Rusya’nın Mandela’sı

Rus Mandela’sı Alexei Navalny, Sibirya’nın Kuzey Kutbu’na en yakın noktasındaki “canlı çıkış olmayan” hapishanesinde öldü. 

Kremlin’in affı yoktur. 

Önce yüzüne atılan yeşil renkli bir kimyasal nedeniyle kör olmaktan kurtulabilmişti. 

Sonra savaşta ve istihbarat servislerinin ajan cinayetlerinde kullanılan bir zehirle ortadan kaldırılmak istenmiş, uzun süre komada kaldıktan sonra mucize denebilecek bir “hayata dönüş” yapabilmişti. 

Bu kez ise hapishanede sabah 6’da yürüyüşe çıktı. Eksi 32 derecede yarım saat yürüyüş ya intihardır ki Navalny hayat dolu bir insandı, intihar aklının köşesinden geçmezdi. Ya da taammüden infaz. 

Öyle bir Kutup zindanı ki “gündüz aydınlığı” yok. Gece karanlığı…Sonra akşam üstü… Ardından gene gece... 

Alexei Navalny kendini “Revenant” filmindeki ölü at sahnesindeki Leonardo diCaprio’ya benzettiğini yazmıştı. 

Filmde Caprio donmamak için karnı yarılmış atın içine girer. 

Navalny Rusya’da muhalefetin güçlü adamı, simgesiydi. 

BÜYÜK AŞK 

Başarılı erkelerin arkasında “güçlü kadınlar” vardır. Navalny’nin eşi Yulia bu söylemin kanıtı gibidir. 1998’de Alexei ile Türkiye sahillerinde tatildeyken tanıştılar. 

Muhtemelen Antalya’da. Yulia genç ve güzel… Ekonomi okumuş, Moskova’da bir bankada çalışıyor. Alexei Navalny de hukuk ve ekonomi eğitimi almış uzun boylu, yakışıklı, esprili bir avukat. 

Akdeniz akşamları bir başka olur ya birbirlerinden hoşlanırlar. 

Türkiye’de başlayan flört Moskova’da büyük aşka dönüşür. 

2000 yılında evlenirler. 

Çiftin iki çocuğu var. 23 yaşındaki Daria Amerika’da Stanford’da lisans üstü eğitim alıyor. 15 yaşındaki oğlu Zakhar ise Moskova’da… 

Aynı yıl Putin Rusya’nın yönetiminde kaptan köşküne çıkmıştır. Navalny de siyaset yapmaya karar verir. 

Özellikle ilk 5 yılın  

sonlarında Navalny’nin ismi daha çok duyulur.  

Müthiş bir cesaretle yolsuzlukların üzerine gitmektedir. 

Bir de “yolsuzlukla mücadele vakfı” kurmuştur. 

Putin’in yakın çevresinden başlayarak sonunda Putin’e kadar artarda yolsuzluk dosyaları açar. 

Yulia onun hem sekreteri, hem sözcüsü, hem de danışmanıdır. Kendini ön plana çıkarmaktan hoşlanmaz. 

Haberin Devamı

“Navalny’nin karısıyım, onunla gurur duyuyorum, bu benim için yeterli” der.  

Ama önce Rusya medyası sonra da küresel medya onu “Rusya muhalefetinin First Lady’si ilan etmiştir” bile. 

Bununla beraber Yulia sadece zorunlu hallerde elbette -hapisteyken- eşini temsil ediyordu. 

Örneğin… Navalny’nin demokrasi mücadelesini konu alan belgesel  

Oscar Ödülü’nü kazanmıştı. 

Orada Yulia müthiş bir konuşma yaptı. 

Dünya liderlerini Putin’le ilişkileri nedeniyle en ağır dille suçladı. 

Bunu başka küresel etkinliklerde de sık sık yaptı. 

AT SİNEĞİ Mİ, MANDELA MI? 

Alexei Navalny, Putin’i çılgına çeviren açıklamalar yapıyordu. Rus kamuoyunu dalgalandırıyor, caddelere, meydanlara döküyordu. Ekibiyle birlikte sosyal medyayı çok iyi kullanıyordu. Örneğin, Putin’in Karadeniz sahilindeki gizli sarayını fotoğraflarıyla birlikte ortaya çıkarmıştı.  

Eski bir istihbarat yarbayı, maaşlı cumhurbaşkanı, böyle bir devasa sarayın ve çevresindeki malikanenin sahibi nasıl olabilirdi? Sadece Putin değil, Putin’in kankası denebilecek dönüşümlü başkan ve başbakan Medvedev’e de kancayı takmıştı. 

St. Petersburg’daki 18. yüzyıldan kalma sarayını, malikanelerini, Toscana’daki bağlarını açığa çıkarmıştı. 

