Diyebilirim ki, şu Babıâli’de en sevdiğim beş gazeteciden biri, mesleğin haysiyetini kariyeri boyunca hep en yüksekte tutmaya çalışan sevgili Murat Sabuncu’dur.
Senelerdir köşe yazılarını, söyleşilerini okur; çıktığı televizyon programlarını düzenli izlerim.
T24’teki son yazısını iddialı bir cümleyle bitirmiş.
Şöyle yazıyor Sabuncu: “CHP, 102 yıllık bir parti olarak icraatlarıyla aslında dünyada benzer ülkelerdeki demokratlara da ‘barışçıl mücadele kılavuzu’ hazırlamış oluyor.”
Pek tabii ki Murat Sabuncu’nun bu yargısına ben de katılıyorum, ama…
Bu “ama” zehirli bir kelimedir, öncesindeki bütün sözlerinizi boşa düşürebilir.
Ben öyle yapmak niyetinde değilim, sadece, madalyonun diğer yüzüne de bakmak istiyorum.
Ne oldu da dünkü görüntüler yaşandı?
Partinin eski Genel Sekreteri Gürsel Tekin, ne oldu da daha önce başkanlığını yaptığı, üstelik de çok başarılı bir başkanlık performansı sergilediği İl Başkanlığı’na gelirken epey bir tepkiye muhatap oldu?
Kısa cevap, AKP’nin ana muhalefet partisini kendi istediği şekilde biçimlendirdiği şeklinde.
Bunu doğru kabul edelim ama gelin, biraz daha derine inelim.
Gürsel Tekin’in CHP İstanbul İl Başkanlığı’na girişi kontrolden çıkmış bir orman yangınıydı.
Bir aşamadan sonra yangını kontrol altına almak kolay değildir, ne yaparsanız yapın, yangın ancak yanacak bir şey kalmadığında kendiliğinden söner.
İşler buraya bir günde gelmedi.
Bakın, CHP, tek ve en güçlü sermayesi olan “ahlaki üstünlüğünü” kaybettiğinde işlerin bu raddeye gelebilmesinin yolunu bizzat kendi elleriyle açmış oldu.
CHP, sıkı sıkıya sarılması gereken “ahlaki üstünlüğü”, ihale ve nepotizm karşılığında sattı.
Sadece hafızamda kalan bazı örnekleri alt alta sıralıyorum.
Özlem Çerçioğlu, AKP’ye katıldı; ertesi gün, CHP Aydın İl Başkanı’nın iki çocuğu belediyedeki memuriyetlerinden istifa etti.
Nedense şu soru çok alçak sesle soruldu: O çocukların orada ne işi vardı?
Hatay Dörtyol’da “kayınbirader”, Kilis’te “enişte” Başkan Yardımcısı yapıldığında, milletvekillerinin kardeşleri, akrabaları Belediye Başkanlığı ya da en kötüsü Bursa’daki “baldız” gibi Daire Başkanlığı ile ödüllendirildiğinde, akrabalar belediyelerde çapraz usulle işe alındığında kimsenin sesi çıkmadı.
Dahası, 21B ile ihaleler adrese teslim verildiğinde gene kimsenin umurunda değildi.
Çürüme böyle bir şey.
Şayet CHP Genel Merkezi, nepotizmi ilk görüldüğü yerde yok etseydi ve gerekirse birkaç belediyeyi bu uğurda gözden çıkarsaydı, işler bu noktaya gelmezdi, en azından bugün bambaşka bir düzlemde tartışıyor olabilirdik.
Türkiye’yi çürüten Kamu İhale Yasası oldu; maalesef, bu çürümeden kimse münezzeh kalamadı, CHP’nin payına da bu düştü.
Aziz İhsan Aktaş denen adam kimdir tanımıyorum, ama bir adamın bütün belediyelere böylesine rahat girip çıkması da herhalde hayatın doğal akışına pek uygun olmasa gerek.
Ülkede ahlak tümden imi timi bellisiz bir yere saklandığı için “ahlaki üstünlük” diye bir şey de kalmadı, iş döndü dolaştı, “tamam benimki kötü de seninki daha mı iyi?” açmazına kilitlendi.
Bu da zaten iktidardan kopuşu engelleyen temel faktör.
“Ahlaki üstünlük”, 14 Mayıs’ta CHP’nin cumhurbaşkanı adayına oy vermediğini gururla söyleyen kişiye CHP rozeti takıldığında yitirildi.
Ama en trajikomik örnek, kimse kusura bakmasın, MHP’deyken dağa çıkıp uluyan, yeterli imzayı toplayan Akşener’in kongre düzenlemesini dolayısıyla da MHP’deki potansiyel Genel Başkan değişimini engellemekle övünen, CHP’ye, Kaftancıoğlu’na, İmamoğlu’na etmediği hakareti bırakmayan Cemal Enginyurt’a muhalefete geçmesinin ardından CHP’nin ve muhalif medyanın kapılarının sonuna kadar açılmasıydı.
Sizin muhalif ekran yüzünüz düne kadar size söven Enginyurt ise “ahlaki üstünlükten” bahsedemezsiniz.
“Ahlaki üstünlük”, bazen, “istemem, eksik olsun,” diyebilmekten geçer çünkü vazgeçemediğiniz şey neyse, bir süre sonra onun esirine dönüşürsünüz.
Murat Sabuncu, yazısında, CHP’nin “barışçıl mücadele kılavuzu” hazırlamakta olduğunu söylüyor, haklı da.
Ama bu çabayı 2019’dan başlamayarak “ahlaki üstünlük kılavuzu” hazırlamaya verseydi, bugün böyle bir mücadele içine girmesine gerek kalmayabilirdi.
Mümkünse yangını çıkarmamak için bütün tedbirleri almalı, olmuyorsa ilk kıvılcım görüldüğünde derhal müdahale etmeli.
Aksi takdirde, Basra harap olduktan sonra, “beyhude ile nafile” arasında gidip gelmeniz mukadder.