AKP Genel Merkezi’nden çıkan Özgür Özel, giren Özgür Özel değil mi!

Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin normal olduğunu, ana muhalefet lideri ile cumhurbaşkanının elbette görüşmesi gerektiğini söylemiştim.

Artık bu konudan emin değilim.

Acaba görüşmese daha mı iyiydi!

Görüşmeden bu yana CHP lideri Özgür Özel seçim öncesi Özgür Özel’den çok ama çok farklı bir kişilik, bir görüntü sergiliyor.

Bazen düşünüyorum acaba AKP Genel Merkezi’nde Özgür Özel’i kaçırıp, yerine dublörünü mü koydular diye.

Önce AKP’li trollerle görüşmeler, samimi pozlar, dostluk ifadeleri.

Ardından Arapça tabela savunuculuğu, Arap diline kutsiyet atfetmeler, falan.

Anlamadığım işler.

(Arapça kutsal ise eğer, diğer iki “Hak dininin” dillerinin başı kel mi! O zaman Tevrat’ın indiği İbranice de, İncil’in yazıldığı Yunanca da, İsa’nın dili Aramca da aynı oranda kutsal değil mi?)

Dahası Türkiye’yi işgal eden 10 milyonu aşkın “sığınmacıyı” da CHP koruması altına almalar!

Bunlar hep görüşme sonrasının garabetleri.

Oysa Türkiye bir yasa devleti.

Sana bu konuda soru sorulduğu zaman, sığınılması gereken yer ülkenin yasal düzeni.

Arapça tabelalar hakkında ne düşünüyor musunuz mu dediler…

Yanıt basit.

“Bu konuda yasa ve yönetmelikler uygulanır”

Yıllar önce yabancı dildeki tabelalar İstanbul’u sarmaya başladığında bu konudaki rahatsızlıkları dile getirdiğimde ilk arayan dönemin Fatih Belediye Başkanı AKP’li Mustafa Demir olmuştu ve yönetmeliklere aykırı olduğu için Fatih’teki bütün Arapça tabelaları kaldırmaya başladıklarını söylemişti.

Çünkü yönetmelik öyle gerektiriyordu.

Keza sığınmacılar konusu.

Burada da yasaya atıfta bulunmak çok mu zor!

Tam da yabancılara verilecek sağlık hizmetlerinin bedelini Sağlık Bakanlığı’nın ödeyeceğini açıkladığı gün, hastanede randevu, eczanede ilaç bulamayan ve her şeye katkı payı ödemek zorunda kalan milletin tepesi atıkken yasa dışı göçmenlere sahip çıkmak neyin nesi!

AKP Genel Merkezi’ne girip çıktığı günden beri Özgür Özel’i tanımak mümkün değil.

Bugünlerde Karadeniz’de çay alımındaki rezaletlerden, emeklilerden, düşmeyen enflasyondan, verilemeyen sağlık hizmetlerinden, bulunamayan ilaçlardan, AKP’nin yapamadığı tasarruftan bahsederek millete sahip çıkmak yerine göçmenlere sahip çıkmayı tercih ediyor.

Gerçekten anlamak mümkün değil.

Ya içerde rehin alıp, yerine başkasını koydular.

Ya da Erdoğan’dan sonra AKP genel başkanlığına hazırlanıyor.


Bir yanda tasarruf, bir yanda Divanhane

Kamuda 100 milyarlık tasarruf yapılacakmış.

Taşıt, bina alım ve kiralamaları durdurulacakmış, kamuda işe alımlar azaltılacakmış, biden fazla yerden maaş alan AKP’lilerin limiti aşan bölümü bütçeye aktarılacakmış.

Okudum, acı acı gülümsedim.

Sizce mümkün mü!

Elbette değil.

Tasarruf yapacaksak niye iktidar olduk kafasının 22 yıl sonra düzelmesi mümkün mü!

Orta kademe memura belki biraz eziyet edilir, birkaç hakkı dostlar alışverişte görsün denilerek elinden alınır ama tasarruf masarruf olmaz.

Boeing 747’den, A 340 ve A 330’dan ve onlarca uçaktan vazgeçmezler.

Yüzlerce otomobillik konvoylardan, binlerce odalı saraylardan, yılda bir kere bile gidilmeyecek Ahlat Sarayı’ndan, yılda belki 10 gün kalınacak Okluk Sarayı’ndan vazgeçilmez.

İtibarı debdebede, Saray’da, uçakta, otomobilde, varakta, yaldızda zannetmekten vazgeçmezler.

Vazgeçecek olsalardı, Haliç kıyısında yeni ofise gerek duyarlar mıydı!

Haberiniz var mı bilmiyorum.

Kasımpaşa’nın denize kavuştuğu yerdeki Divanhane Binası Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi oluyormuş.

Binayı bilir misiniz bilmem.

1860’larda Dolmabahçe’nin ve İstanbul’daki pek çok eserin mimarı Balyanlar tarafından inşa edilmişti.

Osmanlı döneminde bir süre Bahriye Nezareti olarak kullanıldı.

Cumhuriyet döneminde ise Kuzey Deniz Saha Komutanlığı idi.

Birkaç sene önce restorasyona alındı.

Restorasyonu yapan aynı zamanda özelleştirilen Haliç Tersanesi’nin yerine ultra lüks konut ve otel projeleri yapan Fettah Tamince’nin Sembol İnşaatı idi.

Ve şimdi bu tarihi bina da Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi olacakmış.

Dolmabahçe Sarayı, Vahdettin Köşkü, Huber Köşkü’ne sığılamamış olacak ki, şimdi Divanhane de ofis yapılıyor.

Ve Mehmet Şimşek tasarruf diyor.

Hâlâ anlamamış, itibardan tasarruf olmayacağını.

Ah Mehmet Şimşek ah.

Ne anlayışsız adamsın.


Filantropi falantropi

“Sırf İsrail’i eleştirdiği için işinden atılan rektörleri, kariyeri biten siyasetçileri, tehdit edilen sanatçıları, konuşma hakkı verilmeyen öğrencileri gördük.”

Bu sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait.

Doğru.

Batı’da şu anda İsrail’i eleştirmek, yaptığı katliama söz söylemek yasak.

Üniversitelerde gençlerin vicdanlarına yaslanarak yaptıkları İsrail’in Gazze’deki katliamını kınayan gösteriler engelleniyor!

Peki niye!

Bunun yanıtını burada birkaç kez verdim aslında.

Batıda gerek sivil toplum hareketleri, gerek STK’lar, gerekse üniversiteler büyük oranda bağışlarla ayakta kalıyorlar.

Ve bugün dünyada “filantropi” adı altında yapılan bağışların toplamının yüzde 80’i Yahudiler tarafından yapılıyor.

Yahudi zenginler, fon yöneticileri, bankerler, bankacılar yılda yaklaşık 300 milyar doları bulan bir “filantropi” ekonomisinin yüzde 80’ine hükmediyorlar.

Pek de sivil toplum kuruluşu, pek çok üniversite onların bağışları ile ayakta kalıyor.

Haliyle bunların etkilediği siyasetçiler ve düşünce dünyası da İsrail yanlısı olmak zorunda kalıyor.

Denklem bu kadar basit aslında.

Petrol zengini Araplar ise otomobil koleksiyonu yapıyor, yüksek binalar dikiyor, yatlar alıyorlar.

Bunlara doyunca onlar da filantropinin önemini anlayacaklar.

Yaklaşık bir 500 yıl sonra!


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Gençlere umut vermekte zorlanmamızın nedeni sadece iktidar partisi olduğu zaman!