Yaşam Özgürlük Hareketi, sivil hareketler defalarca çok acımasız şekilde bastırıldı. Kitleler bu açıdan yorgun. Elbette bu bir anda bir protesto dalgası olmayacağı anlamına gelmiyor, bu ihtimali dışlamıyorum. Sadece var olan koşulları dikkate sunuyorum.

'HEM REFORMİSTLER HEM MERKEZCİLER BÜYÜK BİR SİYASİ ATILIM YAPACAK DURUMDA DEĞİL'

Ülkedeki siyasi atmosfere bakacak olursak, rakip fraksiyonlar açısından da durumu ele almak gerekiyor. Örneğin hem reformistler hem de merkezciler hali hazırda büyük bir siyasi atılım yapacak durumda değiller. Dahası kendilerine ihtiyaç duyulması konusunda da endişeliler. Biliyorlar ki aslında popüler protestoların birçoğu gerçekten onlara dost değil, bu nedenle böyle bir atılımda bulunmayacaklardır. Bana kalırsa bu siyasi rakipler, aslında istikrarsızlığın tehlikeli olduğu konusunda hemfikirler. Özellikle İran’ın İsrail ile gölge savaşı, bir yandan ABD ile yürütülen gizli müzakereler dikkate alındığında siyasi bir çalkantıdan kaçınmak isteyeceklerdir. Bu yüzden seçimde ne olacağını düşünerek teknenin çok da sallanmasını istemiyorlar.

Cumhurbaşkanı kim olacak sorusuna dönersek, burada Anayasayı Koruyucular Konseyinin nasıl bir seçim istediği önemli olacak, yani 2021 gibi çekişmeli olmayan, kazananın neredeyse önceden belli olduğu bir seçim mi yoksa çekişmeli ve rakip sayısının olduğu seçim mi istenecek bu önemli. Burada adil ve özgür bir seçimi kastetmiyorum, farklı fraksiyonlar arasında birden fazla rakibin olup olmayacağına dikkat çekiyorum. Konsey’in şimdi bu soruya yanıt vermesi gerekiyor.

'HAMANEY’İN TERCİHLERİ CUMHURBAŞKANI KİM OLACAK SORUSUNA YANIT VERECEK'

Hamaney’in son yıllardaki pratiklerine baktığımızda onun rekabetçi bir seçim istemediğini biliyoruz, çünkü hiçbir şeyi şansa bırakmak istemiyor. Güvendiği birinin o koltukta oturmasını ve iktidarın imkanlarından faydalanmasını tercih ediyor. Peki bunlar kim olabilir? Hali hazırda ismi geçen iki kişi var: Said Celili ve Muhammed Kalibaf. Her ikisi de Hamaney için sorunlu kişiler. Örneğin pek çok insan Celili’yi sert, aşırı doktriner ve katı bulduğu için ondan nefret ediyor. Öte yandan Muhammed Kalibaf, yolsuzluğa bulaşmış, neredeyse diktatör olmak isteyen bir teknokrat olarak görülüyor ki 2005’te cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olarak da yarıştı. Özetle iki isim de pek matah değiller. Bu noktada Hamaney aday seçerken bir iki faktöre bakacak: İlk olarak bu aday, kendisine rakip olmasın diye fazla karizmatik ve etkileyici olmamalı. İkincisi, yeterince esnek ve uyumlu olmalı ki bazı insanlarla çalışabilsin, örneğin ABD ile hali hazırda devam eden müzakereleri sürdürebilsin.

Hali hazırda 28 Haziran’a kadar görevi üstlenen Muhammed Muhbir, ki zaten Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısıydı, bu süreçte iyi bir performans gösterirse ve kartlarını doğru oynarsa aday olarak gösterilmez mi?

Bugünlerde pek çok İran uzmanına yöneltilen sorulardan biri bu ki haklı bir akıl yürütme. Elbette böyle bir ihtimal de var, ancak ben bunun olası olacağını düşünmüyorum. Muhbir ile ilgili sorun şu: Hiçbir zaman başkan olmak için yetiştirilmedi. İran bu noktada ABD’den ayrışıyor. Biliyorsunuz ABD’de Başkan Yardımcıları böyle bir görev için her zaman hazırdır, İran’daysa böyle bir kültür yok. Zaten böyle bir figür olması hiçbir zaman beklenmiyordu, üst düzey yöneticilik tecrübesi yok. Örneğin hiç kabinede yer almadı, daha orta kademelerde görev aldı. Aktif bir başkan yardımcısıydı, toplum kendisine güveniyor. Bu elbette önemli bir deneyim, bu belki aday olması için bir sebep olabilir. Yine de saydığım gerekçeleri dikkate alınca zor bir ihtimal diyorum.

