Pazar gününden bu yana pek çok alanda ülke genelini ilgilendiren önemli gelişmeler yaşanıyor.

İlki, tahmin edilebileceği gibi, pek çoklarının şimdi bile akıl erdirmekte zorlandıkları yerel seçim sonucuydu. AK Parti yalnız İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlıklarını bir kez daha kaybetmekle kalmadı, siyasi arenadaki yenilmez armada görüntüsü de zedelendi ve birinciliği ezeli rakibi CHP’ye kaptırdı.

Seçim sonuçlarının partilere göre renklendirildiği Türkiye haritasında, 22 yıldır alışageldiğimiz oranj renk egemenliği, Pazar gecesi, yerini kırmızıya bıraktı.

Gece yarısı yaptığı geleneksel balkon konuşmasında, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, katıldığı 19. seçimden sonra, ilk kez ‘yenilgi’ sözcüğünü partisi için kullandı.

Yerel mahkeme Adalet Bakanlığı’nın uyarısı ve AK Parti il örgütünün itiraz süresinin bitimine beş dakika kala yaptığı başvuru üzerine, Van halkı tarafından seçilmiş DEM Partili başkan yerine, mazbatayı, onun yarısı kadar oy alabilmiş ikinci gelen AK Partili adaya teslim etme kararı verdi.

AK Parti ve ortağı MHP dışındaki neredeyse bütün renkleriyle siyasi partiler, DEM Partisi’nin ve seçilmiş adayının hakkını savunmak üzere Van’da bir araya geldiler.

DEM’in itirazını değerlendiren Yüksek Seçim Kurulu mazbatanın DEM’in seçilmiş adayına verilmesini karara bağladı.

AK Parti’nin kurulduğu ilk günden beri en kritik koltuklarda görmeye alıştığımız, şimdinin AK Parti siyasi ve hukuki işler başkanı Hayati Yazıcı, sonradan silinen, şu Twitter/X mesajını paylaştı: 

Reklam

“Van ilimizdeki belediye başkanı seçimi ile ilgili 1 Nisan günü zuhur eden cinnet hali durumunu, YSK verdiği isabetli kararla sonlandırdı. Yüksek Kurulu ve sayın üyeleri içtenlikle kutluyorum.”

Herhalde AK Parti’nin önemli isminin ‘cinnet hali’ saydığı kararla ilgili mesajına tepki vermesi gerektiğini düşünmüş olmalı ki, ‘Cumhurbaşkanı başdanışmanı’ sıfatını taşıyan Mehmet Uçum, meydan okuyan bir uzun karşı-mesaj yayımlama ihtiyacı hissetti.

Uçum’un mesajının konumuzla ilgili bölümü şu:

“Herkes kendi cephesinden Van sürecini değerlendiriyor, anlaşılabilir. Ancak batıcı ve neo-liberal iç kesimlerin hevesleri kursaklarında kalacak. Türkiye toplumu yerel seçimlerde iktidara bir istikamet çizdi, bunu Devlet çok iyi okudu.

Bu seçim sonuçlarını Türkiye’yi batının egemen güçlerine teslim edilme koşullarını oluşturduğu şeklinde okuyanlara Milli Devlet iradesi haddini bildirir.

Van süreci tamamen hukuki bir süreç olarak yaşandı. Ama bu hukuki süreci daha tamamlanmadan ‘ayaklanma’ çağrılarıyla istismar eden terör örgütünü ve legal görünümlü uzantılarını meşrulaştırmaya çalışanların Devlet de toplum da farkında.

Muhalefetin tüm aktörlerinin ve daha çarpıcısı iktidar içinde yer aldığı kabul edilen ve neo liberal zehirle zihin dünyalarını batıcılığa teslim etmişlerin Van olayında aldıkları tutumların kaydedildiğini de herkes fark eder.”

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nden gelen bu tür mesajların tartışmayı sona erdirdirdiği alışkanlığımızı zorlayan gelişmeler birbirini takip etti.

Reklam

AK Parti’de görevli başka isimler, Uçum’un üslubuna ve mesajına yansıyan anlayışa cevap verme ihtiyacı duydular.

Daha da önemli gelişme yargıdan geldi.

Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK), Van’da halkın oylarıyla DEM Parti’den seçilmiş belediye başkanı yerine onun yarısı kadar oy alabilmiş ikinci gelen AK Partili adaya mazbatanın teslim edilmesi kararını veren Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi hakkında inceleme başlattığı haberi ulaştı.

Oysa, hakkında inceleme başlatılan mahkemenin verdiği türden kararların üzerine pek gidilmezdi. Anayasa Mahkemesi kararları bile yerel mahkemeler tarafından uygulanmadığında HSK konuyu görüşme ihtiyacı duymuş muydu, kuşkuluyum.

Bunlar son birkaç gün içerisinde yaşananlar…

Dün ileri saatlere kadar Külliye’den de bir haber gelir mi diye bekledim.

Uçum’un ‘neo liberal zehirle zihin dünyalarını batıcılığa teslim eden’ dediği ve amaçlarının ‘Türkiye’yi batının egemen güçlerine teslimi’ olduğu iddiasını seslendirdiği kesimlerin yalnızca muhalefet saflarında olmayıp ‘iktidar içinde’ de bulunduğu tespiti istikametinde bir tavır alınacak mı? 

