Ülkemiz için beklenen umut rüzgârları, bir nebze de olsa bir yıllık gecikmeyle yerel seçim sonuçlarıyla temkinli bir iyimserlikle başlamış gözükmekte. Son Özgür Özel’in partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyareti, ülkede kurumsal bir demokratik yenilenme mi, yoksa bir at pazarlığı mı başlıyor sorularını ciddi bir kesim için sordurtuyordu. Bu at pazarlığı kaygısı da artık yeni oluşacak merkez sadece CHP’nin mi oluyor iyimserliği arasında bazen bastırılmaktaydı. Malum, siyasi geleneğimizde genelde başarılar karşı tarafın başarısızlıkları üzerine kurulu olmakta. Bu da ayrıca CHP’nin bu sürpriz başarısının kalıcılığını kamuoyunda temkinli karşılatmakta.
CHP ise yıllar önce belediyelerde kaybettiği iktidarı tekrar belediyelerden yakalayacağı inancı ile kollarını sıvamış bulunmakta. Bunun da olmazsa olmazının hizmet kalitesi ve yolsuzluktan arınmak olduğunun farkında gözükmekte. CHP’nin yeni, genç ve toplumla iç içe başkanları seçmene şimdilik bu umudu taşıttırmakta.
Yıllar önce Milli Görüş geleneği ile başlayan bugünkü AK Parti’nin bitmeyen uzun yıllar sürecek iktidarının hikâyesi de böyle benzer bir başarının hikâyesiydi. Toplumun seküler kesimi İslamcı siyasetten yaşam tarzımızı değiştirecekler mi diye ürkmekteydi. Mahalleli ise bunlara oy verirsek devletle başımız belaya girer kaygısını taşımaktaydı. Ancak yolsuzluk ve çürümenin o dönemde odağı olmuş CHP’li belediyelere tepki gösteren halk Milli Görüş’e her şeye rağmen bir şans verdi. İslamcı ekip insanların yaşam tarzına bugün dahil müdahil olmadıklarını gösterebildi. Çürümüşlük ve yolsuzluğa karşı hizmet ve şeffaflık odaklı tavırlarıyla Milli Görüşçüler başarılı olabilmişlerdi. Belediyecilik üzerine yol alan İslamcı kadrolar AK Parti’yi kurdu. AK Parti kurulduğunda ülkedeki farklılıklarla birlikte yürümeye çalıştı. Kimlik gömleklerini o zaman için çıkardılar. Dışarıya karşı İslam ve demokrasinin bir arada yürüyebileceği bir modele ilişkin umut yarattılar. Ancak AB ve Kemal Derviş reformlarından, beka ve nas popülizmine dönünce bugünkü yolsuzluk ve çürüme tartışmalarının da odağına oturdular.
Statükonun dibine çöken Susurluk tarzı çeteler ile mücadele ile yükselen AK Parti şimdi ise bu statüko ile işbirliğinin bedelini ekonomide ve seçim sonuçlarında ödemekte. Görünürde de olsa bir çıkış aramakta.
Yıllardır yazmakta ve söylemekteyim. AK Parti’nin ilk 10 yıllık çıkışı ve son 10 yıllık düşüşünün kodları 2002’de belliydi. AK Parti 28 Şubat’ta kendince duraklatılan Anadolu sermayesi veya mahallelinin düşük şiddetli devriminin temayüz etmiş bir haliydi. Bu partinin toplumsal bileşenlerinin hiçbir zaman uzun vadeli bir yol haritası olamadı. Kervanı yolda düzdüler. Yöntemde pragmatisttiler. En önemlisi entelektüelleri hiçbir zaman olamadı, olamayacaktı da. Bir bakıma dönüşemeyen veya dönüşmek istemeyen, ama sadece zenginleşerek merkeze yürüyen taşranın güç hareketiydi. Başardıkları hizmet üretimi, yatırım ve ülkenin ikinci sınıf vatandaşı kabul edilenlere birinci sınıflık duygusunu tattırabilmekti. Şimdi ise gelinen otoriter pazarlık denizi artık tükenmişti.
CHP ise bugün zorlanan iç konsolidasyonunu bozdurmazsa artık emanet merkez ve iktidarın adayıdır. AK Parti’nin iktidar yolculuğu ile de oldukça ilginç benzerlikler vardır. Öncelikle muhtemel bir CHP iktidarından veya potansiyel öç öfkesinden yaşam tarzına müdahale ile kaygılanan ciddi bir kitle mevcuttur. Bu kitle sağ kitledir ve belirleyicidir. AKP’nin dini veya milli beka kimlik siyasetine soktuğu bu kitle adeta Refah Partisi’ni belediyelerde deneyen kitle gibi CHP’ye belediyelerde kentli dindarlar dahil ciddi bir şans vermiştir. CHP şu an ne kadar inkâr ederse etsin geçmişinden bugüne kaynaklanan ayrı ve katı bir Kemalist laik kimliğin siyasi temsilcisidir. CHP kimlik siyasetini yenmek istiyorsa öncelikle kendi kimliğini ötekilerle birlikte esnetmeli ve yenilemelidir.
CHP şu an AK Parti’nin yaptığı gibi genç kadrolar, dürüstlük ve hizmet öncelikli belediyeciliğe odaklanmış bulunmakta, bunun ipuçlarını da müşahede etmekteyiz. Toplumun dindar kesiminin kamudaki makul kazanılmış haklarına ne kadar saygı gösterecekleri AKP’nin demokrasi treni deneyimi gibi CHP’ye ilişkin ayrı bir kaygının konusudur. CHP aydınlarının demokrasi görgüsü konusunda bir endişe yoktur.
Ancak CHP’nin mahalle ile iyi ilişkiler kurabilmesi ve gerekli güveni kazandırabilmesi, kendi içinde varlığı tartışılan entelektüel kadrolarının başta ilgi sonra da bilgi sorununu çözmelerine dayanmaktadır.
Kemalist aydınlanma kendi elitlerinde görgü sorununu çözmüştür. Bu önemli bir farktır. Ancak onlar da entelektüel yetiştirememektedirler. AKP ve CHP’nin gerçek entelektüellerinin olamaması ise ülkemizin 200 yıllık modernleşmesinin temel bir sorunudur.