Dikkatle baktım… Saraçhane’de polisin Taksim Meydanı’na geçişi engellemek adına oluşturduğu barikatı yarmak için saldıran marjinal küçük grupların elinde her türden flama vardı… Bir tek şey yoktu: Türk Bayrağı…
Dikkatle baktığım ve diğerleriyle karşılaştırdığım ikinci tablo ise ‘Saraçhane Medyası’nın özellikle Bozdoğan Kemeri’nin önündeki olayları veriş biçimleriydi… Onlara göre polis, ‘anayasal haklarını kullanmak isteyen göstericilere’ saldırıyordu, İstanbul’da Ohal ilan edilmişti ve İstanbul abluka altındaydı…
Bu arada AK Parti’yi desteklesin desteklemesin diğer tüm kanallarda yayınlanan görüntüler ve yapılan yorumlar çok farklıydı… Marjinal grupların polise taş ve sopalarla saldırdıkları net bir şekilde görülüyordu ve hiçbirinde “Keşke bir olay çıksa da biz de yayınlayıp ratingi artırsak, hükümete çaksak” tavrı yoktu… Kutlamaların barış içinde sürmesi ve sonuçlanmasından Saraçhane Medyası dışında kimse mutsuz değildi.
Bu arada CHP, KESK ve DİSK’in Bozdoğan Kemeri önündeki polis engelini şiddet kullanarak aşmaya çalışmak için çaba harcayan küçük grupların gazına gelmemeleri ve Saraçhane Medyası’nın provokasyonlarına uymayıp, konuşmalarını yaptıktan sonra alanı terk etmeleri de çatışmadan nemalanmak istemediklerinin bir göstergesi olarak kayda geçmeli…
Öte yandan kayda geçecek bir fotoğraf karesinin de altını çizmeden geçmeyelim: Saraçhane’deki buluşmada Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun yanı başlarında kim vardı dersiniz? CHP’nin Eş Başkanlarının büyük teveccüh ve ilgi gösterdikleri o kişi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ‘kimyasal silah kullanıyor’ iftirası atan ve PKK propagandası yapan Türk Tabipler Birliği’nin görevden alınmış eski Başkanı Şebnem Korur Fincancı’dan başkası değildi…
Hani ünlü sözdür: “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim…” derler… O misal işte…
Gelelim “Çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendine batırmayı” öğütleyen o ünlü atasözüne… 1 Mayıs ne bayramı? Yanıt çok yalın: Resmi adı ile Emek ve Dayanışma Günü, halk arasındaki kullanımı ile İşçi Bayramı… Ya da başta solcular olmak üzere, halkın bazı kesimlerince benimsenen marştaki ifadeyle İşçinin Emekçinin Bayramı…
Hayat bize, bir konunun ifade edilişinde ne kadar değişik kavram varsa, kafalar o kadar karışıktır, sözünün ne kadar doğru olduğunu defalarca göstermiştir… Gelişmekte olan ülkeler… Az gelişmiş ülkeler… Üçüncü dünya ülkeleri kavramlarında olduğu gibi…
1 Mayıs’ta da karışık bir durum var… Bir ara Bahar Bayramı bile denmişti… Bu konuda sol grupların, Sovyetler Birliği’ndeki ajitasyon propaganda birlikleri gibi hareket eden bazı medya kuruluşlarının duruşları belli. Sadece duruşları değil 1 Mayıs’ı ne için kullanmak istedikleri de…
Pekiyi AK Parti teşkilatlarının, hükümetin, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın, Çalışma Bakanlığı’nın almaları gereken pozisyon nedir, stratejik iletişim eylem planları nedir?.. Bilen, uygulamadan haberdar olan, bir şey gören var mı?.. 1 Mayıs sadece toplum tortularına ve ajit-prop birliklerine mi bırakılmalıdır?
Hükümet adına yaratılmış olan, daha önceki yıllarda olduğu gibi, ne yazık ki, sadece İstanbul’da 42 bin polisle, yasaklayan, engelleyen, izin vermeyen, tutuklayan ‘sert güç algısıdır’…
İmdada yine Sayın Cumhurbaşkanı yetişmiştir: “Tek sermayeleri emek ve alın teri olan, ülkemizin büyümesinde ve ilerlemesinde önemli rol oynayan işçi kardeşlerimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum.”
Gerekli midir? Evet çok da yerindedir… Yeterli midir? Hayır…