Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in 13 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuğu olarak Ankara’da ağırlanmasından beklenen en önemli sonuç bir tatsızlık çıkmaması olacak. Evet, 7 Aralık’ta iki liderin Atina’da imzaladığı “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi”nin içini doldurmak için bir dizi protokol ve anlaşma masada. Yıllık ticaretin 6 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkarılmasından yasa dışı göçle mücadeleye, afetler ve sağlıktan turizmde işbirliğine dek konular masada.
Ama en önemlisi bir tatsızlık çıkmaması.
Çünkü Erdoğan da Miçotakis de ne Atina’da mutabık kaldıkları “pozitif gündemden” sapmak istiyor ne de mevcut sorunları görmezden gelerek dile getirmekten kaçınabilecek durumda. Örneğin Erdoğan ziyarete iki gün kala, 11 Mayıs’ta Kathimerini gazetesinde yayınlanan mülakatında bir yandan “Ege Denizi’nin iki yakasında barışın ve huzurun ebediyen hakim olması için elimizden geleni yaparız” derken, diğer yandan “Egemenlik konularının gündeme gelmesi diyalog zeminine zarar vermez” dedi.
O yüzden en önemlisi bir tatsızlık çıkmaması.
Ne demek şu “pozitif gündem”?
Pozitif gündem, çok özetle “Sorunlara değil işbirliğine yoğunlaşmak” demek.
Örneğin, ilk sırada Kıbrıs sorununu bir yana bırakmak geliyor. Çünkü Kıbrıs’ı Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin görüşme maddesi haline getirmenin milim ilerleme sağlanamama garantisi olduğunu herkes biliyor.
İkinci sırada “çelişkileri gündem maddesi yapmamak” geliyor. Kıta sahanlığı, hava sahası, sahipliği tartışmalı Ege adaları gibi onlarca yıldır çözülememiş sorunları işbirliği gündemine dahil etmek de göz göre göre çıkmaz sokağa dalmak demek.
Atina mutabakatından bu yana askeri tatbikatlar, devriye uçuşları gibi alanlarda da bir kriz çıkmadı. Türk ve Yunan donanmaları Akdeniz’de ortak NATO tatbikatlarına katıldı.
Diğer yandan Miçotakis ziyaretine kısa süre kala yaşanan egemenlik haklarıyla bağlantılı iki gelişme tatsızlık çıkması riskini ortaya çıkardı.
Tatsızlık çıkmasını isteyenler var
İki başkentte de tatsızlık çıkmasını bekleyen şahinler mevcut. Özellikle Yunanistan’da iç politika rekabeti nedeniyle Türkiye ile normalleşmeyi varoluşsal bir soruna dönüştürenler var. Türkiye’de de dış politikada normalleşmeyi ulusal çıkarlardan taviz görme eğilimi biliniyor. Tabii Yunanistan’ın bir numaralı derdi Türkiye, Yunanistan ise Türkiye’nin dert sıralamasında hayli alt sıralarda.
İki tatsızlık kaynağı öne çıkıyor. Türkiye, Yunanistan’ın Deniz Parkları projesinin Ege’deki egemenlik haklarını tehlikeye attığı endişesini Dışişleri Bakanlığının 9 Nisan açıklamasıyla belli etmişti. Yunanistan Savunma bakanı Nikos Dendias bunun üzerine Yunanistan’ı egemenlik haklarını istediği gibi kullanacağı çıkışını yaptı. Erdoğan da Kathimerini’ye yanıtlarında çevre koruma girişimi olarak sunulan Deniz Parkı projesinin bir “oldubitti” ile Yunanistan lehine “kullanışlı paravan” haline dönüştürülmemesi gerektiğini vurguladı.
Bunu takiben, müzeden camiye dönüştürülmesi için restorasyon çalışmaları dört yıldır devam eden Kariye, Miçotakis ziyaretine bir hafta kala cami olarak ibadete açıldı; Türkiye de egemenlik hakkını kullanıyordu. Miçotakis muhalifleri ayaklandı. Miçotakis de bu konuyu Erdoğan’la görüşmesinde dile getireceğini açıkladı.
ABD ve NATO etkenleri
Bu bakımdan Miçotakis için ziyaretin en kritik bölümü, Erdoğan’la anlaşmaların imzası ardından yapacakları ortak basın toplantısında gelecek Kariye soruları olabilir. Esas tatsızlık riski orada. Bir de tabii Filistin, Gazze, İsrail soruları; Miçotakis, Avrupa Birliği siyaseti çerçevesinde İsrail’e ters bir şey söylemek istemez ama Atina sokakları aksi görüşte.
Uluslararası planda ABD ile ilişkiler Yunanistan için de Türkiye için de önemli. Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine onayı ve ABD ile F-16 anlaşmasına giden süreçte önemli gelişmelerden birisi de Erdoğan’ın 7 Aralık Atina ziyareti olmuş Biden bunu Erdoğan’a 14 Aralık’ta açtığı telefonda vurgulamıştı. Erdoğan’ın Kathimerini söyleşisinde “Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerde Amerika Birleşik Devletleri’nin denge politikasını muhafaza etmesinden yanayız” demesi ve NATO üyeliği vurgusu dikkat çekiyor.
Ekonomi programının etkisi
Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle ilişkiler ile ilişkiler ise artık iyiden iyiye vize sorununa indirgenmiş vaziyette. Türkiye ve Yunanistan’ın da tatsızlık çıkmasın diye gündem dışı bıraktığı Kıbrıs konusu Türkiye-AB ilişkilerini zehirliyor.
Bu gelişmeleri Türkiye’nin ekonomik krizden çıkış için Orta Vadeli Programdan ayrı düşünmek mümkün değil. Erdoğan şu anda, iç politikada muhalefetin de etkisiyle İsrail dışında bir başka sorunla başını ağrıtmak istemiyor.
Ekonomi programı şu anda Türkiye’nin dış politikasının da bir bileşeni halinde.
Tesadüfe bakın ki, Miçotakis’in Ankara’ya geleceği gün, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz OVP’nin en önemli başlıklarından “kamuda tasarruf” adımlarını açıklayacak.
Yunanistan’da dikkatler diplomaside olacak ama Türkiye’de dikkatler ekonomide.