Genel Başkanı Özgür Özel önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşecek. ‘Makama saygı’ manşetiyle bayram öncesi Sabah Gazetesi’ne verdiği söyleşi ile duyurmuştu ‘tercihi Çankaya Köşkü olmakla birlikte Erdoğan nerede isterse görüşebileceği’ talebini. Makam diye tarif edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ‘cumhurbaşkanlığı’ makamı. Tam 7 yıl önce 2017’de 2.5 milyon mühürsüz oyun da kabulüyle, ucu ucuna (yüzde 51, evet) atın alınıp Üsküdar’ın geçildiği… Hazırlık aşamasından itibaren başta Anayasa hukukçuları bu ‘sistemin’, dünyada örneğinin olmadığını, tek adam yönetimi haline geleceğini, denge-denetlemenin ortadan kalkmasıyla memleket için zorluklar yaşanacağını söyleyip durdular. Anayasa Profesörü Kemal Gözler, ‘Elveda Anayasa’ makalesinde ‘sistemin kuvvetler birliği anlamına geldiğini’ belirterek şunu yazmıştı:
‘Kuvvetler ayrılığı yoksa hürriyet de yoktur, Anayasa da yoktur...’
O günden bugüne; kuvvetler ayrılığının ortadan kalkmasıyla, parlamentonun etkisiz, yargının iktidar bağımlısı hale gelmesiyle, medya çoğunluğunun propaganda aygıtı haline getirilmesiyle, eleştirel her sözün ‘ihanet, terör, dış güçler, beşinci kol faaliyeti diye’ hedefleştirilmesi-itibarsızlaştırılması ile başta ekonomi her konuda büyük bir çökme yaşandı-yaşanıyor. Tasarruf çağrısı yapan, dinsel referanslarla fakirliğe övgü düzen iktidar çevresinden kimi isimler kollarında dünyanın en pahalı saatleri, bir gecede sofralarında bir asgari ücretlinin aylık maaşını harcayıp üstelik bunu sosyal medyalarından duyuruyorlar.
Memleket insanı 31 Mart’ta bu sistemden, bu düzenden ve bunu kendine dayatanlardan memnun olmadığını büyük bir farkla gösterdi. Muhalefette bir zamanların iddialı siyasetçileri olsa (mesela Demirel) seçim gecesi erken seçim istemeye, bunun için çalışmaya başlamıştı. Elbet o günden bugüne dünyada da Türkiye’de de çok şey değişti. Ve elbet her liderin mutlaka farklı bir bakışı var…Ancak kendini birinci parti yapan seçmene muhalefetin şeffaflık borcu da var. CHP Genel Başkanı Özel hem Erdoğan’a gitmeden hem gittikten sonra tüm şeffaflığıyla hangi konuları gündeme getirdiğini, nasıl yanıt aldığını, bundan sonraki başta Anayasa konusunda eğer olacaksa ortak belli bir çalışma takviminin detaylarını anlatmalıdır.
CHP Genel Başkanı Özel’in Erdoğan’dan isteyeceği tek ve en önemli konu mevcut sistemden vazgeçilmesi olabilir. Tek adam yönetiminin sonlandırılıp Türkiye’nin geniş kesimlerin katılımıyla yeni bir Anayasa-yönetim modeli inşası için iş birliği önerilebilir. Erdoğan bunu kabul eder mi, bence hayır. 2015 Haziran’ında AKP-CHP koalisyonu olmaması için seçim yenileten Erdoğan’ın bugün bu sistemden vazgeçmesi, CHP ile yan yana çalışarak yeni sistem inşa etmesi mümkün mü?
Kürt sorununun çözümünden siyasi tutukluluklara-yargılamalara Erdoğan ‘haksızlıklar yapıldığını’ kabul edip CHP ile beraber bir çözüm arar mı? Bence bu da çok zor. Okuyanlar ‘en azından kutuplaşmanın giderilmesinde bir başlangıç olabilir, birlikte fotoğraf toplumu rahatlatır’ diye düşünebilir. Ancak bunu ‘mevcut sistemin-makamın-liderin meşrulaştırılması‘ olarak okumak da mümkündür. Kimileri tartışmalarda ‘Erdoğan’ın siyaseten bittiği üzerine’ yorumlar yapıyor. 31 Mart öncesi ‘Çözümü buzdolabından çıkarın’ diyenler de, seçim sonrası ‘görüşme talebinde bulunan muhalif isimler’ de bir şekilde hem topluma hem siyasete ‘Erdoğan’ın hala güçlü-yapabilir olduğu’ mesajını veriyor. Erdoğan’ı hafife almak büyük bir yanlış olur.
Sistem, hukuk, Anayasa demişken…
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’ndan dün itibariyle ayrılan Zühtü Arslan veda konuşmasında 12 yıllık mesaisi sırasında mahkemenin ideolojik ya da devlet eksenli paradigmayı terk ederek hak eksenli, temel haklara öncelik verilerek özgürlükler lehine yorumlanmasına çalışıldığını’ söyledi. Bu uzun süreçte elbette tartışılacak kararlar da alan Anayasa Mahkemesi’nde Arslan’ın durduğu nokta genelde gerçekten de ‘özgürlükler’ tarafındaydı. Ancak özellikle son dönemde Anayasa’ya rağmen Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmamaya başladı. Üstelik Arslan iktidara yakın medya gruplarınca, hatta iktidar ortaklarınca en ağır cümlelerle itham edildi. Yozgat’ın Sorgun ilçesinde 40 metrekarelik bir evde babasız büyüyen, hem okuyup hem çalışan, hayatı akademide ve devlet kurumlarında çalışarak geçen Arslan’ın bile hedef haline gelebildiği bir dönem… Onun sonrası mahkeme nasıl bir yol izler, hak eksenli kararlar alınsa bile uygulanır mı uygulanmaz mı soruları gündemde.
Anayasa’nın, onun maddelerinin ‘ihtiyaca göre’ uygulanmadığı en üst mahkeme başkanının ya da siyasetçilerin fasit bir dairede sıkışıp kaldığı bir sistem. Toplum, yeni bir ses-söz duymak istediği mesajını verdi. Muhalefet toplumu kutuplaştırmadan demokrasi içinde kendi sözünü söylese, iddiasını ortaya koysa… Belki memlekete daha iyi gelir.