Ankara’daki son emniyet krizinin bize anlattıkları

Türk kamuoyu günlerdir Ankara’da yeraltı dünyasının bilinen isimlerinden Ayhan Bora Kaplan hakkındaki soruşturmanın uzantısı olarak birbiri ardına patlak veren bir dizi skandalın ve ortalığı kaplayan iddiaların yol açtığı tartışmalarla meşgul.

Ülkenin başkentinde il emniyet teşkilatının organize suçlarla mücadeleden sorumlu müdür yardımcısı ile onun altındaki bir grup polisin tutuklanmış olması, ne kadar ciddi bir sarsıntı ile karşı karşıya olduğumuzu göstermek bakımından yeterlidir. 

*  

Hadiselerin ve ortaya atılan iddiaların büyük bir bölümü kamuoyuna yansımış olduğu için bunları detaylı bir şekilde tekrarlayacak değiliz. Ancak dosyanın ana akışında, Ayhan Bora Kaplan hakkında geçen eylül ayında başlatılan soruşturmayla birlikte ortalığa saçılan garip ilişkiler, davranışlar yatıyor.

Aslında bu dosyanın üzerinde asılı duran önemli bir soru da, geçen 8 Eylül’de yurtdışına çıkmaya hazırlandığı sırada Ankara’da yakalanan bu şahsın nasıl olup da uzun bir süre ciddi bir engellemeyle karşılaşmadan dokunulmaz bir konumda yasadışı faaliyetlerini sürdürebildiğidir.

Hakkında daha önce yürütülen ve savcılıklarca takipsizlik kararları alınan soruşturmaların içeriğine, kendisi yakalandıktan sonra geçen 17 Ocak’ta kabul edilen iddianamede yer verilmiş olması, hemen geçiştirilebilecek bir durum değildir.

Sonrasındaki süreçte soruşturmanın kilit sanıklardan biri olan Serdar Sertçelik’in durumu dosyanın en yakıcı bölümlerinden biridir. Sanık Sertçelik, aynı zamanda gizli tanık statüsüne de geçirilmiş, hakkında ayağına denetim amaçlı elektronik kelepçe takılması kararı olduğu halde bütün kısıtlamalara rağmen sıkça Ankara’nın gece hayatında boy gösterebilmiş, böyle bir akşamda ayağından vurulmuş, daha sonra elini kolunu sallayarak yurtdışına kaçabilmiştir.

*

Bu arada, aynı sanığın/gizli tanığın bu ayın başında yurtdışından yaptığı açıklamalarla ortaya attığı iddialar, bu çerçevede bazı polisleri kendisine belli ifadeleri dikte etmeye çalışarak bir grup siyasi şahsiyete kumpas kurmaya çalışmakla suçlaması, siyaset cephesinde de ciddi bir rahatsızlığa yol açmıştır.

Yeraltı dünyasıyla bağlantılı bir ismin ağzından çıkan her söze, manipülasyon ihtimalini barındırması nedeniyle belli bir ihtiyat payıyla yaklaşılmalıdır. Mafyaya karşı yürütülen mücadeleyi gölgelemek, ortalığı bulandırmak, hatta bazı çevrelere örtülü mesajlar vermek için taktik amaçlarla bu yola başvurulmuş olması ihtimali göz ardı edilmemelidir.

Ancak bazı polislerin geçmişte sanıklara belli ifadeleri empoze etme konusunda tecrübeyle test edilmiş sicilleri, bu iddiaların yine de bir incelemeden geçmesini gerekli kılıyor.

*

Her halükârda günlerdir medyada aktarılmakta olan hadiselerin önemli bir bölümü, polisiye-yargı temalı TV dizilerinin en usta senaristlerinin bile kurgulamakta zorlanacakları bir alanda dolaşmaktadır.

Ankara Emniyeti ekseninde ciddi kural ihlallerinin söz konusu olduğu anlaşılıyor.