'HAMANEY YERİNDE DURUYOR, İZLENEN DIŞ POLİTİKADA BİR DEĞİŞİKLİK BEKLEMEK DOĞRU DEĞİL'

İran'ın Orta Doğu politikası diğer ülkelerden ayrışan bir hatta ilerliyor. İranlı uzmanlar İran'ın Filistin sorunundan Hamas'la ilişkilerine, Lübnan'daki Hizbullah'tan Yemen'deki Husilere kadar bir direniş ekseni oluşturduğunu savunuyor. İran aynı zamanda nükleer programı nedeniyle yaptırım uygulanan bir ülke. Sizce İran'ın Ortadoğu'daki dış politikası ve Batı ile ilişkileri İran'ın iç siyasetindeki bu beklenmedik değişimden etkilenecek mi?

Doğrusu dış politikada da iç politikada da kısa vadede bir değişim beklemiyorum ki Kalibaf seçilse dahi bunun kısa vadede bir değişim getireceğini de düşünmüyorum. Hamaney yerinde duruyor, buysa izlenen dış politika ve askeri politikada bir değişim ihtimalini öteliyor, dahası buna izin de vermeyecektir. Ancak uzun vadede bakarsak örneğin Kalibaf gibi bir isim seçilirse bu iktidar dinamiklerinin de değişmesi anlamına gelecek, hem ülke içindeki güç dengesi bugün olandan farklı olacak hem de dışarıyla kurulan ilişkiler. Ancak İran’daki bu dinamiklerin değişmesinin zaman alacağını düşünüyorum.

Arash Azizi'nin son kitabı "İranlılar Ne İstiyor?

'HALKIN REJİMİ DEFETMEK İÇİN SAVAŞMANIN YANINDA SİYASİ BİR ALTERNATİF DE GELİŞTİRMESİ GEREKİYOR'

Toplumsal hareketler konusunda, özellikle de İran konusunda uzmansınız. "İranlılar Ne İstiyor?" adında bir kitap yazdınız. İran'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerini analiz ettiğimizde, Tahran gibi bazı şehirlerde katılım yüzde 30'un altına, ülke genelinde ise yüzde 50'nin altına geriledi. Aslında 2022 yılında İran'da kadınların öncülüğünde büyük protestolara tanık olduk. Ayrıca, Reisi'nin ölümü vesilesiyle kadınlar ve muhalifler tarafından kutlamalar da yapıldı. Bu gerçekler ışığında şu soruyu sormak istiyorum: İranlılar gelecekleri için ne istiyor?

İranlılar var olan rejimi istemiyor. İslami rejim onlara ekonomik sefaletten başka bir şey getirmedi. Siyasi baskı, uluslararası izolasyon, ulusal bozulma, kadınların kısıtlanması, azınlıkların marjinalleştirilmesi, çevrenin tahrip edilmesi gibi sonuçlar getirdi, yani bir felaket, İran tarihinin karanlık bir dönemi. Çoğu İranlı bundan nefret ediyor. Bu rejimi yıkmak için de defalarca girişimde bulunuyor. Özgürlükleri için on binlerce İranlı kahramanca mücadele etti, yılmıyorlar. Ancak kazanmak için savaşmak yetmiyor, siyasi bir alternatif geliştirmek gerekiyor. Siyasi bir önderlik, bir alternatif üretmek gerekiyor bugünkü rejimi defetmek için. Orta vadede güç mücadelesinin değişimiyle beraber iç politikada siyasi baskının azaldığı, uluslararası izolasyonun hafiflediği bir süreç gözlemleyebiliriz. Ancak sloganda söylediği gibi haklar için, daha fazla siyasi özgürlük için mücadele devam edecek, kavga sürecek.

Arash Azizi Kimdir?

Yazar ve tarihçi olan Arash Azizi, doktorasını New York Üniversitesi'nde "Tarih ve Orta Doğu çalışmaları" alanında yaptı. The Atlantic dergisinde yazarlık yapan Azizi’nin yazı, eleştiri ve yorumları New York Times, New York Review of Books, Washington Post, Wall Street Journal, Liberties, Newsweek, New Lines, Haaretz, Daily Beast, Jacobin ve Toronto Star gibi birçok yayın organında yer aldı. Clemson Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve tarih bölümlerinde kıdemli öğretim görevlisi olan Azizi, Nonviolent Initiative for Democracy'de yönetim kurulu üyesi ve Center for Middle East and Global Order'da (CMEG) araştırmacıdır. “The Shadow Commander: Soleimani, the US and Iran’s Global Ambitions” (Oneworld, 2020) and “What Iranians Want: Women, Life, Freedom” (Oneworld, 2024) kitaplarının yazarıdır. Arash Azizi’nin çalışmaları İspanyolca, Arapça, Kürtçe, Rusça, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Portekizce, Urduca, Bengalce, Türkçe, Yunanca, Japonca, Malgaşça, Azerice, Hollandaca, Endonezyaca ve Çince dahil olmak üzere 18 dile çevrilmiştir.