Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığına olan oldu!

Resmi Gazete’de “Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde Değişiklik Yapılmasına dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” başlığı altında 6 Nisan 2024 tarihinde yayınlanan bir kararnameyle bildiğimiz Dışişleri Bakanlığı tarih olmuştur. Şimdi bu nasıl, neden böyle oldu, nokta nokta bakalım…

×××

1. İşe en sondan başlayalım: Dışişleri Bakanlığında “yapısal reform” olarak takdim edilen yeni düzenin “amacını” anlatan üç sayfalık açıklama şu cümleyle bitiyor: “Zira güçlü Dışişleri Bakanlığı, güçlü bir dış ilişkilerin olmazsa olmazıdır.” Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Oysa bu kurgu, gerçeği bükmektedir. Sanki teşkilat “güçlendirilirse”, Türkiye’nin dış ilişkileri de daha “güçlü” olurmuş algısı verilmeye çalışılmakta, politikadan ziyade teşkilat yapısı öncelenmektedir. Elbette işlevsel bir teşkilat etkili bir dış ilişkiler ve politikanın yürütülmesi için gereklidir. Ancak güçlü bir teşkilat güçlü dış ilişkilerin teminatı, garantisi ya da kaynağı değildir. Dış politikanın kendisinin doğru, rasyonel, ülke çıkarları ve uygarlık değerleriyle uyumlu olması gerekir. Yani dış politikanın doğruluğu veya yanlışlığı ile teşkilatın yapısı arasında bir ilişki yoktur. Teşkilatın yapısından bağımsız olarak iyi dış politika vardır, kötü dış politika vardır. Son yirmi yıldır dış politikamızın savruluyor olması, sorunların üst üste yığılması, komşularımız, müttefiklerimiz, ortaklarımızla ilişkilerimizin kötüye gitmesi Dışişleri Bakanlığı teşkilatının yetersizliklerinden değil, din ideolojisi, mezhep eksenli zihniyet ile mevcut başkanlık sisteminin ürettiği yanlışlardan kaynaklanmaktadır. Eğer bu yeni düzenlemeyle getirilen güçlü teşkilat anlayışı gerçekten ileri sürülen güçlü politikayla sonuçlanacak olsaydı, bugün belki de en kapsamlı merkez ve dış teşkilatına sahip ABD’nin dış ilişkileri “güçlü” olurdu. Oysa ABD’nin girdileri doğru, ama çıktıları genelde hep yanlış olan dış politikası ve ilişkileri hep sorun üretmiş, dünya barış ve huzuru ile kendi kamuoyuna yansımaları da genelde olumsuz ve tartışmalı olmuştur.

