AK Parti’nin ve özellikle de genel başkanı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın her daim yanında duran yazar ve yorumcuların, Pazar günkü ‘yenilgi’ sonrası yazdıklarını okudukça seviniyorum. Seçim onların zihinlerini açtı, kalemlerini kıvraklaştırdı, daha düzgün konuşmaya başladılar.
Kalemleri ve dilleri sanki çözüldü.
İlk gece, yorumculardan biri, “Ağzımızı kapattınız, söyleyeceklerimizi engellediniz”serzenişinde bulunmuştu.
Ağızlar biraz olsun daha rahat şimdilerde.
Dün, bir gazetede, kendisini “Benim Recep Tayyip Erdoğan’dan başka bir ajandam yok. Olmadı. Allah’ın izniyle olmayacak da. Çünkü Türkiye’nin ‘en doğru ortalaması’nı Erdoğan’ın temsil ettiğini düşünüyorum” cümleleriyle tanımlayan bir yazar, yazısına ‘Bunu da mı konuşmayalım, bu sefer de mi konuşmayalım’ başlığını uygun görmüş.
Herhalde bu yazarımız da şimdiye kadar konuşma konusunda kendisini tutanlardan…
Seçim yenilgisini belli konumlarda bulunan AK Partili zevatın görevlerini yerine getirmemesi, bazılarının da seçmene ters gelen açıklamalarda bulunmasına bağlıyor yazar. İsimler de veriyor.
Pazar günü sandık başına gitmeyen veya gitse de bu defa AK Parti’den başka partilere oy kullananların, bu davranışlarının sebeplerini ararken, kendisini onlar yerine koyup şu cümleyi kuruyor:
“Çeteleşme temayülü gösteren, kendi ikbali dışında ikbal tanımama itiyadı geliştirmeye çabalayan bir insan kaynağının AK Parti’ye çöreklendiğini düşünüyoruz.”
Hedefinde öndegiden isimleri var AK Parti’nin: İki genel başkan yardımcısı Ali İhsan Yavuzile Yusuf Ziya Yılmaz… AK Parti genel başkan vekili Efkan Ala…
Bir de, adı vermediği seçim kampanyasını yürüten ajans…
“Rahmetli Erol Olçok’un kampanyaları nere, ‘Türkiye’nin her beldesinin kampanyasını bizim ajans yapacak’ yaklaşımıyla işi sadece ‘finans’ olarak gören anlayış nere?” diye soruyor yazar…
Seçimden önce aynı soruyu ben de sorup cevabını şöyle vermiştim: “Erol Olçok’un kaybı telafi edilebilecek gibi görünmüyor.”
Yukarıda aktardığım isimleri ‘kabahatli’ gören bir tek bu yazar değil; AK Parti’ye yakın gazetelerde ve TV kanallarında benzer ifadelerle aynı kişileri -bu arada iki kadın parti görevlisini de- suçlayan başka yazar ve yorumcular da var.
Herhalde suçladıkları kişileri ve görevlerini yapıp yapmadıklarını bilebilecek kadar yakın duran insanlar bunlar…
Kelleler alınırken onların yazıp söylediklerine de değer verilecektir sanırım.
Oysa hiçbirini yakından tanımadığım suçlananların 2023 Mayıs ayında yapılan genel seçimde de aynı görevlerde oldukları anlaşılıyor. O zaman başarılı bulundukları halde şimdi neden hedef seçiliyorlar, anlamakta zorlanıyorum.
Son seçimde ne olduğu konusunun en kestirme cevabını hem burada yazdım, hem de ekranlarda söyledim. Bir kez daha ve bu defa daha kestirmeden tekrarlayayım:
Olayın özetinin özeti şu: “AK Parti değiştiği için kaybetti, CHP ise değiştiği için kazandı.”
AK Parti kuruluşta benimsediği ilkelerden çok uzak bir noktada bugün. Değişti. Değişirken kuruluş ilkelerine samimiyetle bağlı kadrosunu da değiştirdi, tasfiye etti. Bu değişiklikler sonucu olarak oyları azaldı ve kendisine bir siyasi ortak almak zorunda kaldı: MHP.
Yüzde 50’lik bir parti -AK Parti-, kendisine hiç benzemeyen yüzde 10’luk bir partinin -MHP’nin- arkasına takıldı; kendisini ve ilkelerini onun gözetimi altında elden geçirdi, değiştirdi. O günden beri de oyları azalıyor.
Değişim AK Parti’ye yaramadı.
Buna karşılık, CHP, en son 28 Şubat süreci -1997- sırasında kendini belli eden, millete ve değerlerine yabancı siyasi parti görüntüsünden vazgeçilmesini amaçlayan bir değişim süreci yaşadı. Yaşamaya da devam ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başındaki son dönemi ile kurultayda onu deviren Özgür Özel’in başkanlığı sırasında değişime uğramaya başlayan CHP, kendini millete yaklaştırdı.
CHP’ye değişim yaradı.
Değişen iki partinin bu durumları sandığa nasıl yansımış olabilir?
Sorunun rakamsal cevabını Türkiye Raporu direktörü Can Selçuki’nin seçimi değerlendirdiği Yetkin Report yazısında buldum.
Okuyalım:
“2023 seçimleriyle 2024 seçimlerini sandık bazlı kıyasladığımızda Mayıs 2023’te AK Parti’ye oy veren seçmenin yaklaşık yüzde 30’unun bu seçimde AK Parti’ye oy vermediğini görüyoruz. Bu yüzde 30’luk kitlenin dağıldığı 3 temel blok var. Yaklaşık 2 milyon AK Parti seçmeni sandığa gitmezken, 1.5 milyonu CHP’ye ve 1.4 milyonu da Yeniden Refah Partisi’ne oy vermiş. Dolayısıyla 2023’te AK Parti’ye oy veren ancak bu seçimde vermeyen yaklaşık 5 milyon seçmenin 3 milyonu başka iki partiyi tercih etmiş.”
Bu kadar basit.
Umarım, AK Parti’ye yakınlık duyan, liderine gönülden bağlı yazarlar ve yorumcular da bu tür değerlendirmeleri okuma fırsatı bulurlar.