Mümtaz’er Türköne, “Her yer Kerbela” başlıklı yazısında iktidarın 23 yıllık alışkanlığa dönüşmüş gücünü kaybettiğini, CHP’nin ise tüm baskı ve operasyonlara rağmen moral üstünlüğü ele geçirdiğini vurguluyor.
Yeni açıklanan OVP’de (Orta Vadeli Program) umut yok. Yüzde 17.5 olarak açıklanan enflasyon hedefinin yüzde 28.5’e çıkartılması, tek başına bu programa neden güvenilmemesi gerektiğini açıklıyor.
Ekonomiye gaz verecek bürokrasi, yatırım yapacak işadamı, iki yakasını bir araya getiremeyen sabit gelirli ne yapsın?
Siyasî belirsizlik bir metre önünüzü görmeyi engelliyor.
Türkiye zaman, enerji ve servet kaybediyor.
Mesele dönüp dolaşıp siyasî belirsizliğin nasıl sona ereceği sorusunda düğümleniyor.
Karşımızda bir direniş manzarası var.
Kim, neye direniyor?
Saray iktidarı kaptırmamak için direniyor, surları kuşatan CHP’yi püskürtmek için sonu gelmeyecek gibi görünen huruç hamlelerine girişiyor. CHP, kendisini tasfiye etmeye kararlı görünen iktidar gücünün yarattığı her krizi fırsata çeviriyor ve istikrarlı bir şekilde iktidara doğru ilerliyor.
Çaycının terazisi
Şimdi pek kalmadı, eskiden kahvehanelerde garsonlar çayı-kahveyi terazide getirirdi. Terazi, tepedeki halkasından tutulan, üç dirsekle altındaki yuvarlak tepsiye bağlanan genellikle pirinçten yapılan orijinal bir aletti. Özelliği, yerçekimine karşı çayın-kahvenin sarsıntılarda dökülmesini engelleyen bir esneklik sağlamasıydı. Usta garsonlar terazi içindeki çayı, tek damlasını dökmeden sallayarak ve dikey daireler çizerek getirirdi.
Her siyasetçinin elinde bir terazi olduğunu varsayın. Yerçekimine, yani hayatın ve politikanın acı gerçeklerine rağmen, çok önem verdikleri veya mecbur kaldıkları bir şeyi sarsmadan sizin önünüze koymaya çalışıyorlar. Her birinin yoluna çıkan engeller var. Zaten bunca belirsizlik arasında bastıkları zemin kaygan. Çarpıp dengesini bozacak rakipleri kollamaktan bitap düşüyorlar.
Erdoğan bu terazide iktidar koltuğunu taşıyor. 23 yılda alışkanlığa, kimine göre de “kimseye vermez” teslimiyetine dönüşen iktidarını, CHP’nin giderek daha iddialı hale gelen yükselişine teslim etmemek için elinin altındaki bütün araçları seferber ediyor.
Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı MHP, bu terazide çözüm sürecini ısrarla ve kararlılıkla taşıyor. 22 Ekim’de sürpriz çıkışla bu çözümü sırtlandığı günden bu yana, sakin bir şekilde önüne çıkan engellere aldırmadan yoluna devam ediyor. DEM, daha doğrusu Kürt siyaseti adına Öcalan hemen yanı başında, Bahçeli’nin elindeki bu terazinin başına bir şey gelmemesi için yolda beliren taşları-dikenleri yani engelleri kaldırıyor.
Peki CHP ne yapıyor?
CHP, rakip kahvedeki çayın-kahvenin tadını, müşteriye muamelesini beğenmeyen vatandaşların umudunu, engebeli pentatlon yarışı yapar gibi sağa sola çarpmadan, dökmeden taşımaya çalışıyor. Yüksek bir tepeye çıkacak. Yolu uzun ve engebeli.
Moral üstünlük
Saray için, siyasî krizi tırmandırıp karşı tarafın çözmesini sağlama taktiği bu sefer işe yaramıyor. İktidar cephesi, Belediye soruşturmaları, diploma iptali ve kayyım operasyonları ile CHP’yi parti içi rekabet batağına gömüp yok etmeye çalıştı.
Sonuç?
Bütün bu operasyonların toplamında CHP’yi enterne edip teslim alamadı; tersine 23 yılın halk nezdinde alışkanlığa dönüştürdüğü moral üstünlüğü kaybetti. CHP bütün bu operasyonlar ve sergilediği direncin toplamında moral üstünlüğü açık farkla ele geçirdi.
Kibir, körleşmeye yol açar. Kendi gücünü olduğundan fazla zannetmek, rakibi de olduğundan fazla küçümsemek kibirle girişilen hamlelerin duvara toslaması ile sonuçlanır. 19 Mart’tan bu yana CHP’ye yönelik operasyonların tamamında bu kibir zaafı, daha doğrusu körlüğü kendini fazlasıyla gösterdi.
Kibrin körlüğü, duygu dünyasında simgeleri, sembolleri temsil ettiği gerçekliğin kendisi gibi algılar. Kestirmeden sonuçlara sebep, araçlara da amaç gözüyle bakar.
Muhakemenin doğrusu şöyle olmalıydı. İktidar uzun zaman önce kendini tüketti. Ekonomi iflas etti. Büyük servetler el değiştirirken halk fakirleşti. Adalet duygusu derinden sarsıldı. Alışkanlık ve iktidarın üzerinde tekel oluşturduğu kamuoyunu etkileme araçları ile durum bir süre daha devam etti. Şimdi ise deniz tükendi.
Sorun iktidarın kendisinde, ejderhaya meydan okuyan rakipte değil. Halk iktidardan memnun değilse, eninde sonunda peşine düşecek biri vasıtasıyla iktidarı değiştirir.
CHP’nin İstanbul İl Başkanlığı’na, parti içinde sorunlu geçmişi olan birini kayyım olarak atamak ve bu operasyondan CHP’nin zararlı çıkacağını hesaplamak, kibrin körlüğü veya çocukça bir fantezi ile açıklanabilir. CHP İstanbul il teşkilatı binasına, kutsal bir mabet muamelesi yapmak, bir dinin mabedini başka bir dinin mabedine dönüştürdüğünü düşünmek, siyasetin semboller dünyasına hapsolup gerçeklerden kopmak demek.
CHP’yi itibarsızlaştırmayı ve parti içi rekabeti kızıştırmayı hedefleyen bu hamleyi boşa çıkarmanın yolu-yöntemi çok basitti. Nitekim CHP’liler hemen bu basit çözümü devreye soktu. İl binasını CHP Genel Başkanı’nın çalışma ofisi haline getirip, il teşkilatını Bahçelievler’deki ilçe binasına taşıdılar.
Gözünüzde çevresinde çitleri-tel örgüleri olmayan geniş bir arazi ve sadece bir köşesine yapılmış demir sürgülü sembolik bir kapı canlandırın. Araziye giriş yapmak için o kapının önünde sıra bekleyen insanlara ne denir?
CHP’nin bu basit çözümünden sonra mahkemenin kararının, bu kararın arkasında duranların, gönderilen kayyımın durumunu çok bilinen fıkralara müracaat etmeden anlatmak çok zor. CHP’nin il binası devlet dairesi veya vazgeçilemeyecek kutsal bir mekân mı ki, tedbir kararı uygulanabilsin?
Saray terazide kendi koltuğunu taşıyor, CHP ise halkın umutlarını.
Koltuğun maliyeti çok ağır, öbür taraftan ezilenler için her gün aşure, her yer Kerbela.