Hatırlar mısınız; 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Sisi, Ankara'ya bekleniyordu. Haberleri çıkmaya başlamıştı. Fakat Türkiye'ye kaçan İhvancı muhaliflerinin susturulması gibi şartları vardı, normalleşmeyi ağırdan alıyordu.
Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla şartları yerine getirildi, yine de gelmedi.
Sisi ha geldi, ha gelecek derken Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 yıllık orucu bozdu ve 14 Şubat'ta Kahire'ye gitti.
Yumuşama başlamıştı, arada temaslar ve iki liderin bir araya geldiği dış zirve vesileleri olmuştu.
Deniyor ki Sisi, Mısır ekonomisi zorda olduğu için Erdoğan'la barışmaya mecbur kaldı...
Çünkü daha yeni, bir sahil kasabalarını 22 milyar dolara başka bir ülkeye satmıştı.
Ras el-Hikma kasabasını, Birleşik Arap Emirlikleri aldı. Yabancıya gitmiş sayılmasa da paraya ne kadar sıkıştıklarını gösteriyordu. Meteliğe kurşun attıkları söylense yeri.
Peki de buradan; diz çöktüğü, sürünerek bükemediği bileği öpme kuyruğuna girdiği sonucuna varılabilir mi?
Demokratik Değişim Hareketi Sözcüsü Rubil Gökdemir, bu soruya X'ten bir cevap verdi.
Şöyleydi:
"Biz kendi derdimize yanalım. 50 km'lik sahil şeridini Emirlikler'e satan Mısır'ın 1 yıldan kısa vadeli borcu, 40 milyar dolar. Toplam dış borcu da 144 miyar dolar.
Bizim kısa vadeli borcumuz 210, toplam dış borcumuz ise 492 milyar dolar.
Yıllık ödediğimiz faiz bile 45-50 milyar dolar seviyelerinde..."
Gökdemir, şunu demeye getiriyordu: Bu döviz açığıyla Mısır, ödeme güçlüğüne düşüp ekonomik kriz yaşıyorsa bizim borç çevirme hâlimiz nicedir, siz düşünün!
Hâlâ yüzde 8'in üstünde görülmemiş bir faizle dolar borçlanıyoruz, en son geçen hafta astronomik oranla para arıyordu Hazine.
Eylül ayında Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki, müjde gibi duyurmuştu. Hazine arazilerimiz de âcil ihtiyaçtan satılacaktı.
Bakan Özhaseki; nerede ne var, hepsini taradıklarını, satılığa çıkaracaklarını bildiriyordu. Tezahürat ister gibiydi, sanırım sevinmemizi umuyordu.
Amaç, güya vatandaşa ucuz konut sunmaktı. Türkiye Yüzyılı'nda konut krizi böyle çözülecekti, Hazine arazilerini imara açıp satarak.
Sittin sene düşünseniz gelir miydi hiç aklınıza!
Oysa işaret fişeğini de önden Mehmet Şimşek yakmıştı.
Hazine ve Maliye Bakanı; "özelleştirmeden tutun diğer alanlara kadar, vergi dışı gelir adımları olacak" diyordu.
Kim batırdıysa dış güçler bile ekonomimizi düze çıkarmaya yardım edecekti.
Yoksa Bakan Şimşek; ne demeye Emirlikler'e, Dünya Bankasına teşekkür etsin. 11 milyar dolar birinden, 35 milyar dolar öbüründen borç, destek gelecek diye.
Delik büyükken yama küçük kalıyor olmalıydı ki elde, avuçta ne arazi kaldıysa satıp savmaya gelmişti sıra.
Sisi, parasızlıktan Türkiye'yle barışmaya mecbur hissettiyse eylülden şubata dış güçlere karşı ekonomik bağımsızlık savaşını kazandık, demektir. Müjdeler olsun.
ADAYLIK KAVGASI HİZMET AŞKINDAN MI?
Halk TV'de Sen Ne Dersin programında İYİ Parti'deki adaylık kavgalarını konuşuyorduk; Yavuz Oğhan ufkumu açtı.
Yavuz'un yaklaşımı şöyle: Kazanma şansı yok denecek kadar azken İYİ Partili aday adayları, birbirlerinin üstüne basıp eziyorsa kazanma umudu daha yüksek olan CHP'deki adaylık çalkantısı bir şey değildir, abartıyormuşuz.
Akşener'in Ankara adaylarını tanıtım toplantısındaydı, kopan çıngarı izlemişsinizdir.
İl Başkanı'nın da karıştığı oldu-bitti girişimi, istediği adayı anons sırasında lidere dayatma hamlesi, Akşener'in çığırtkanlara resti... İtiş kakış, İl Başkanı'nın görevden ayrılmasıyla sonuçlandı.
O da bir şey mi; okurken gözlerime inanamadım. Antalya Manavgat'ta, İYİ Parti GİK üyesi bir hanımla İlçe Başkanı'nın adaylık kavgası, karakolda bitmiş. Tetikçili, ayağına sıktırmalı, yargıya intikal eden bir dava konusuymuş artık.
Yayında Yavuz'a söyledim, nasıl yanıp tutuşuyorlarsa hizmet aşkı sınır tanımıyor. İlla halka ben hizmet edeceğim, diye birbirlerini yiyorlar. Kan bile çıkıyor.
Çanakkale Şehitlerine şiirinde Mehmet Akif, "bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor" diyordu.
Bir başkanlık uğruna yâ Rab, ne gemiler yakılıyor!
Kendisi için bir şey istiyorsa namert olan bu arkadaşlar, acaba ne istiyor olabilir?