MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 15 Temmuz'un ardından "Erdoğan Anayasa'ya uymuyorsa, Anayasa'yı Erdoğan'a uyduralım" diye ilk adımı attığından beri bir gerçek var: Türkiye Erdoğan başkanlığında bir koalisyon tarafından yönetiliyor!
Koalisyonun büyük ortağı AKP, küçük ortağı ise MHP.
AKP'nin kendisi de zaten bir büyük koalisyon.
Turgut Özal'ın ANAP'ı kadar olmasa da farklı muhafazakâr eğilimleri içinde barındırıyor.
Bunların içinde ideolojik olarak MHP'ye de çok uzak olmayan hatta yakın diye bile niteleyebileceğimiz bir kesim de var.
Ve MHP'nin Türkiye'yi yöneten koalisyon içindeki gücünün, kendi çapından daha büyük olmasının bir nedeni de bu.
Ve koalisyonun bu ayağının İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile ilgili bir sorunu var.
Bu sorun büyük ölçüde suç örgütleri ile mücadeleden kaynaklanıyor.
Yerlikaya, Erdoğan'ın suç örgütleriyle kararlı mücadele talimatını yerine getirmeye başladığından beri ister istemez MHP'nin de AKP içinde MHP'ye daha yakın olan kesimin de ayağına basıyor.
Sinan Ateş cinayetinin polis tarafından kısa sürede çözülmesi ve cinayetteki bazı ipuçlarının MHP ve Ülkü Ocakları'na çıkması da Bakan Yerlikaya'nın hedefe konmasındaki etkenlerden biri.
MHP ve AKP içinde MHP'ye daha yakın olan kesimin, tasfiye edilme paranoyasına kapılıp bir güç gösterisine girdiği anlaşılıyor.
Erdoğan'ın "siyasi yumuşama" ile ilgili çıkışları, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in tutumu, MHP'deki paranoyanın nedeni.
Kendine bağlı polis yetkililerinin tasfiye edilmesi, suç örgütleriyle mücadelenin ucunun Bahçeli için "muteber" bazı isimlere dokunma olasılığı da bu paranoyayı besliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarını böyle paylaşmaktan hoşlanacak bir karakter değil.
Ancak bu konuda hassas davranmaya, ortaklığı yakıp yıkmadan toparlamaya gayret ettiği de açık.
Onun için Ayhan Bora Kaplan ve Sinan Ateş meselelerinden Cumhur İttifakı isimli koalisyonu bozmaya varacak gelişmeler beklememek gerek.
Unutmayalım ki Erdoğan, geçmişte Fetullahçılar ile iktidarı paylaşmaktan da çok rahatsızdı ancak Fetullahçılar 17 – 25 Aralık'ta açık bir karşı saldırıya geçene kadar tepkisini içinde tutmayı başarmıştı.
Nitekim, Yargıtay Başsavcılığı seçiminde MHP'ye verdiği sözü tutmakta tereddüt etmedi.
AKP ile MHP arasında yapılıyor görünen bu bilek güreşinde şimdilik Erdoğan "dış gözlemci" gibi davranmayı tercih ediyor.
Koltuğunu tehdit altında hissedene kadar da bu pozisyonunu muhafaza edeceğini düşünüyorum.
Sonuç olarak şunu söyleyelim: Bu gerilim, AKP ile MHP arasında kurulmuş ittifakı bozmaya yetmez. Bu nedenle, bu bilek güreşinde kaybeden büyük olasılıkla Ali Yerlikaya olacak.
* * *
İsrail'e savaş mı ilan edecek?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında "İsrail'in gözünü er ya da geç Anadolu topraklarına dikeceğini" söyledi:
"Sanmayın ki İsrail Gazze'de duracak. Bu azgın devlet, bu terör devleti eğer durdurulmazsa vadedilmiş topraklar hezeyanıyla gözünü er ya da geç Anadolu'ya dikecekler. İsrail, Gazze'de sadece Filistinlilere saldırmıyor. Bize saldırıyor. Hamas, Gazze'de Anadolu'nun ileri hat savunmasını yapıyor."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iktisatçı olduğunu öğrenmiştik ama Yahudi ilahiyatı uzmanlığını bilmiyorduk.
Ancak öyle görünüyor ki iktisatçılığı ne kadar kötüyse, Yahudi ilahiyatı bilgisi de o kadar kötü.
Yahudi inancına göre "vadedilmiş topraklar", İbrahim ve soydaşlarına tanrı Yehova tarafından gösterilen bölgedir. Yani bugünkü İsrail ve Filistin'in bulunduğu bölge ve Anadolu'yu da içine almıyor.
Vikipedi'ye bile baksa bunu öğrenebilirdi.
Cumhurbaşkanı, bu konuda ağzına geleni söylüyor belli ki ancak lafın gittiği yerin gereklerini nasıl yerine getirecek, orası bir muamma.
İsrail sadece Filistinlilere değil, bize de saldırıyorsa ve "durdurulamadığı takdirde" Anadolu tehdit altında ise Türkiye Cumhuriyeti ne yapmalı?
Ne yapması gerektiği açık: İsrail'i durdurmalı!
Bunu nasıl yapacağız: İsrail'e savaş mı ilan edeceğiz? Ordularımızı İsrail'in üzerine mi yollayacağız?
Bu Türkiye'nin askeri ve iktisadi çapının çok ötesinde bir hareket olur.
Bu nedenle de bu sözler İsrail nezdinde bir "tehdit algısı" yaratmaz.
Bu yüzden Gazze'ye de bir faydası olmaz.
Gazze'de İsrail'in yürüttüğü soykırım ve etnik temizlik girişimi, din ile ilgili değil, insani bir sorun.
Müslüman da olsak, Hristiyan da Budist ya da ateist de olsak, bu karşı çıkılması gereken bir insanlık suçu. Nitekim, aynı insani nedenlerle bu soykırıma karşı çıkan çok sayıda Yahudi var, İsrail'de yaşayanlar da dahil!
Müslümanların bu işteki temel sorunu sadece nutuk atmayı biliyor olmaları.
Nüfusunun sadece yüzde 1,5'i Müslüman olan Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail'i soykırımcı olarak ilan etmek üzere Uluslararası Adalet Divanı'nda dava açtı.
Nüfusunun yüzde 98'i Hristiyan Bolivya, İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesen ilk ülke oldu.
Yani bu katliama karşı çıkmak için Müslüman olmak gerekmiyor, insan olmak yeterli.
Gazze'deki soykırımı bir din savaşı gibi göstermeye çalışmanın Gazze halkına bir yararı olmaz.