Sözgelimi Hayati Yazıcı ve MKYK üyesi Orhan Miroğlu’ndan, ‘Milli Devlet iradesi’ adına, görev unvanlarını bırakmaları istenecek mi?

Yoksa, seçim öncesinde Batı ile iyi geçinme yollarını aramaya başlamış ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın bir hafta sonra ABD’ye gönderileceği haberi dün alınmış olan AK Parti’de, bu tür arayışları ‘batıcılığa teslimiyet’olarak gören başdanışman Mehmet Uçum’dan kenara çekilmesi mi istenecek?

Mehmet Uçum Külliye’den ayrıldığında mesajında hep büyük harfle başlattığı ‘Devlet’ de oradan ayrılmış mı olacak?

Belki bugün de bu merakımı giderecek gelişmeler yaşanır.

Since Sunday, there have been important developments in many areas that concern the country as a whole.

The first, as one might expect, was the local election result, which many people find difficult to comprehend even now. Not only did the AK Party lose the Istanbul and Ankara metropolitan mayoralties once again, its invincible armada image in the political arena was also damaged and it lost the first place to its arch-rival CHP.

On the map of Turkey, where election results are colored according to parties, the orange color dominance that we have been accustomed to for 22 years was replaced by red on Sunday night.

In his traditional balcony speech at midnight, President Tayyip Erdoğan , who is also the chairman of the AK Party, used the word 'defeat' for his party for the first time after the 19th election he participated in .

Upon the warning of the Ministry of Justice and the application of the AK Party provincial organization five minutes before the end of the objection period, the local court decided to hand over the certificate of election to the second-place AK Party candidate, who received half of the votes, instead of the DEM Party chairman elected by the people of Van.

Almost all political parties, except the AK Party and its partner MHP, came together in Van to defend the rights of the DEM Party and its elected candidate.

Evaluating DEM's objection, the Supreme Election Board decided to give the certificate of election to DEM's elected candidate.

Hayati Yazıcı , the current AK Party political and legal affairs head, whom we have been accustomed to seeing in the most critical seats since the first day of the AK Party's establishment , shared the following Twitter/X message, which was later deleted: 

“The YSK put an end to the state of madness that occurred on April 1 regarding the mayoral election in our Van province, with its accurate decision. I sincerely congratulate the Supreme Council and esteemed members.”

He must have thought that he should react to the message of the important name of the AK Party about the decision, which he considered a 'state of insanity' , because Mehmet Uçum , who has the title of 'chief advisor to the President' , felt the need to publish a long defiant counter-message.

The part of Uçum 's message that is relevant to our topic is as follows:

“Everyone is evaluating the Van process from their own perspective, it is understandable. However, the enthusiasm of the westernist and neo-liberal inner circles will remain in vain. Turkish society drew a direction for the government in the local elections, and the State read this very well.

The will of the National State is in its place for those who interpret these election results as creating the conditions for Turkey to be handed over to the dominant powers of the West.

The Van process was experienced as a completely legal process. But both the State and the society are aware of those who are trying to legitimize the terrorist organization and its legal-looking extensions, which exploit this legal process with calls for 'uprising' before it is completed.

"Everyone also realizes that the attitudes of all the actors of the opposition and, more strikingly, those who are considered to be in the government and who have surrendered their mental world to Westernism with the neo-liberal poison, have been recorded in the Van incident."

Developments followed each other that challenged our habit that such messages coming from the Presidential Complex ended the debate.

Other members of the AK Party felt the need to respond to the understanding reflected in Uçum 's style and message.

An even more important development came from the judiciary.

News has arrived that the Council of Judges and Prosecutors (HSK) has launched an investigation against the Diyarbakır 5th High Criminal Court, which decided to hand over the certificate of election to the second-place candidate from the AK Party, who received half of the votes, instead of the mayor elected from the DEM Party in Van by popular vote.

However, the kind of decisions made by the court about which the investigation was initiated were hardly followed. I doubt whether the HSK felt the need to discuss the issue when even the decisions of the Constitutional Court were not implemented by the local courts.

These are what happened in the last few days...

I waited until late yesterday to see if there would be any news from the Social Complex.

Will a stance be taken to determine that the groups that Uçum calls 'those who surrender their mental world to Westernism with neo-liberal poison' and whose aim is 'to surrender Turkey to the dominant powers of the West' are not only in the opposition ranks but also 'in the ruling party' ? 

For example , will Hayati Yazıcı and MKYK member Orhan Miroğlu be asked to give up their titles in the name of the 'will of the National State' ?

Otherwise, the AK Party, which started to look for ways to get along with the West before the election and received the news yesterday that Treasury Minister Mehmet Şimşek and Central Bank Governor Fatih Karahan will be sent to the USA a week later, sees such searches as 'submission to Westernism'. Will Mehmet Uçum be asked to step aside?

When Mehmet Uçum leaves the Complex, will the 'State', which he always started with capital letters in his message, also leave?

Maybe there will be developments today that will satisfy my curiosity.