Diplomalı işsizler

Türkiye’nin en zor sorunlarından biri, diplomalı işsizlerdir. Kısa vadede çözümü de mümkün değildir. Kriz aşılıp enflasyon makul hadde indirilse bile bu sorun çözülmüş olmayacak. Çünkü gelişen ekonominin ihtiyaç duyduğu işgücü ile üniversitelerin verdiği diplomalar istenen ölçüde örtüşmüyor.

Bu yüzden 15 yaş üstünde olup da işsizlerin oranı yüzde 25 civarında dolaşıyor, sayı olarak 3 milyonun üstünde. ‘Yapay zeka kesinlikle işsizliği daha da artıracak.

‘İSTİHDAM KAPISI’

Bu kadar genç iş ararken, sanayi aradığı vasıfta işgücünü bulamamaktan şikayetçi. Geçenlerde TV’de gördüm, yüksek maaşlarla mesela kaynakçı bulamıyorlar.

Herkes devletten maaşlı bir iş kapma peşinde. ‘Adamını bulursan’ bu bir ölçüde mümkün oluyor, yani siyasi torpil… Ama bunun da bir haddi var. İşte, Cumhurbaşkanı Erdoğan da diyor ki:

“İstihdam kapısı olarak devlete yüklenilmesi vahim bir hatadır. Gençlerimizin ticarete, sanata, spora memurluk dışında farklı alanlara yönelmesini her zaman tavsiye ettim.”

Doğru, kesinlikle doğru… Yoksul köylü toplumu olduğumuz asırlardan kalma “devletten maaş…” kültürü, çağımızın endüstri ve iş zihniyetine uymadığı gibi engelliyor da…

Merhum Özal da defalarca bu gerçeği ifade etmişti. Ama bir gerçek daha var.

MERKEL ŞAŞIRMIŞTI

Temeldeki sorun, eğitim sisteminin “istihdam kapısı olarak devlete yüklenen” diplomalılar yetiştirmesidir.

Verdiğimiz diplomalarla ekonominin talep ettiği işgücü ne ölçüde uyumlu? Bu konuda YÖK’ün bir araştırması varsa açıklamalıdır; benim bildiğim yok.

Daha orta öğretimde gençleri yönlendirmeye çoktan başlamış olmalıydık: Üniversitede ‘akademik’ öğretim görecek gençlerle, endüstride çalışmak üzere eğitim ve beceriye yönlendirilecek gençler uzun vadeli bir programla ayırmalıydık.

Alman başarısının temelinde bu ayırım vardır.

Ama biz, “her ile bir üniversite” açarak, “üniversiteyi öğrencinin ayağına” götürerek okuldaki gençlerin hepsini akademik tahsile yönlendirdik.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Merkel’le konuşmasını anlatmıştı:

“Almanya ziyaretimde Merkel’e ‘Sizde üniversite öğrencisi ne kadar?’ diye sordum, 3 milyon dedi. O sizde kaç dedi, ben de ‘Bizde 8 milyon’ dedim. Tabii orada bir şaşkınlık geçirdi.” (2 Haziran 2019)

Eminin Merkel bu kadar diplomalıya nasıl iş bulacaksınız diye şaşırmıştır. Zira nüfuzlarımız kabaca aynı ama Almanya’da üniversite öğrencilerinin sayısı 3 milyon, kalanlar endüstriye işgücü olarak eğitim alıyor, çok da iyi para kazanıyorlar.

BU KADAR ÇOK FAKÜLTE!

Şu gerçeği görmeliyiz: Diplomasız işsizler sorunu, bugünkü enflasyonun yarattığı bir sorundan ibaret değildir. Eğitim sisteminin yarattığı çok daha köklü ve çözümü hem zor hem ancak uzun vadelerle mümkün olabilecek bir sorundur.

Ve, ‘uzun vadeler’ deyinde siyasetin gündeminde gereken ağırlığa sahip olamıyor. Çünkü siyasete kısa vadede oy lazım!

YÖK’ün son verilerine göre, Türkiye’de 208 üniversitede her sene 1 milyon 800 bir öğrenci kayıt yaptırıyor. 900 bin öğrenci mezun oluyor. Eğitim Fakültelerinde okuyan yaklaşık 200 bin öğrenci, öğretmen olarak atanmazsa ne yapabilir? Öğretim kadrosunda tek profesör bulunmayan bir Hukuk Fakültesi mezunu ne ölçüde ‘hukukçu’dur ve ne iş yapabilir? Niye bu kadar çok, dolayısıyla kaliteleri arasında uçurumlar olan hukuk fakültelerimiz var?

İlahiyatlar dahil, bütün branşlarda dünya kalitesini hedefleyecek sayıda fakülte, ama bunun dışında sanayinin kalifiye işgücü ihtiyacını karşılayacak iş ve meslek eğitimi…

BEKA MESELESİ

Erdoğan da “Kalite ve kalifikasyon noktasında kendini ispat edebiliyorsa bir genç iş bulur” demiyor muydu? (14 Nisan 2021)

Bu “kalite ve kalifikasyon”u eğitim sistemi ve her ilde açılmış üniversite vermiyorsa genç nasıl sağlayacak?

Sadece sınırlı sayıdaki kaliteli üniversitelerimiz bu kaliteyi verebiliyor.

Şimdi “yeni müfredat” tartışılıyor, aslında hazır da “usulen” tartışılıyor. Sormak isterim, müfredat hazırlanırken, Milli Eğitim, endüstri çevrelerinin görüşlerini aldı mı? Çünkü iş dünyasının eğitim konusunda yayınladığı ciddi raporlar var?

Bakanlık “maarif”i bilebilir ama “kalite ve kalifikasyon” konusuna gelince endüstri dünyasına mutlaka sormaları, yayınları okumaları gerekir.

Türkiye’nin geleceği gençlerin eğitim, bilgi ve beceri düzeyine bağlıdır. Asıl beka meselesi budur.