Yargılananların hepsinin siyasi kimlikli olduğu Kobani davası dün sonuçlandı.
Kararı bir haberden aktarayım: “Figen Yüksekdağ 23 yıl 6 ay, Ahmet Türk’e 10 yıl hapis cezası verildi. Altan Tan, Ayhan Bilgen ve Aysel Tuğluk beraat etti. Ayla Akat Ata’nın tahliyesine karar verildi. Selahattin Demirtaş’a ise 42 yıl hapis cezası verildi.”
Herkesin üzerinde ittifak ettiği bir yönü var bu davanın: Siyasi bir dava olduğu…
Bu özelliği sebebiyle, mahkeme tarafından cezaların açıklanması sonrasında kimin ne tepki verdiğini merak ettim.
Eski AK Parti milletvekili ve şimdinin içişleri bakan yardımcısı olan Bülent Turan sıcağı sıcağına şu mesajı paylaşmış:
”Hesabı sorulur demiştik! Bugünkü karar; Hapishaneden atılan romantik tweetlerle, hukuku ve adaletin sulandırılamayacağını, Kimsenin siyasi emelleri için sokağı tahrik edemeyeceğini; Kendisi veya bağlı olduğu bir örgütün menfaati için kamu düzenini istismar edemeyeceğini; Toplumda infiale, tahribata, can kayıplarına sebep olan bir olayı teşvik etmenin ‘kim olursa olsun’ bedeli olacağını; gösterdi. Birilerini memnun etmese de adalet yerini buldu, beraatta var ceza da var. Hayırlı olsun.” [Türkçe hataları yazana ait. FK]
Aynı davada beraat eden ve karar açıklandığı sırada başkanvekili sıfatıyla Meclis’te oturum yöneten Sırrı Süreyya Önder’in şu mesajını da anlamlı buldum:
“Kobani davasında yağdırılan cezalar, bu cezalara muhatap olan arkadaşlarımın hiçbiri tarafından hak edilmiş bir şey değil. Olan memleketin barış umuduna ve birlikte yaşam umuduna yöneliktir. Maalesef bütün uyarılarımıza rağmen AKP cenahı bunun farkına varmadı ama günbegün ortaya çıkan şeylerle görüyoruz. Bu da AKP’nin ilerideki yargılanmasının ön iddianamesidir, çünkü çözüm sürecine ait tüm şeyler kriminalize edilmiştir, cezanın konusu yapılmıştır.”
23 yıl, 42 yıl hapis cezaları verilen Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş birkaç dönem Meclis’te bulunmuşlardı. Davaya konu olan olaylar yaşandığı sırada her iki siyasetçi HDP’nin eş-başkanlarıydılar.
Önceki gün de, 2 bin 390 gündür cezaevinde tutulan bir başka siyasi sanığın, Osman Kavala’nın, ülkenin geçirdiği sistem değişikliği yüzünden suçlandığı konu mahiyet değişikliğine uğradığı için yaptığı başvuruya olumsuz cevap verildiğini öğrenmiştik.
Halbuki mahkeme heyeti bütünüyle değişmişti de…
[Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde TCK 312. maddesinden yargılanırken, bütün oturumlarda cezalandırılmamı isteyen savcı, karar duruşmasında yerini yeni bir savcıya bırakmıştı. Yeni savcı beraatimi istedi, mahkeme heyeti de aynı yönde karar verdi.]
Siyasi davalarda mahkeme heyetinde değişikliğin sanığın lehine olması gerekmiyor demek ki…
Oysa önünde ‘siyasi’ sıfatı bulunan davalar, demokratik ülkelerde uzun yıllar önce tarihe karıştı. Siyasi kimlikli kişiler, eski dönemlerde, özel görevlendirilmiş mahkemelerde yargılanıyorlardı.
Milyonlarca Yahudinin toplama kamplarında ölümlerinden sorumlu Nazilerin Almanya’da yargılandıkları davada olduğu gibi…
Geçenlerde bir İngiliz gazetesinde –Guardian’da- kurumunu Londra’da temsil eden bir Alman gazetecinin Gazze savaşıyla ilgili yazısında beni çarpan ayrıntılarla karşılaşmıştım.
Kadın yazarın adı Eva Ladipo.
Yazısının girişinde, kendisinin başkalarıyla pek paylaşmadığı bir özelliğini faş ediyordu yazar. Dedesinin kardeşi Gen. Walter Warlimont Nazi Almanya ordusunun ulusal savunma biriminin başkanıymış. Emir-komuta zincirinde, onunla Hitler arasında sadece iki kişi bulunuyormuş. Hitler ile o kadar yakın çalışıyormuş ki, Hitler‘e yönelik 1944’teki suikast girişimi sırasında dedesinin kardeşi de elinden yaralanmış.
“Savaş sırasında imzaladığı talimat ve emirler yüzünden yüzbinlerce kişinin ölümünden sorumluydu dedemin kardeşi” diyor Alman yazar…
Yalnız Walter değil Eva Ladipo’nun baba tarafından dedesi ve eşi de Nazi Partisi üyesiymişler. Anne tarafından dedesi –Walter‘in kardeşi- Viyana’da, savaşta kullanılan füze sistemlerini imal eden ve işçi olarak Rus ve Ukraynalı esirleri çalıştıran bir fabrikanın müdürüymüş…
Ne olmuş bu Nazilere savaş sonrasında acaba?
Yargılanmışlar doğal olarak…
Diğer Nazi liderlerle birlikte Nürnberg’te yargılanmış Walter Warlimont, müebbet hapis cezası almış, fakat altı yıl sonra cezası kaldırılmış ve 1954 yılında serbest kalmış. “1970’de ölene kadar hayatını zengin ve saygın biri olarak sürdürdü” diyor yazar… [Yandaki, Walter Warlimont’ın Nürnberg’te yargılanırken fotoğrafı..]
Dedesi Paul Warlimont, fabrikasında çalıştırdığı kişilere kötü muamele ettiği için iki yıl hapis cezasına çarptırılmış. Daha sonraları, Almanya’nın en yüksek nişanı bile alabilmiş…
Yazar, “Onlara verilen cezalar adalete uygun değildi ama barışa yaradı” diyor…
Bu yazının girişinde biri AK Partili, diğeri DEM Partili iki siyasetçinin görüşlerine yer vermiştim. Mahkemenin kararını yabancılar da yorumlayacaklar muhakkak. Onların tepkileri hiç kuşkusuz sert olacak ve pek çoklarımız onların sertliğinin sebebini anlamakta zorlanacak.
Alman yazarın, ülkesinin Gazze politikasını eleştirme amaçlı makalesinin Nazilerin cezalandırılmasına dönük bölümlerini, Batılıların böylesi konulara bakışının neden farklı olduğu anlaşılsın diye buraya aktardım.
Yüzbinlerin ölümünden sorumlu olanlara onlarda verilen cezalar ve bizde 23 yıl, 42 yıl, müebbet, ağırlaştırılmış müebbet cezaları…
Umarım, AK Partililer hem Alman yazarın dediklerine hem de Sırrı Süreyya Önder’in uyarı içeren görüşüne kulak verirler…