2. Kararnameyle, Bakanlıktaki Genel Müdürlük sayısı 25’e, Genel Müdür Yardımcılığı sayısı da 21 olarak belirlenmiştir. Yani, Türkiye’yi esip kavurmaya devam eden enflasyondan Dışişleri de böylelikle nasibini almış oluyor! Bu rakamlar daha da yükselir mi, doğrusu bilemiyorum! Bu birimlerin Kararnamede kaydedilen görev alanlarına baktığınız zaman, bunların çağımızın gereği olarak bir Dışişleri Bakanlığının ve diğer devlet kurumlarının meşgul olması gereken konulardır. Ancak her bir konu için ayrı bir Genel Müdürlük, altında da bir Genel Müdür Yardımcılığı oluşturmanın inandırıcı bir anlam ve gerekçesi de yok. Sanki “işe göre adam” değil, “adama göre iş” zihniyetiyle atılmış bir adım izlenimini vermektedir. Zaten mevcut AKP iktidarında toplumsal yaşamın hemen her alanında “miktar”ı “kalite”den (İngilizce tabirle- quantity vs. quality) üstün tutan bir anlayış egemendir. Örneğin, bu anlayışın konumuz bağlamındaki tezahürü dış temsilcilik sayısında “dünyada üçüncü sırada” olmamızın bir gurur vesilesi olarak pazarlanmasıdır. Oysa bu kadar dış temsilciliğe gerek var mıdır, bunların personel ve teknik donanımları yeterli midir, ülkeye getirileri nedir gibi soruların yanıtları açık değildir. İktidar, dış politika gibi son derece hayati bir alanda, ilgili kurumların niceliklerini niteliklerinin önüne koymaktadır. Dahası, merkez teşkilatında üst yönetimin bu kadar parçalı olması her şeyden önce ciddi bir koordinasyon sorunu yaratır. Eskiden gerekli koordinasyon Müsteşar ve ona bağlı yedi Müsteşar Yardımcıları düzeyinde sağlanır ve sonuçlar Bakana sunulurdu. Müsteşarlık makamı, eski adıyla Dışişlerinin özgün karakterini simgeleyen “Genel Sekreter”lik makamı, yani tüm devletin Genel Sekreterliği makamı kaldırılarak siyasi tayinlerin önü açıldı. Şimdi bu kadar çok birim arasında anlamlı bir işbirliği ve eşgüdüm sağlanması, Müsteşar ve Yardımcılarının yokluğunda, hiç de kolay olmayacaktır. Ve konular yeterince pişirilmeden Bakana götürülecektir. Ancak belki de olması istenen tam da budur. İrili ufaklı her konu kısa devre yoluyla doğrudan Bakana çıkacak ve kararı o verecektir. Diğer bir deyişle, başkanlık sisteminin tek adamlık vasfına uygun ve paralel olarak Dışişleri Bakanı da bu yeni yapılanmada tek adam konuma gelecektir. Diyeceksiniz ki “zaten kararları Bakan almaz mı?” Evet, ama önüne gelen önerinin pişmiş, eşgüdümü yapılmış olması gerekir. Oysa yeni yapılanmada her Genel Müdürlük işini doğrudan Bakanla yürütmeyi tercih edecektir ya da buna mecbur kalacaktır. Bu da kurumsal zafiyete yol açabilecektir.

UZMANLAŞMA ZATEN HEP VARDI

3. Kararname ve gerekçesinde, dış ilişkiler bağlamında izlenmesi gereken her konunun müstakil bir Genel Müdürlük haline getirilmesi “uzmanlaşmanın” gereği olarak sunulmaktadır. Dışişlerinde uzmanlaşma gerektiren konularda gereği her zaman yapılmıştır. Örneğin, Ege sorunları için Denizcilik Havacılık Dairesi olmuştur ve bu birimde dışarıdan genelde asker kökenli bir uzman da görevlendirilmiştir. Ayrıca, teşkilatın çeşitli birimlerince yapılan işlem ve çalışmalar için ulusal ve uluslararası hukuka uygunluk bağlamında ihtiyaç duyulduğunda uzman bir hukukçu Hukuk Müşaviri olarak görev yapmıştır. Şimdi yapılan ise hemen her biri konuyu Genel Müdürlük yaparak o görevi yapan kişileri uzmanlık adına dar bir iş çemberi içine hapsetmek sonucunu doğuracaktır. Oysa dış ilişkiler büyük ve konuları birbiriyle bağlantılı bir bütündür ve diplomatların akışkanlık içinde meslek hayatları boyunca farklı konulara eğilmeleri ve geniş bütüncül bir bakış açısına sahip olmaları etkin diplomasinin gereklerindendir. Türkiye gibi dünyadaki birçok ülkeye kıyasla çoklu sorunlarla daha fazla meşgul olan ülkelerde, bu özellikle böyle olmalıdır.

4. Yeni yapılanmada dikkat çeken bir başka husus da Cumhuriyet hariciyesinde gerçekten uzmanlık isteyen Kıbrıs ile Ege sorunları ilki “İkili İlişkiler Genel Müdürlüğü”, Ege sorunları ise “Uluslararası Hukuk ve Andlaşmalar Genel Müdürlüğü”nün görev tanımlarının birer alt başlığı haline dönüştürülerek adeta sıradanlaştırılmışlardır. Oysa bu iki konu dış politikamızın iki egemen ve üst başlıklı konularıdır. Bu değişiklikten ne gibi sonuçlar beklendiğini bekleyip görmemiz gerekiyor. Ancak yıllardır bu konularla uğraşmış biri olarak bana göre bu değişiklikler hayra alamet değildir.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NDA DA TEK ADAM DEVRİ

