Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kahire ziyareti, bu haftanın en önemli başlığıydı. Ziyaretin iç siyasete yansıyan boyutlarını hatırlatmaya gerek yok... Zira bugün “Türkiye 2013’te yani Abdülfettah Es-Sisi’nin darbeyle iktidarı ele geçirdiği yıl doğru bir yerde durmuştu, ama siyasi dengeler değişti ve Sisi’nin iktidarı kalıcı hale geldi, artık yeni bir pozisyon alma zamanı gelmişti” diyenlerle, “Geçmişte katil Sisi’den, bugün kardeşim Sisi’ye dönüldü” diyenlerin ortak noktada buluşabilmesi mümkün görünmüyor. Ancak sonuç olarak, 11 yıl süren kriz, Erdoğan’ın Kahire ziyaretiyle noktalanmış oldu. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin protokol kurallarını bir kenara bırakıp, Türkiye Cumhurbaşkanı’nı karşılamak üzere havalimanına kadar gelmesi, Kahire’nin de ilişkileri çok önemsediğinin sembolik ama güçlü bir göstergesiydi.
İlk teklif Mısır’dan
2022’de Katar’daki tarihi görüşmenin ardından, liderler düzeyinde bir ziyaret için ilk resmi teklif Mısır’dan gelmişti. Tabii böyle krizli ve uzun bir dönemden sonra ilk kimin, hangi başkente gideceği önemlidir. Bu anlamda Sisi, Erdoğan’ı Kahire’de ağırlamakta ısrar etti. Ziyaret takvimi netleştikten sonra detaylar üzerinde ince bir müzâkere yürütüldü. Protokol kurallarına göre, devlet ya da hükümet başkanları bir ülkeye gittiğinde, o ismi genellikle bir bakan karşılar. İki ülke arasındaki ilişkilere göre, bu bakanın seviyesi, önem derecesine göre Dışişleri Bakanı ya da o ülkeye verilen önemin altı çizilmek isteniyorsa daha üst bir makama çıkabilir. Edinebildiğimiz bilgilere göre, Kahire’nin karşılama heyeti başkanı olarak belirlediği isim Başbakan Mustafa Madbuli’ydi. Türk tarafına da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı havalimanında Madbuli’nin karşılayacağı bildirilmişti. 14 Şubat sabahına kadar Sisi’nin havalimanına geleceği bilgisi Türk tarafıyla paylaşılmamıştı. Buradan, Mısır Cumhurbaşkanı’nın kararı “bizzat ve son anda” verdiğini anlıyoruz.
Temkinli tutumdan jestlere
Mısır’la normalleşme görüşmeleri, 2020’de dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde başlamıştı. İki tur görüşmeye rağmen ilerleme kaydedilememiş, Katar’daki liderler zirvesi sürece ivme katmıştı. Önce eski dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Kahire’ye gitmiş, 6 Şubat depremlerinin sonrası Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri Türkiye’ye gelmişti. Ama 4 yıllık normalleşme sürecindeki ortak görüş, Türkiye’nin daha şevkli Mısır’ın ise temkinli olduğuydu. Hatta bakan düzeyindeki seyahatlerde, bizler de ‘Liderler seviyesinde buluşma ne zaman olacak?” sorumuza cevap alamıyorduk. Peki ne oldu da Mısır bu kadar temkinliyken, bir anda adeta hızla Türkiye’ye yaklaştı? Bunun için, dönüm noktası olarak 7 Ekim sonrasını kaydetmek gerekiyor. Mısır hemen yanı başında başlayan İsrail saldırıları ve ABD-İsrail baskısıyla karşı karşıya kaldı. İsrail Gazze’deki yüzbinlerce Filistinliyi Mısır’ın Sina yarımadasına göç ettirmeye niyetlenmişti. Bu talep ve baskı hâlâ sürüyor. Bölgede İran’ın vekil güçlerine dönük saldırılar artmışken, Kahire de iş birliği yapabileceği ülkelere ihtiyaç duydu. Bölgeye baktığında da, bu konuda neredeyse tam mutabık olduğu ülke Türkiye’ydi. Mısır’ın, Türkiye’nin pek çok ülkeyle kurduğu “Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi” mekanizmasını kabul etmesi de, “ilerleme iradesi” açısından değerliydi. Bu mekanizmadaki “stratejik” kelimesi önemli, zira Rusya, İran ve Yunanistan’la kurulan mekanizmalarda bu kelime yer almıyor. Mısır Cumhurbaşkanı’nın, Türkiye’den gelen bu talebi kabul edip, ilişkilere “stratejik” vizyonla bakmaya hazır olduğunu göstermesi not edilmeye değer.