Dün 24 Nisan’dı… Dünyadaki Ermeni diasporası, sözde Ermeni Soykırımı’nı anma günü olarak sahiplenilmesi için uğraşır durur… Peşine de özellikle Batı’daki pek çok ülkenin resmî ve sivil örgütlerini takar… Etkileri giderek azalsa da, insanları kamu diplomasisi yöntemleriyle endokrine etmek üzere büyük çaba harcarlar…
Olay aslında, 1915 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’yı sırtından vurmaya çalışan Ermeni silahlı gruplarını engellemek üzere bazı yerleşim bölgelerinin boşaltılması ve oralarda yaşayan Ermeni nüfusun göçe zorlanması (tehcir) harekâtıdır… Ermeni diasporasının dünya çapında yürüttüğü kara propagandanın amacı, göç sırasında yaşanan bazı olumsuz olayları tertipli bir soykırım girişimiymiş gibi sunmak ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sorumlu tutarak akıl almaz tazminatlar ödenmesini sağlamaktır…
İşin garip yanı ise -Türk futbolunun ünlü ismi Mustafa Denizli’nin tarihe geçmiş ifadesiyle- “İçimizdeki İrlandalılar”ın Ermeni diasporasını desteklemeleri, tezlerini onaylamaları ve sahiplenmeleridir…
“1 Milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürdük” diyerek, aldığı Nobel Ödülü’nden çok daha büyük bir mürekkep payıyla tüm dünyada kendisinden söz ettiren roman yazarı Orhan Pamuk ile uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yürüttükten sonra köşe yazarlığını sürdüren “1915: Ermeni Soykırımı” adlı kitabın yazarı, 24 Nisan 2020’de “Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını paylaşıyorum” diye tweet atan usta gazeteci Hasan Cemal sadece iki örnek…
Dün hem sosyal hem de dijital medyaya düşen bir haberi okuyunca bizim soykırım savunucuları geliverdi aklıma. Ermenistan Parlamentosu Savunma ve Güvenlik İşleri Komisyon Başkanı Andranik Koçaryan’ın sözde soykırım iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirten açıklamaları, hayli şaşırtıcı bir o kadar da ibret vericiydi…
“Her yıl soykırım oldu diye törenler yapıyoruz ama Türklerin soykırım yaptığını düşünmüyorum. Sözde soykırım müzesindeki fotoğraflar ve belgeler inandırıcılıktan yoksun. Elimizde 1915’te öldürülenlere dair herhangi bir liste bile yok.”
Koçaryan tabii ki açıklamasının devamında İsrail’i örnek göstererek
Nazi soykırımına uğrayanlarla ilgili yürütülmüş olan kişi, adres, köken, olay tespiti gibi çalışmaların Ermenistan tarafından yapılmamasını da eleştirmiş ama olsun… Her vicdan ve irfan sahibi insanın sergilediği tavra sahip çıkarak temayüz etmiş…
Bizim bazı aydın geçinen (münevver olmayan) ‘diaspora yanlıları’na
ithaf olunur…
Bu arada bir dipnot geçelim:
Ermeni diasporası, kamu diplomasisi araçlarının en etkilisini kullanmak üzere Fransa’da yeni bir film hazırlığına girişmiş… Bir iki ay sonra tamamlanması beklenen filmin adı “Anadolu Hikâyesi”… Ermeni film yönetmeni Artak İgityan Fransa’da sözde Ermeni Soykırımı’nı konu alan bu filminin çekimlerini sürdürürken bir de fragman yayınlamış… İnternet ortamında ulaşabilirsiniz. Film,
Mark Aren’in “Vahşi güllerin açıldığı yer: Bir Anadolu hikayesi” adlı kitabından uyarlanmış.
Soru şu: Bizim STK’lar, meslek kuruluşları, düşünce örgütleri, vakıflar ve benzeri yapılanmalar bu alanda Türkiye’nin tezlerini anlatmak için ne yapıyorlar sizce? Yoksa her şeyi İletişim Başkanlığı’ndan mı beklemeliyiz?..
Günün sözü
‘‘İletişimi etkin kullanabilenler, kendilerinin dünya deneyimleri ve dünyanın onlar üzerindeki deneyimlerini değiştirebilir.”
George Shinn
(Amerikalı iş insanı, Charlotte/New Orleans Hornets’in yanı sıra Charlotte Knights ve Gastonia Rangers ikinci lig beyzbol takımları ile Amerikan futbolu takımı Raleigh-Durham Skyhawks’ın sahibi)
Gözümüze takılanlar…
Çırağan Palace Kempinski, bu yıl da Travel + Leisure dergisinin “Dünyanın En İyi 500 Oteli” listesinde yer almış. Derginin her yıl yayınladığı, dünya genelindeki en iyi otel ve resort’ları belirleyen liste, okurların oylarıyla hazırlanıyor. Oteller birçok coğrafi bölgeye ayrılarak; sundukları hizmet kalitesi, lokasyon, odalar ve yeme-içme gibi kriterleri değerlendiren anketlerle belirleniyor (Funda Özpak, Essance İstanbul). Sık sık hatırlatmaya çalışırız; alınan ödüllerin bir anlamı, hedef kitle nezdinde iletişim değeri olması için önce kendilerinin itibarının yüksek olması gerekir… Aylık satışının 950 bin, yıllık okur sayısının 6 milyonun üzerinde olduğu belirtilen ve dünyanın en prestijli seyahat dergilerinden olan Travel + Leisure’ın hazırladığı liste bu bağlamda değerli bir mecra. Turizm Haftası’nda aldığımız bu güzel haber için Çırağan Palace Kempinski’yi kutlarız.
Kiğılı, Barış Arduç’un rol aldığı yeni reklam filminde rahatlık, çeşitlilik, hem şık hem de ‘sakin’ dedikleri tarzı yansıtmak üzere çalışmış (Çisem Kayık, Ünite). Markaların, hedef kitledeki yerleşmiş algılarının ötesine geçmesi çok zordur. Hele ki takım elbise denilince üç adım geriye sıçrayan, pandemide pijamayla çalışmaya alışmış gençler düşünülünce. Fakat Kiğılı, başarılı, yani sizi arzuladığınız sonuca götüren iletişimin ilk kuralı olan “Hedef kitlenin kültür ve değerlerine uygun” davranmayı o kadar uzun zaman önce çözdü ki (bkz. “10 Kasım’da ceketimizi ilikliyoruz” mesajlı reklam filmi) bu işi de gayet doğru biçimde yönetmiş. “Üstüme rahat bir şeyler alayım” esprisiyle de görülüyor ki kampanyada çalışan iletişimciler zekâlarını konuşturmuşlar…