5. Yeni yapılanmada öyle bir nokta vardır ki “tek adam Bakanlığı” özentisini açık seçik ortaya koymaktadır. Kararnamede her Genel Müdürlüğün görev tariflerine, görevler madde madde ayrıntılı bir şekilde belirtildikten sonra her defasında bir alt bent olarak “Bakan tarafından verilen diğer görevleri yapmak” ifadesi bulunmaktadır. Bu kaydın mantıklı ve anlaşılır bir gerekçesi olamaz. Bakan zaten istediği talimatı verir. Öte yandan, görevler bu kadar ayrıntılı bir şekilde listelendikten sonra, geriye bir şey kalmışsa onu da ilgili Genel Müdürlük kendiliğinden araştırır, yapar. Bu ibareden maksat herhalde Bakanın her seviyede her konuda son söz sahibi olduğunun, yani “tek adam" zihniyetinin altını çizmek ve hatırlatmaktır.

6. Dikkat çeken ve aslında çok önemli bulduğum bir ayrıntı ise son yıllarda ister meslek dışı Büyükelçilik atamalarıyla olsun, ister merkez teşkilatında Bakanlık dışından gelen kişilerin üst yönetimde görevlendirmeleriyle olsun Dışişleri Bakanlığının dokusunun uğratılmış olduğu tahribatla bağlantılıdır.

Kararnamenin 25. Maddesi Bakanlık Sözcüsüyle ilgili 25. Maddesinin 2 no'lu bendinde “Bakanlık Sözcüsü, Bakan tarafından diplomatik kariyer memurları arasından görevlendirilir” denmektedir. Bu kayıt sadece Bakanlık sözcülüğü için vardır. Gerçi Kararnamenin bir başka bölümünde “Uluslararası Arabuluculuk Genel Müdürü Büyükelçiler arasından atanır” şeklinde benzeri bir ifade varsa da burada “kariyer” tasrih edilmemiş, meslek dışı Büyükelçilerin bu göreve getirilmesinin kapısı açık bırakılmıştır. Şimdi bundan ne anlamalıyız? Bundan şunu anlamalıyız: Bakanlık sözcüsü dışında bütün görevlerin kariyer memuru olmayan kişilere açık olduğunu anlamalıyız! Bildiğimiz Bakanlık yeterince tanınmaz hale zaten getirilmiştir. Artık bundan sonrasında iktidar hiçbir sınırlama ve liyakat gözetmeksizin Dışişleri Bakanlığında istediği herkesi her seviyede görevlendirilebilecektir.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NIN KURUMSAL KİMLİĞİ ZEDELENİYOR

7. Ve nihayet son bir nokta! Kararnamenin başlığını aynen alıntılıyorum: “Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde Değişiklik Yapılmasına dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”. Dikkat buyurun! Bu “reform” ve “yeniden yapılanma” olarak değişikliklerin muhatabı olan Dışişleri Bakanlığının Kararname başlığında adı bile geçmemekte, Dışişleri Bakanlığı Cumhurbaşkanlığının bir uzantısı olarak muamele görmektedir. Dışişleri Bakanlığı'nın kurumsal kişiliği yok sayılmaktadır.

SONUÇ

8. Sonuç olarak, bugün tanımlayıcı sorun ve odaklanmamız gereken husus, Hükümetin yetersiz ve tutarsız olan dış siyasetinin ulusal çıkarlarımız ve itibarımıza zarar vermekte olduğu gerçeğidir. Devletimizin en güçlü teşkilatlarından biri olan Dışişleri Bakanlığımızın da değişen dünya koşullarına uyumlanması elbette gereklidir. Ancak yanlış varsayımlara dayanan, böyle köklü bir reform hamlesi için gereken araştırma ve değerlendirmelerin ürünü olmayan, tarihi gelişim ve birikimimizi göz ardı eden bu “değişiklik” iktidarın dış politika hataları zincirine kalıcı nitelikte yeni bir boyut daha kazandırmaktadır. Yetersiz dış poltikanın teşkilatta yapısal değişikliklerle yeterli hale getirilmesi ve onarılması mümkün değildir.

×××

Dış ilişkiler ve dış politika iç siyaset ile Başkanlık rejiminin bir oyun alanına dönüştürülmektedir. Dış politika demokratik, laik, hukuk devleti ilkelerine göre yürütülmedikçe, bu teşkilat değişikliğinin ülkemiz çıkarlarına hizmet etmesini beklemek yanıltıcı olacaktır.