Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı Karim Khan, mahkemeden, 7 Ekim'de İsrail'e yapılan saldırılar ve ardından Gazze'de yaşanan savaş nedeniyle Hamas'ın Gazze'deki lideri Yahya Sinvar ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemekten tutuklama emri çıkarması talebinde bulundu.
Khan ayrıca İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, El Kassam Tugayları liderlerinden Muhammed Diab İbrahim el Masri ve Hamas'ın Siyasi Büro Lideri İsmail Haniye hakkında da tutuklama emri istedi.
Korkarım bu son karar, Filistin'in kaderini tayin edecek uluslararası ve bölgesel aktörlerle Türkiye arasındaki ayrışmayı daha da derinleştirip, daha da fazla oyun dışı kalmasına neden olacak.
Türkiye'nin Hamas'a bakış açısı, sadece ABD ve diğer Avrupalı ülkelerle değil, çoğu Orta Doğu ülkesiyle de ayrışıyor.
Türkiye'nin Hamas "misyonu"
Bu ayrışmayı, emekli diplomat Ömer Önhon, Ekonomi gazetesinin hafta sonu eki Ekonomi Diplomatik'te şöyle açıklamış:
"İktidar, Hamas'ı bardağın dolu olduğunu düşündüğü tarafından görüyor ama bardağın diğer tarafından bakan İsrail ile ABD ve Araplar dahil birçok ülke Hamas'ı terör örgütü olarak tanımlıyor. Türkiye dünyayı Hamas'ın muhatap alınması gerektiğne ikna etme misyonunu üstlenmiş."
Türkiye, dünyaya "Hamas'ın silahlı kanadına bakmayın, siyasi kanadına bakın" diyor. En son Katar'da Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye ile görüşen Dışişleri Bakanı, Hamas'ın kuruluş şartında 2017'de yaptığı değişiklikle, İsrail'i zımnen tanıdığına vurgu yaptı. 1967 sınırlarında Filistin devletinin kurulması durumunda Hamas'ın silahı bırakıp, siyasi bir hareket olarak varlığını sürdüreceğini teyit ettiklerini de söyledi.
Türkiye ısrarla "Hamas'ın siyasi kanadını mutahap alın" diyor; ancak bu tavır kabul görmüyor.
Önhon'un ifadesiyle, Hamas'ı muhatap kabul ettirme "misyonu" İsmail Haniye için tutuklama emri çıkarılması talebiyle ciddi bir darbe daha aldı.
Hatırlanacaktır, daha geçenlerde Haniye Türkiye'ye gelerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la samimi pozlar verdi.
Altını çizelim; şimdilik ortada tutuklama emri için talep var. Bu talebin mahkeme tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Mahkemenin Haniye için de karar alması durumunda Türkiye, diplomatik açıdan daha da sıkıntılı bir pozisyona düşecek.
"Müslüman soykırım yapmaz"
Bu durum bana Uluslarararası Ceza Mahkemesi'nin Darfur'da soykırım yapmakla suçlanan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'i tutuklama kararı almasına karşın, El Beşir'in Türkiye'ye gelmesini hatırlattı.
Cumhurbaşkanı o tarihte (2009) "Müslüman soykırım yapmaz" diyerek, El Beşir'i aklamaya çalışmıştı. Darbeyle devrilen El Beşir'i ülkesindeki yönetim bile Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne teslim etme kararı aldı.
Türkiye Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yetkisini tanımıyor. Dolayısıyla da "kararları beni bağlamaz" diyebiliyor.
Koç Üniversitesi'nden Kerem Gülay'a göre El Beşir'le Haniye arasındaki en büyük fark, El Beşir'in Türkiye'ye geldiği dönemde devlet başkanı olmasından dolayı diplomatik dokunulmazlığı olması. Haniye'nin ise öyle bir dokunulmazlığı yok. Türkiye'ye gelmesi durumunda bazı ülkeler, Türkiye'yle aralarındaki suçluların iadesi anlaşmasını öne sürerek, kendilerine teslim edilmesini talep edebilirler. Tabii bu noktada kesin olarak bilmediğimiz bir konu Haniye'ye Türk vatandaşlığı verilip verilmediği. Türkiye'ye ait kırmızı pasaportla dolaşıyor olmasına şaşıran çıkar mı?
İşin bu türden boyutlarının yanında aslında asıl kritik nokta Türkiye'nin yanlışta ısrar etmesi; ideolojik gözlüklerini çıkarıp, rasyonel okuma yapamaması.
Tıpkı Müslüman Kardeşler konusundaki ideolojik takıntısı gibi. İktidar Arap Baharı ve izleyen yıllarda ısrarla Müslüman Kardeşler savunuculuğu yaptı. Yanlış aktöre oynadı. Bu ısrar bölgede yanlızlaşmasına, aleyhine cepheler oluşmasına neden oldu. Sonuçta, en basitinden, 10 yıllık bir küslükten sonra Erdoğan Müslüman Kardeşlerin üyelerinin bulunduğu Mısır hapishanelerine bir kaç kilometre uzaklıkta, Mısır lideri Sisi ile el sıkışmak zorunda kaldı.
Hatalardan ders alınır diye beklenir. Mesele şu ki, ideolojik gözlük çıkmadıkça, hatadan ders de çıkmıyor.
Türkiye'nin Hamas'la ilgili tutumu, müzakere masasında yer almasının önünü tıkıyor. Üstelik bu kör gözüm parmağına Hamas seviciliği bence Hamas'a da zarar veriyor.
İslamcı, İhvancı gözlük çıksa, daha dengeli bir tutum benimsense, belki perde arkasında Hamas'ın daha makul kimi üyelerinin bir şekilde masada yer alması için daha sonuç alıcı baskı yapılması mümkün olabilirdi. Ama Türkiye tarafını, rengini bu kadar belli edince, hem Batılı hem de Arap ülkeler nezdinde sözünün ağırlığını yitiriyor.
Halbuki, savaş sonrası düzenle ilgili çalışmalar da bir yandan sürüyor. Gazze için uluslararası bir yönetim modelinden bahsediliyor. Tüm tarafların güvenini kazanan bir ülke olsaydı Türkiye savaş sonrası düzende kendine daha fazla yer bulabilirdi. Hâlâ da geç değil. Ancak görünen o ki seçim sonuçları iktidarın kimyasını öyle bir bozmuş ki, hatada ısrarın olası olumsuzluklarına karşı tam bir körleşme yaşanıyor.