Zaten bazı emniyet görevlilerinin kendi teşkilatlarından başka mesai arkadaşlarının sorumluluklarına işaret eden ifadeleri, en azından Ankara’da emniyet kadrolarının mafyayla mücadelede bir takımdaşlık ruhu içinde hareket etmediklerini gösteriyor.

Olayların akışına bakıldığında, sorunlu uygulamalar ilk su yüzüne çıktığında üst makamları harekete geçirecek, müdahale etmeye davet edecek bir erken uyarı sisteminin çalışmamış olması da operasyonel bir zafiyete işaret ediyor.

Meselenin bir boyutu da, geçmişte örnekleri defalarca yaşandığı üzere, bazı emniyet görevlileriyle yeraltı dünyası arasındaki sınırların belirsizleşmesiyle ilgilidir. Organize suç örgütleriyle savaşmakla görevli olan polis teşkilatının içindeki bazı unsurlar bizzat bu örgütlerle ahbap-çavuş ilişkilerine girerlerse, onlarla kim, nasıl mücadele edecektir?

*

Ali Yerlikaya, geçen haziran ayının hemen başında İçişleri Bakanı koltuğuna oturduktan sonra yeraltı örgütleriyle mücadeleyi stratejik önceliklerinden biri haline getirmiş ve kısa zaman zarfında bu alanda fark yaratan, azımsanmayacak bir mesai sergilemiştir. Kaplan’ın yakalanması da aynı dalganın bir uzantısı olarak görülebilir.

Mafyayla, çetelerle mücadelenin sonuç alıcı bir şekilde yürütülmekte olduğu hususu son dönemde herhalde Türkiye’de toplumda üzerinde konsensüs olan nadir konulardan biridir.

Ortaya çıkan fark, ayrıca kamuoyunda neden daha önce benzer bir iradenin sergilenmediği sorusunun da zihinlere yerleşmesine yol açmıştır.

Böyle olmakla beraber, kabul edelim ki, Türkiye’nin gündemini meşgul eden Ankara Emniyeti çevresindeki son gelişmeler emniyetten sorumlu bakan olarak Yerlikaya açısından can sıkıcı bir durum yaratmıştır.

*

Bu dosyada nasıl bir hareket tarzı izleyeceği kendisi açısından kritik bir sınamaya dönüşmüştür. Her halükarda bu ay başında iddiaların patlak vermesinden hemen sonra Yerlikaya’nın görevlendirdiği mülkiye müfettişlerin hazırladıkları rapor büyük önem kazanıyor.

Beliren puslu havanın dağıtılabilmesi için Yerlikaya’nın atabileceği gerekli adımlardan biri, taahhüt ettiği üzere yürütülen teftişin sonuçlarının tam bir şeffaflık içinde kamuoyuyla paylaşılmasıdır. Burada bakanlık tarafından sergilenecek açıklık toplumda güven duygusunun yerleşmesi bakımından da elzemdir.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, mülkiye müfettişlerinin raporunu beklemeden soruşturma açıp tutuklamalara giden süreci başlatarak ön almıştır. Yine de İçişleri’nin raporunda yer alacak tespitler de hem yürütülmekte olan soruşturmanın seyri hem de kamuoyunun bilgilenmesi açısından önem taşıyacaktır.

Bu bulgular ışığında İçişleri cephesinde gerekli tasarrufların gecikmeksizin yapılması, benzer sorunların tekrarını önleyici düzenlemelerin getirilmesi, yine güven duygusunun kazanılmasına yardımcı olabilir.

Son bir nokta daha var. Tanıklık ettiğimiz son hadiseler aynı zamanda bize devlet yönetimi açısından çok hayati bir hususu, devlet kadrolarında liyakatin değerini hatırlatmış olmalıdır.

Görevlendirmelerde liyakatin, muhtelif grup aidiyetleri de dahil olmak üzere her türlü mülahazanın üstünde tutulması şarttır, hele İçişleri Bakanlığı gibi bir kurumda...