Daha bunun gibi pek çok “yolsuzluk iddiasını” patlatarak Putin’i çok rahatsız etti. Putin -görünüşte- onu küçümsüyor, adını bile anmıyordu. Rus köşe yazarlarına göre Navalny’e “at sineği” muamelesi yapıyordu. Ama… 

Aslında son derece tedirgindi. 

Yukarıda da belirttiğim gibi Navalny’nin yüzüne birileri (!!!) kimyasal fırlattılar. Kör olmak üzereydi. 

Eşi Yulia öyle bir kamuoyu kampanyası patlattı ki Rusya’nın en iyi doktorları devreye sokuldu. 

Birkaç yıl geçti Navalny, ekibiyle birlikte seçim gezisinde uçaktayken ansızın hastalandı. 

İç çamaşırlarına “Novichok” adlı çok güçlü bir sinir gazı sürülmüştü. 

Birkaç saat içinde komaya girdi. 

Eşi Yulia dünya liderleriyle telefon temasına geçti hatta Putin’le de konuştu, eşinin Rusya’da değil Almanya’da tedavisini sağladı. 

Özel ambulans uçağıyla Almanya’ya götürüldü. 

Alman doktorlar yoğun çalışmayla bir süre sonra Navalny’i komadan çıkardılar. 

Diğer birçok ülkenin muhalefet liderleri, kanaat önderleri gibi  

o da istese Almanya’da kalabilir, muhalefet hareketini oradan yürütebilirdi. 

Ama… 

Navalny eşine “ülkemize dönelim, mücadeleye Rusya’mızda devam edelim” dedi. 

Moskova’da uçaktan indiği anda tutuklandı. 

Sudan bir suçlamayla… 

Sonra bir -üretilmiş- suçlama daha… 

Bir tane daha… 

En az 19 yıl daha artık gün ışığı göremeyecekti. 

Putin  

adını anmıyor, ona “at sineği” muamelesi yapıyordu ama Navalny ülkesine dönüp hapsi göze almasıyla çok daha büyümüş, dev olmuştu. 

Navalny de Putin’den “…… küçük adam” diye bahsediyordu. 

Birkaç hapishane değiştirildi. 

Navalny buna rağmen muhalefeti,  

eşi ve avukatları vasıtasıyla hapishaneden yönetiyordu. 

Etkili de oluyordu. 

SEVGİLİLER GÜNÜ MESAJI 

14 Şubat Sevgililer Günü’nde Kutup’taki hapishaneden eşine şu mesajı yolladı. 

Sevgilim, seninle her şey şarkıdaki gibi: 

Aramızda şehirler, havaalanlarının ışıkları, mavi kar fırtınaları ve binlerce kilometre var. 

Ama her geçen saniye yakınımda olduğunu hissediyorum. Ve seni giderek daha çok seviyorum. 

Gönderisinin sonuna bir de “kalp emojisi” koymuştu. 

“Umut benim pusulamdır ve başarı, cesaretin ödülüdür” alıntı yaptığı şarkısının nakaratıydı. 

Aslında bu şarkıyı hala hissedebilmesi de önemli. Çünkü Navalny de her sabah 6’da zifiri karanlıkken uyandırılıyor, diğer mahkumlarla birlikte Rusya milli marşını söylüyordu. 

Sonra bir şarkı zorunluğu daha… 

“Ya Russky… (Ben Rusum)” 

Putin’in en sevdiği ve resmi olmayan marş haline gelen şarkısı bu. 

Navalny orada 17 kilo verdi. Ama gene de iyimserdi. Şakalar yapıyordu. 

“Ben kırağıyım, ben kar topuyum. Kalpağım var. Yakında Valenkim (Rusların geleneksel keçe kış ayakkabısı, su geçirdiği için galoşla giyilir) de olacak.” 

…………………. 

Eşi Yulia, Navalny’nin ölüm haberini aldığında “güvenliğin Davos’u” diye anılan Münih Güvenlik Konferansı’na katılmak üzereydi. 

Kürsüye çıktı ve şöyle dedi:  

“ Acaba çocuklarımın yanına mı uçmalıyım diye kısa bir tereddüt geçirdim. Ama sonra ‘benim yerimde Alexei olsaydı ne yapardı’ diye düşündüm. Burada olur sizlere seslenirdi…  

O nedenle ben de kürsüdeyim.” 

Gözleri kızarmıştı. Yüzü solgundu  

ama sesi kararlıydı. Şöyle seslendi… 

“Salondaki herkesi, dünyanın her yerindeki insanları bu kötülüğü hep birlikte yenmeye çağırıyorum.  

Rusya’daki bu korkunç rejimi yenilgiye uğratın.”